BUGÜN başka şeyler yazmak vardı programımda... Bazı mesajlara, aramalara cevap vermeyi düşünüyordum. Ancak sabah telefonumu açtığımda hayatımın en büyük üçüncü acısını yaşadım. Birincisi annemin, ikincisi babamın vefatlarıydı. Bu defa da koca usta, beni bugünlere hazırlayan büyük gazeteci Necmi Tanyolaç’ın, yani Necmi ağabeyimin vefat haberi ile yıkıldım.

Hani bizim ülkenin kafadan sakat, amacı, hedefi olmayan sıyırmış devrimcileri var ya, keşke onlar Necmi ağabeyle çalışıp gerçek, asıl devrimin ne olduğunu görebilselerdi. Necmi Tanyolaç, artık can çekişen gazetecilik mesleğinin spor branşındaki gerçek devrimcisi idi. Sayfa düzeni, kimsenin aklına gelemeyecek espri yüklü başlık, haber takipçiliği, doğru haber tutkusu, yazı yazma sanatı, eleştiri ustalığı ve halkın nabzını tutma sihrini ondan daha iyi bilen, ondan daha iyi yanında çalışanlarına aşılayan ikinci bir spor adamı, spor gazetecisi, gazeteci, yönetici tanımadım ben.

Necim ağabeyle 1971 yılında buluştuk aynı çatı altında. 1971’in Temmuz aylarının sonu idi. Eyüp Karadayı aradı. “Necmi ağabey seni çok beğeniyor. Tercüman’a yanına gelmeni istiyor. Ne dersin” diye sorduğunda kafamın tavana çarptığını gün gibi hatırlıyorum. O günlerde Yeni İstanbul’daydım. Müdürüm de kimdi biliyor musunuz Daha dün rahmetli olan Doğan Koloğlu... Ama gazete kapanmak üzereydi ve bütün nitelik ve niceliklerden uzak yayın yapıyordu. Teklifi hemen kabul ettim. Zaten Doğan ağabey de, “Hemen git. Burası bitti” deyince iki sokak ötedeki Tercüman’dan içeri girdim. Necmi ağabeyin odasına aldılar. “Bak Kemal, seni takip ediyorum. Yarının var. Fenerbahçe muhabiri olarak başlayacaksın. Maaşın da bordrolu 1680 liradır. Nursel’in yanına git (Muhasebe müdürümüz, en az patron kadar yetkili bir ablamızdır. Hâlâ sağdır) sözleşmen hazır...” Ne demekti biliyor musunuz bu Ben hakiki gazeteci oluyordum. Yani basın kartı da alabilecektim artık. Üç senem boş geçmişti o güne kadar...

Necmi ağabeyle buluşmamız böyledir. O beni genç yaşımda yanına alıp 1978 Dünya Kupası’na götüren gazeteci, spor müdürüdür. Necmi Tanyolaç, Doğan Koloğlu eğitimimden sonra bu işin en yüksek merciinden mezun eden adamdır. Neler neler yaptık birlikte... Ne manşetler, ne gazetecilikler... Yazmakla bitmez. Gece yarısı telefon eder, “Bana bak, Fenerbahçe’de bir şeyler olacak galiba, erkenden kulübe git, idmana bak” diye az mı uykumdan uyandırmıştır. Engin Verel’in Fenerbahçe’ye transferini verdiğim gecenin sabahında servise girdiğinde bana ne demişti biliyor musunuz “Kemal,  haber tutmazsa, ne olacağını biliyorsundur herhalde...” Bilmez miydim Necmi ustam... Tıpkı bugün gibi değil mi dostlar At atabildiğin kadar, salla sallayabildiğin kadar... Haber doğruydu. Yer yerinden oynamıştı. Bütün gazeteler, başta da rakibimiz Milliyet yalanlıyordu. Ama en geç iki gün içinde teslim oldular. Ve Milliyet’te Engin’in Yoğurtçu Parkı’nda forma ile salıncakta sallanırken fotoğrafını vermek zorunda kaldılar. Necmi ağabeyden bana bir fırça gelmez mi Hani bizde niye yok o fotoğraf diye... Bu kadar derinliğine bir gazeteci idi ustam.

Bir kaç sene tefrika yazsam yetmez inanın. Güneş’e gittikten bir gün sonra beni aradı. “Hadi gel, yardımcım olacaksın” dedi. Gittim çayını içtim ve Rauf Tamer’le, patronum Kemal Bey’in kalmamı istediklerini, bu büyük depremi atlatmak için baha ihtiyaçları olduklarını söyleyip affımı istedim,. Kabul etmişti. Ama iki sene sonra bendeniz de üç aylığına Güneş’e gittim ve yeniden Tercüman’a döndüm. Birlikteki son çalışmamız böyle olmuştu.

Değerli okurlar; üzüntümü tarif etmem mümkün değil. Şunu dilerim ki, Allah, her gazeteciye Necmi ağabeyler nasip etsin. Ben onun izinden gittim, onsuz yıllarda önce Tercüman’da, sonra da Marmara İletişim’de çok öğrenci yetiştirdim. Tabii ki “Tanyolaç sistemi” ile...