Bir çift burunları yırtık lastik ayakkabı. Bir de hayat… Hayat denirse tabi, çınlayan dakikalara. Sessizlik üzerine kurulu… Hiç gün görmemiş bir gönenmişlik… Öte tarafta bir saray; bütün debdebesiyle bir küfür gibi yükseliyor. Bu bir halüsinasyondur. Gerçek mi, gerçek; burunları yırtık bir çift lastik ayakkabı. Acı ve kahır denen meyvenin bütün dalları kaplamış hayatı. Devlet vardı ve devlet yepyeni bir çift lastik ayakkabıydı.

Ama sarayda giysen giyilmez…

Hayat akıp gidiyor.

Her şey akar diyen Heraklitos muydu, evet her şey akıyor…

“Açın çantasını bakın nesi var;

Bir çift potin ile bir de fesi var.”

Hayat akıyor.

Zaman durur mu Hiç duran zaman gördünüz mü

Birinci Dünya Savaşı’ndan beri yırtık lastik ayakkabı giyiyoruz millet olarak. Efendiler saraylarda otururken millet, Yemen’den dönemeyen evlatları için Yemen türküsü söylemiştir.

“Bir çift potin ile bir de fesi var.”

Osmanlı’nın son iki yüz yılında merhamet yoktur. Paşalar konaklarda entrika çevirirken ümmetin evlatları aç perişandır.

Çok mu sert oldu yargım; getirin tarih kitaplarını ve getirin yaşanarak aktarılmış şahitlik bilgilerini…

Gidin bakın Topkapı Sarayı’na. Padişah giysilerine bakın; İkinci Mahmut’a gelene kadar bol bir şekilde klasik Osmanlı şalvarıdır ama İkinci Mahmut’un şalvarı neredeyse günümüzün pantolonu gibidir.

Cumhuriyetin temelleri ile İkinci Mahmut’un şalvarı arasındaki bağlantı tarihsel değil günceldir. Belki de bu kaderdir.

“Her şey akar.”

Hiçbir başbakanın, hiçbir cumhurbaşkanının lastik ayakkabısı olmamıştır. Sakalları da olmamıştır. Ama köşk ve sarayları olmuştur. Olmuştur, vardır.

“Kaleden kaleye şahin uçurdum;

Ah ile vah ile günüm geçirdim.”

Hayat akıyor…

Zamanı nereye gömeceğiz; durmuyor akıyor…

Ya ölümü; ölüm de ölecektir bir gün...

Bir damla gözyaşı; elimdeki kalemden kâğıda damladı. Çünkü lastik ayakkabı, çünkü hayat, çünkü sessizlik, çünkü yoksulluk… Giymeyen nasıl anlasındı.

Yazar burada kalemi bıraktı. Gitti arka arkaya üç tane sigara yaktı. Dünya yansındı. Dünya yansındı. Yansındı. Yan…