İçimizde birikenler, ister acı olsun ister tatlı olsun dışa çıkmak ister.

Dışarı çıkarken genellikle dilimizi kullanırız ama aslında özümüzü sözümüzle dışa vururken bütün vücudumuz da bir şeyler söyler.

Gözler, sözlerimizi ya tasdik eder veya yalanlar.

Yüzümüz, ya onaylar veya inkâr eder.

Onun için bazı insanlar, dinlerken, konuşanın yüz ve gözüne de dikkat eder.

Gözyaşımızın da bir şeyler söylediğini biliriz.

Sevinç gözyaşları ile üzüntü gözyaşları da birbirinden ayrıdırlar. İşi bilenler, onu da anlarlar.

Rabbimiz, nimetler içinde olanların yüzünden belli olacağını:

“Nimetlerinin parıltısını onların yüzünde tanırsın.” Haber verir. (Müddessir süresi ayet 24)

Cahiliye damarı olan bazı insanların, erkek çocuğu beklerken kız çocuğu olunca yüzünün karardığını:

“Onlardan biri Rahmân›anisbet ettiği (kız çocuğu) yla müjdelendiğinde içi gamla dolu olarak yüzü simsiyah kesilir.” Diye haber verir (Zuhruf süresi ayet 17)

Zenginken fakir olanlara, fakir olduğu halde zengin gibi davrananlara da yardım edilmesini, onların isteyemeyeceklerini ama yüzlerinden bilinebileceğini şöyle haber verir Rabbimiz:

“Sadakalarınızı, Allah yolunda hizmet eden, (hizmeti nedeniyle) yeryüzünde dolaşamayan, iffetinden, cahil kişinin zengin zannettiği fakirlere veriniz. Sen onları simalarından tanırsın. İnsanlardan ısrarla bir şey istemezler. Siz hayırdan neyi verirseniz, muhakkak Allah onu bilir.” (Bakara süresi ayet 273)

Mahşer yerinde ellerimizin dile geleceğini, ayaklarımızın bize şahitlik yapacağını haber verir Rabbimiz:

“O gün onların ağızlarını mühürleriz de, bize elleri konuşur ve yaptıklarına ayakları şahitlik yapar.” (Yasin süresi ayet 65)

Sevgili Peygamberimiz, Rabbinden aldığı mesajları, insanlara tebliğ ederken, dilini, elini, beden dilini, gözün gördüğü, kulakların duyduğu, burnun kokladığı, elin tuttuğu, tattığı her şeyin Allah’a işaret eden araçlar olduğunu bilerek onları eğitiminde hakkıyla kullanmıştır.

İnsanı, ecelini  ve sonu gelmez umutlarını, arzularını, emelini, arkadaşlarına anlatırken:

Yere, kumun üzerine bir kare çizmiş. Karenin tam ortasından karenin dışına bir çizgi çekmiş. Karenin içinde kalan çizgiye hücum eden çizgiler çizdikten sonra “bu kare insanın ömrüdür.

Karenin içinde kalan kısmı kişinin ecelidir.

Etraftan hücum eden çizgiler ona hayat boyu saldıran hastalıklar, belalar, oklar…dır.

Karenin dışında kalan çizgi ise kişinin ulaşamadığı umutlarıdır.” Diyerek kumları da çizgi halinde konuşturarak eğitimde yalnız sözle değil, çizimlerle de bilginin zihinlere yerleştirilmesini öğretmiştir. (Buhari, Sahih, K. Rikak, bab fil emeli ve tuliha 4)

Sevgili peygamberimiz, yetimlerin bakımı üzerinde durmuş ve işaret parmağıyla orta parmağını gösterip ikisini birbirinden ayırmış ve:

“Ben ve yetime bakan, cennette işte böyle yakın olacağız” buyurmuş. (Buhari, Sahih, K. Talak, bablian 25, K. Edeb, bab 24)

Sevgili Peygamberimiz, İslam’ı insanlara anlatırken evleri, sokakları, mescidi, dağları, vadileri, devenin üzerini, kumları, parmakları… her yeri ve her şeyi eğitim araç ve gereci olarak kullanmıştır.

Biz de aynısını yapalım.