Düşünürlerin dünyanın en mutsuz insanları olduğunu düşünürüm. Düşünmek, insanın kendi kendine dert sahibi olması demektir. Öyle dünya ve memleket meseleleri üzerine ya da felsefi konular üzerine düşünmekten bahsetmiyorum. En ufak bir düşünme bile yorar insanı.

Düşünmek insanı dert sahibi de yapar, mülk sahibi de. Bu yüzden insanın ne düşündüğü önemlidir. Kimi kısa yoldan zengin olmanın yollarını düşünürken, kimisi de, mütemadiyen bugün ne yemek pişirsem diye düşünür. Taraftarı olduğu takımın teknik direktörüymüş edasıyla şu futbolcunun şurada oynaması lazım, bu futbolcunun mutlaka alınması lazım diye düşünenler bir yana, sevdiği kıza açılmanın yollarını düşünenler de az değildir. Benim gibi (tabirimi mazur görün) rahatsızlar da sürekli kelimeler ve eşyalar üzerine düşünür. Mesela siz akşam koltuğunuza yayılmış televizyon izlerken ya da çayınızı yudumlayıp ev ahalisi ile sıcak bir sohbete koyulmuşken, ben koltuk üzerine düşünürüm. İlk defa kim bulmuş, son şeklini kim vermiş, adı neden koltuk, adının koltuk olmasında kollarımızı kenarlarına koymamızın bir etkisi var mı vesaire vesaire.

Koltuk konusunda bir yere varamayınca "idare etmek" kelimesi üzerine düşünmeye başlıyorum. Zira ne zaman çalışma masamdan başımı kaldırsam hep aynı kitabı görüyorum: İdare Hukuku.

İdare kelimesi, bir hukuku olduğu dışında neyi çağrıştırıyor diye düşündüğümde sürekli aynı manzara canlanıyor zihnimde. İdare Hukukunun varlığından bile habersiz olduğum yıllar Annem, idare lambasının cılız ışığında dayımlardan gelen mektubu aile efradına okuyor. Dışarıda dondurucu bir soğuk ve gün boyu yağmış kar var. Dedem, sobaya odun atıyor ve odun çıtırtıları eşliğinde annem mektubu ikinci defa okuyor.

Bu anlattığım, sadece hoş bir hatıradan ibaret değil elbette. Ellerinde yoksulluklarından ve umutlarından başka hiçbir şeyi olmayan halk, sadece "aydınlığı" değil, her şeyi idareli kullanmak zorundaydı. İdare ediyorlardı ama bu idareleri, hukuka ne kadar uygun bilmiyorlardı. Çünkü idarenin bir hukuku olduğundan bile haberleri yoktu. Halk da idare ediyor, devlet de idare ediyor. Biri resmi, diğeri gayri resmi. Birinin hukuku var, diğerinin yok. Nedir bu "idare"nin aslı astarı peki

Sözlüklere bakacak olursak idare kelimesinin ilk karşılığı "yönetmek, çekip çevirmektir." İkinci karşılığı ise "ülke işlerinin yürütülmesi, kamuya ilişkin hizmetlerin bütünü" olarak geçmekte.

Dilimizde bir de deyim olarak da kullanılan "idare etmek" var ki "göz yummak, hoş görmek, örtbas etmek" anlamlarına gelir. İlkokuldan kalma alışkanlıkla bu deyimi, açıklamalı-örnekli deyimler sözlüğünde hiçbir zaman yer almayacak olan bir cümle içinde kullanalım: "Arkadaşlar, ben öğleden sonra olmayacağım; müdür sorarsa idare edin." Müdüre gelince, müdürü de zaten birileri idare etmektedir.

Millet olarak en iyi bildiğimiz şeylerden biri idare etmektir. Birbirimizi idare etmekteki maharetimizi yöneticiler için de kullanınca, Türkiye, siyaset yapmanın en kolay olduğu ülkelerden biri oluyor. En basitinden yollar çamur olsa "burada eskiden yol bile yoktu" deyip, mevcut durumu idare ederiz. Suya zam gelse, daha tasarruflu kullanarak faturanın kabarık gelmesinin önüne geçebiliriz. Sonra seçim vaatlerini yerine getirmek için süre isteyen yöneticilere süre veririz. Geçip giden yılların, hayatımızdan çalınan yıllar olduğunu görmeden bir seçim dönemini idare etmekle geçiririz.

Türk milleti, hala İnönülü yılların etkisinden kurtulamamıştır. Kaderi, ölümü görüp, sıtmaya razı olanların kaderidir. Halk, idare lambası kullanmak zorunda kaldığı günden beri kanaatkâr ve itaatkâr olmaya alıştı. Bu alışkanlık yöneticileri idareye etmeye alıştırdı. Sindirilmişlik, hak ve özgürlük talep etme yerine "durumu idare etmeyi" getirdi. Bugün yaşadığımız yasakların kaldırılmasını istemeyip geçici çözümler üretmek yasağın mimarlarını idare etmektir. Ekonomik olarak zor günler geçirdiğimiz zamanlarda kemer sıkmak hükümeti idare etmektir. İtiraf edelim ki Türk milleti olarak hepimiz başarılı birer idareciyiz.

Halkın idaresidir, devlet idaresini ayakta tutan. Biz idare ettikçe idare edilenler de bizi idare etmek için hep başımızda olacaklar. Onları idare eden biz olacağız. Hasılı bu ülkede yöneticiler halkı değil, halk yöneticileri idare ediyor vesselam.