Sabahın erken saatlerinde otobüs bekleyen kalabalıklar, toplu taşımanın yıldırıcı kalabalığı, işe yetişmek için üç aktarma yapmak zorunda kalan gencin telaşı, tekerlekli sandalyesiyle kaldırıma çıkamayan engellinin sessiz öfkesi...
İstanbul’da her sabah trafiğe uyanmak, artık sıradan bir gündelik deneyim değil; şehrin insanı tüketen bir ritmine dönüşmüş durumda. Toplu taşımada geçen saatler, bitmek bilmeyen trafik sıkışıklığı ve erişilemeyen kamusal alanlar… Bütün bunlar sadece teknik değil; aynı zamanda etik, sosyal ve yönetişimsel bir krizdir.
Artık “ulaşım”ı yalnızca bir taşıma faaliyeti olarak değil; şehrin adalet duygusunu, çevresel dengesini ve toplumsal huzurunu doğrudan etkileyen bir sistem olarak ele almak zorundayız. Bu anlayışla, ESAM İstanbul Şubesi tarafından hazırlanan “İstanbul Ulaşımına Bütüncül Yaklaşım: Sorunlar, Politikalar ve Stratejik Yaklaşımların Değerlendirilmesi” başlıklı rapor yayımlandı.
Rapordan öne çıkan bazı satır ve yaklaşımlar ise şu şekilde:
Otobüsler sistemin omurgası ama yalnızlar!
Otobüsler hâlâ toplu taşımanın ana yükünü taşıyor. Ancak yetersiz raylı sistem ağı ve entegrasyon eksikliği, aktarma merkezlerindeki yönlendirme yetersizliği ve saat uyumsuzlukları nedeniyle bu sistem bir bütün olarak işleyemez hâle geliyor.
Otobüslerin yalnız bırakıldığı bir sistem, kentin taşıma yükünü adil ve verimli biçimde omuzlayamaz.
Kronikleşen derin bir kriz: Trafik sıkışıklığı
İstanbul, INRIX'in 2024 raporuna göre dünyanın en yoğun trafiğine sahip şehri olarak kayıtlara geçti. Sürücüler yılda ortalama 105 saatini trafikte kaybediyor; bu, her gün yaklaşık 17 dakikalık bir kayıp anlamına geliyor.
Ancak daha önemlisi, bu sorunun sadece zaman ya da konfor değil; yıllık yaklaşık 10 milyar doları aşan ekonomik kayıp gibi devasa sonuçlara yol açmasıdır.
Trafik sıkışıklığındaki %15’lik artış; altyapı yetersizliği kadar plansız kentleşme, otopark politikalarındaki eksiklik ve toplu taşıma sisteminin entegre olmaması gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır.
Çözüm, sadece yol yapmak değil; çok merkezli kent planlaması, akıllı ulaşım teknolojileri ve toplu taşıma cazibesinin artırılmasıdır.
Sıfır planlama referansı
Raporda dikkat çeken bulgulardan biri de, kamuoyunun gündeminde sıkça yer alan iki büyük proje hakkında:
2024-2028 İstanbul Bölge Planı’nda ne Kanal İstanbul’a ne de Hızray Projesi’ne dair tek bir satıra yer verilmemesi, bu projelerin planlama dışı ve kurumsal temelsizliğini göstermektedir.
Bu durum, projelerin şehirle kurduğu ilişkiyi yeniden tartışmayı gerektiriyor.
12 ilke ile yeni bir başlangıç
“İstanbul Ulaşımına Bütüncül Yaklaşım” raporu, kentin ulaşım sorunlarına sadece mühendislik çözümleriyle değil; ahlaki, sosyal ve yönetişim temelli bir çerçeveden yaklaşmaktadır.
Bu çerçevede önerilen 12 temel ilke şunlardır:
- Gelecek kuşaklar adına emanet bilinci,
- Yaya önceliği ve insan ölçeğinde şehir tasarımı,
- Erişilebilir ve adil toplu taşıma,
- Sıfır emisyon hedefiyle entegre ulaşım,
- Tarihi ve ekolojik duyarlılık,
- Afetlere dirençli altyapı,
- Veriye dayalı akıllı sistemler,
- Mikromobilite destekli araçsız alanlar,
- Ortak park alanları ve paylaşım ekonomisi,
- Kültürel ve sosyal adalet,
- Katılımcı ve şeffaf yönetişim,
- Mekânsal planlama ile iş-konut dengesi.
Bu ilkeler, yalnızca bugünü değil; geleceği de gözeten adil bir ulaşım sisteminin temellerini ortaya koymaktadır.
Ulaşımda “yumuşak güç” zamanı
Raporda dikkat çeken başka bir nokta ise klasik altyapı yatırımlarının ötesinde önerilen “yumuşak düzenleme araçlarıdır”.
Bunlar arasında ulaşım talep yönetimi, otopark işletmeciliği, toplumsal katılım ve kurumsal kapasite geliştirme gibi başlıklar öne çıkmaktadır. Bu araçlar, yalnızca sistemi düzeltmekle kalmaz; aynı zamanda kent sakinlerinin ulaşım süreçlerine sahip çıkmalarını da sağlar.
İstanbul’un ulaşımında omurga stratejisi
Raylı sistem ağının yaygınlaştırılması, İstanbul’un ulaşım omurgasını güçlendirmenin en stratejik yoludur. Bu sistemler; sadece yolcu taşımakla kalmaz, karbon salımını azaltır, erişimi artırır ve şehir içi hareketliliği dengeleyerek yaşam kalitesini yükseltir.
İstanbul Ulaşım Ana Planı’na göre etap etap geliştirilen bu hatlar, gelecekteki yolculuk talebini karşılamak üzere kurgulanmıştır. Ancak mevcut ilerleme hızı, belirlenen hedeflerin zamanında gerçekleşmesini tehlikeye atmaktadır.
Raylı sistemler, İstanbul’un yeniden nefes alabilmesi için vazgeçilmezdir.
İstanbul, hakkaniyetle soluk almalı
Bu yeni yaklaşım, “ulaşım” yerine “yaşanabilirlik”, “altyapı” yerine “insan”, “taşıt” yerine “toplum” odaklı bir bakış açısını gerekli kılmaktadır. Bu bağlamda İstanbul’un ulaşımını daha yönetilebilir kılmak, bu şehirde yaşama hakkını savunmaktır.
Ve bu savunma, ancak adil, sürdürülebilir ve katılımcı bir ulaşım politikasıyla mümkündür.
Emanete ihanet edilmemeli!
İstanbul’un geleceği, bu şehirde nasıl bir yaşam hayal ettiğimize bağlı.
“Bütüncül ulaşım planlaması, İstanbul’u emanet bilinciyle yönetmenin en somut ifadesidir: Adaletli, erişilebilir ve saygılı.”
Raporda da vurgulandığı gibi, şehri yönetmek yalnızca kaynakları değil, insanların hayatlarını da emanet almak demektir.
Muhyiddin İbn Arabi’nin Fütuhat-ı Mekkiyye adlı eserinde dediği gibi:
“Biz kendimize göre Allah'ın emanetleriyiz. Allah bizi bize emanet etmiştir. O emanetini talep ettiğinde, O'na döneriz. Biz emanetin ta kendisiyiz.”
Bu kadim anlayış, bugünün şehir yöneticilerine güçlü bir hatırlatma sunmaktadır:
İstanbul, bir rant alanı değil; bir emanettir.
Rapora aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
https://esamistanbul.org/haberler/istanbul-ulasimina-butuncul-yaklasim-raporu-yayinlandi/
