Burhan Bozgeyik / Hac Günlüğü
Hac, kulun Rabbine en yakın olduğu anlardan biridir. Bu bakımdan haccın bu manevî boyutu anlatılmaz, ancak yaşanır.
Hac, aynı zamanda muhteşem bir İslâm kongresidir. Her hacı da bu kongrenin delegesidir. Bu kongrede âlem-i İslâm’ın dertleri, problemleri masaya yatırılır, çözüm yolları konuşulur.
Hac, yan gelip yatma yeri değildir. Allah’ın misafiri olan hacı, bu misafirliğin gereğini yerine getirecektir.
Rabbim lutfetti, bu sene bu muhteşem kongrenin bir üyesi olarak hac vazifemizi yaptık ve yurda döndük. Mekke ve Medine’de bulunduğumuz müddetçe, hissettiklerimizi hasbelkader kâğıda döktük. Bazı konuları ise yurda dönüşte daha rahat yazarız diye bir kenara not ettik. Şimdi, hacdaki müşâhedelerimizi, nasıl huzurlu hac yapılacağına dâir tekliflerimizi aktaracağız. Bu aynı zamanda omzumuzda taşıdığımız ağır bir mükellefiyetti. Bu yazacaklarımız yalnızca bizim görüşlerimiz değil, yüzlerce hacıyla görüşmemiz neticesinde ortaya çıkan umûmî bir görüştür. Buna bir nevi “kongre kararı” da diyebilirsiniz:
HACININ MANEVÎ HAVASI KIRILMAMALI
İlk sözümüz, Türkiye’nin ve Suud’un değerli idarecilerine: Hacının manevî havası kırılmamalı, huzuru, heyecanı, aşkı, huşuu söndürülmemelidir. Meramımızı kısaca arz edelim:
Biz Cidde’ye İstanbul havaalanından hareket ettik. Hac gibi, günahlardan bütünüyle arınmak gayesiyle çıkılan mübarek yolculuğun daha ilk safhasında hacılar gırtlağına kadar günaha daldırılıyor. Biz Müslümanız, elhamdülillah. İnancımıza göre, nâmahreme gayr-i ihtiyarî birinci bakışın haricindeki ikinci bakış haramdır. Oysa hacı getirilip Avrupa ülkelerine, İngiltere’ye, Amerika’ya giden yolcuların ortasına, cıbıldak karıların arasına atılmaktadır. Kurtuluş yok. Güvenlik kontrolü, pasaport kontrolü, derken, saatlerce göz harama nazar ediyor. Bu durum basit bir tedbirle düzeltilebilir. Hacca ve umreye gidenlere havaalanında özel giriş kapısı tahsis edilebilir. Diğer kısımlarla araya paravan çekilebilir. Hacca veya umreye giden yolcu, VİP yolcusu gibi o kısımdan girer. İhramını giyer, mescitte namazını kılar, niyet eder, kendisine has bölümden pasaport kontrolünden geçer ve uçağına biner. Uçaktaki görevliler de hacca ve umreye gidenlerin hissiyatına saygı gösterecek bir kıyafet içerisinde olmalıdır.
Gelelim işin Suudi Arabistan kısmına. Havaalanındaki pasaport kontrolü çok yavaş işlemekte. Yol boyunca defalarca kontroller yapılmakta. Meselâ bizim havaalanında inişimizden otele intikalimiz 8 saat sürdü. Bu normalde çok hızlı kabul edilen bir zaman dilimi. 20 saatte otele ulaşanlar var. Saat 15.16’da Cidde havaalanına indik, saat 23.16’da otele ulaştık. Tam 8 saatte. Haydi diyelim pasaport kontrolü bir saat sürsün, yolculuk bir saat sürsün (toplam mesafe 70 km), iki saat… 6 saat rötar ne oluyor? Havaalanında zemzem ikramı yapılabilir. Yolda bir daha durdurulmayabilir. Böylece hacı en kısa zamanda, heyecanı üzerindeyken oteline gider, abdestini tazeler ve Harem-i Şerif’e geçer.
HACILAR YOLUNACAK KAZ MI?
