24 veya 30 Ekim Perşembe günü akşamı bir TV kanalında bir siyasinin, “Batı’da tolerans (müsamaha) vardır; Osmanlı ise diğer dinlere toleranstan ileri saygı anlayışını getirmiştir” demesi beni son derece üzmüştür. Sanırım Kur’an hakkında bilgisi olan herkesi de üzülmüştür. “Dinlerarası diyalog” yanlışının getirdiği noktadır bu.
Allah aşkına tevhit inancına aykırı olarak üç veya birkaç din kabul edip özgürlük var diyerek diyalogdan bahsedecekseniz edin ama ecdadı rahat bırakın. Osmanlı hiçbir zaman aslını kaybetmiş Hıristiyanlık ve Yahudilik’e saygı duymamış, ancak onlar da müsamaha göstermiştir. Başka bir inanca saygı göstermek onu da kabul etmek anlamına gelir. O inançlara nasıl saygı duyalım ki…
Bozulmamış son ilahi kitap Kur’an onlar için:
“Ehli kitabın kafirleri (İslam’ı, Kur’an-ı Kerim’in son ilahi kitap ve Hz. Muhammed’in son peygamber olduğunu kabul etmeyenler) sizin üzerinize Allah’tan bir iyilik indirilmesini sevmezler” (Bakara Suresi, ayet: 105).
“Ehli kitaptan birçokları yanlarındaki çekemezlik yüzünden sizi imandan sonra kafir olarak geri çevirmeyi şiddetle sever” (Bakara Suresi, ayet: 111) demektedir.
“Yahudi veya Hıristiyan olun hidayet bulursunuz dediler” (Bakara Suresi, ayet: 113) haberiyle de biz Müslümanların sapmış olduğunu ima ettikleri bildirilmiştir. Aynı surenin 145. ayetinde ise, “Eğer ehli kitaba bütün ayetlerini (mucizelerini, hünerlerini) getirsen onlar senin kıblene tabi olmazlar, öyleyse sen de onların kıblesine tabi olmayacaksın, onlar birbirlerinin kıblesine de tabi değildirler; eğer bu bilgiler sana geldikten sonra onların hevasına uyarsan zalimlerden olursun” uyarısı yapılmakta, 146. ayetinde ise, “Kendilerine kitap verdiklerimiz onu (Kur’an-ı Kerim’i veya Hz. Muhammed’i) oğullarını bildikleri gibi bilirlerken onlardan bir fırka bildikleri halde hakkı gizlerler” haberiyle onlara güvenilemeyeceği vurgulanmaktadır.
Daha birkaç yıl öncesine kadar tüm hutbe sonlarında okunan, “Allah katında din İslam’dır” cümlesiyle başlayarak, “Ehli kitap ancak kendilerine bilgisi geldikten sonra çekemezlikleri yüzünden ihtilaf ettiler” mealiyle biten Al-i İmran Suresi’nin 19. ayeti onların hak din İslam’a uymadıklarını bildirdiği halde bizler nasıl olur da onların tahrif edilmiş dinlerine saygı duyarız. Hz. Musa ve Hz. İsa’nın getirdiği din tahrif edildikten sonra da önceki alışkanlıkları yüzünden vazgeçemediklerini düşünerek Hıristiyan ve Yahudileri mazur görerek müsamaha gösteririz ama saygı göstermek onların da geçerli olduğunu kabul etmek olur ki bu İslam’dan çıkmak olur.
Osmanlıların mazur görüp müsamaha ettiği Hıristiyanlık ve Yahudilik’e saygı duyduklarını söylemek iftira olmaktan öte gidemez, aksine onların ruhlarını rahatsız eder. Lütfen bazı mülahazalarla gerçekleri tahrif etmeyelim.