Türkiye’de en çok tartışılan konuların başında tesettür defileleri geliyor.
Defile organizatörleri yaptıkları işi ‘örtünmeyi özendirmek’ olarak savunuyorlar.
Defileyi eleştirenler ise haklı olarak kapitalizmin Müslüman mahallesinde piyasa oluşturması şeklinde bakıyorlar bu tür gösterilere.
Güzel giyinmeye lafımız yok. İsrafa ve teşhire gelince orada durmak lazım.
Kapitalizm kadınların ziynete düşkün, süslenmeye meyilli doğasını paraya tahvil etmek istiyor.
İftar sofrasında köpürtülen Koka Kola bardağı gibi.
Sanki baş kapalı olduktan sonra geri kalan kısmı nasıl tamamlarsan tamamla mesajı verilmek isteniyor.
Oysa baş örtünmede en son gelen kısımdır. Tesettürün son tamamlayıcısıdır baş.
Geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği defile ile değişik kesimlerden tepkiler alan bayan organizatör bir gazeteye verdiği demeçte, “Ben hakkıyla tesettürü yaşayamıyorum, çünkü gencim ve nefsim ancak bu kadarına izin veriyor” diye sunuyor mazeretini.
Belli ki bu ablamız Allah’ın izni ile başladığı işi nefsinin izni ile bitiriyor.
Yanlış anlaşılmasın sözüm bu bayana değil. Çünkü bu çark bir kere işletilmeye başlanmış ve bu mekanizma yıllardır fetvasını da yanında, sağ cebinde taşıyor.
Kendilerini “muhafazakâr modacı” olarak isimlendiren bayanların moda gibi yerinde durmayan, değişken bir kavramı nasıl olup da muhafazakâr gibi değişmeden durumunu koruyan, her türlü gelişen zaman karşısında duyarlığını muhafaza eden bir kavramla bağdaştırabiliyorlar anlamak zor.
Söz konusu olan din olunca nasıl bir kafa karışıklığı içerisinde olduğumuzu anlatmaya bu örnek kâfidir.
‘Ben hakkıyla tesettürü yaşayamıyorum, çünkü gencim” mazereti Türkiye’de ortalama genç nüfusun müşterek savunmasıdır.
Örtünmek zaten genç işi bir emirdir. Yaşlandıkça bu emir hafifler ve insan bedeninin doğal tesettürü olan ihtiyarlık devreye girer.
Genç işi tesettür ise kadın ve erkeğin birlikte gerçekleştirdikleri bir emir ve birlikte yüklendikleri bir ağırlıktır.
Erkek kadını ve kadın erkeği bedensel cazibesiyle etkileyip yolundan çevirmeyecek, manipüle edip nisyana uğratmayacaktır.
Tesettür saklanma değil, koruma ve korunmadır. Zafiyetlerin egemen olduğu bir dünyada ne kadın ne de erkek için huzur vardır.
Dünyadaki ahlaki ve dini sorumluluğu kadınların omzuna yıkmak ‘kadınların görünürlüğü’ üzerine bir mazeret defteri oluşturmanın bahanesidir.
Erkek ne yaparsa yapsın kendisini karşıt cinsi için görünür kabul etmez. Beyninde ve bedeninde taşıdığı modern dünya aksesuarları ne yadırganır ne de dikkat çeker.
‘Kadın baştan çıkaran ve günaha sokandır’ nevinden gelenekselleşmiş bir yalanın koluna girerek manevi dünyada yol almaya çalışır.
Sanki değişim rüzgârları ve dönüşüm fırtınası kendilerini hiç etkilememiş gibi muhafazakâr kadınların ve genç kızların giyim kuşam ve tüketim alışkanlıklarını her fırsatta eleştirme yarışına giren muhafazakâr erkeklerin durumu çok daha acıklıdır oysa.
Ayşe Böhürler’in kısa bir süre önce Yeni Şafak’taki köşesinde yazdığı gibi: “Bu çerçevede İslami kesimin erkeklerinin kendilerini değişimin dışında tutup, sadece kadınların değişimini kınayan sözleri, tek taraflı ve tahakküm edici bir anlayışı sergiliyor”
Tesettür defileleri kapitalizmin kadın bedenini yanına alarak yürüyüp salınması ise şayet, giyim kuşamdan, insan ilişkilerine, üretim-tüketim ilişkilerinden eğlenme biçimine kadar çarşıda pazarda, evde, okulda, ofiste ve cafede boy gösteren erkeklerin yaptıkları nedir
Erkeklerin modern tavizleri, çağdaş yanılgıları, nev-zuhur yaşam tarzları kime ve neye hizmet ediyor acaba
Bir kabulleniş, bir içselleştirme erkeklerdeki. Kadınlar değişim konusunda bocalayıp debelenirken, muhafazakâr erkekler çoktan bu meseleyi aşmışlar bile. Özüne dokunan, hayatına sirayet eden değişiklikleri görecek gözlerini yok etmiş. Göremiyor ki kapitalist anlayış modern yaşam biçimi erkeği değiştirmek için kadını kullanıyor. Kadındaki göze batan nispi değişim erkeğin tepeden tırnağa değişimini ustaca kamufle ediyor.