Kim ne derse desin, 9 gün boyunca otobüs seferlerinin iptal edilmesini anlayabilmiş değilim. Hem de en kritik devrede. Haccın farzları eda edilirken… Ziyaret tavafı ve sa’yi, veda tavafı yapılacağı sırada. Diyanet yetkilisine bu durumu soruyorum. Onlar da şöyle açıklıyor: “Buranın taksici esnafı bir yıllık kazançlarını böylelikle temin ediyor. Biz ilgililere müracaat ettiğimizde böyle söylüyorlar.” İyi de hacılar yolunacak kaz mı? Böylesine fahiş fiyat insafa, vicdana sığar mı? Fiyatlar yüz misli artar mı?
Ben anlatayım, siz ona göre değerlendirin: Otellerden Harem’e, Harem’den otellere taksi ile gitmek istediniz. Normal zamanda kişi başı 2 riyal, 5 riyal ödüyorsunuz (Riyal ile TL başa baş gibi). Ancak otobüs seferlerinin kaldırıldığı o 9 gün boyunca ücretler şöyle oluyor: Kişi başı 150 riyal, 100 riyal... Hatta 450 riyal isteyen bile var. Bizim bir gazeteci arkadaş, böylesine sefer yapan bir otobüse binmiş (o zamanlar yerli halk otobüs de çalıştırıyor). Ücreti 50 riyal anlamış, çıkarıp vermiş, “400 riyal daha vereceksin” denince, parasını alıp inmiş. Son iki gün fiyatlar kişi başı 50 riyale, daha sonra 20 riyale indi. Mesafe de bizim ülkemizde 15 lira ödeyeceğiniz mesafe.
Bu fiyatı isteyen taksicilerin büyük ekseriyeti Bangladeşli, Pakistanlı. Suud’un yerli vatandaşı insaflı. Kişi başı 5 riyale götüren de var. İçlerinde bazısı “sebil” diyor, ücret almıyor.
Bizim hacılarımız, dişinden tırnağından artırdıkları ile hacca gidiyor. İçlerinde yaşlı olan, hasta olan, engelli olan var. Bu kadar fahiş ücreti nasıl versin? Bu duruma mutlaka bir çözüm getirilmeli.
Daha önceki hac vazifesinden sonra da yazmıştık. Metro yapılabilir, tramvay getirilebilir. Oteller bölgesinden Harem’e kesintisiz seferler yapılsın. Makul bir ücret alınsın (5 riyal gibi). Hacı da görevlerini yerine getirsin.
NE BİTMEZ İNŞAATMIŞ
Hacca ilk defa 1990 yılında kara yolu ile gitmiştim. O sene de Harem-i Şerif ve Mescid-i Nebevi bir şantiye görüntüsündeydi. Muazzam inşaatlar devam ediyordu. Sonraki yıllardaki gidişimde de inşaatların devam ettiğini gördüm. Bu sene de aynı. Yahu, ne bitmez inşaatmış, arkadaş. Koca Paris İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yeniden inşa edildi. O günden bugüne, gözü rahatsız edecek bir inşaat faaliyeti olmadı. Bir plan dahilinde yapılıp bitirilemez mi? İnşaat görüntüsü gözü rahatsız ediyor. İnsanın psikolojisine tesir ediyor.
REVAKLARIN YERİ DEĞİŞTİRİLMELİ
Söz inşaattan açılmışken, sıcağı sıcağına bir teklifimiz var: Malum, Osmanlı revaklarının yeri değiştirildi. Ancak gördük ki, -her hacı bunu itiraf edecektir- o haliyle de tavafı engellemektedir. Revakların yeri mutlaka değiştirilmelidir. Allah razı olsun ecdattan, yaptırmış, 500 sene gölgelik vazifesini yapmış. Şimdi ise tavafı engellemektedir. Gölgeye en çok ihtiyaç duyulan yere taşınmalıdır. Meselâ Efendimiz’in (asm) doğduğu evin olduğu kısma, evi içine alacak şekilde hilal biçiminde yerleştirilebilir. Ya da bütün Harem-i Şerif’in etrafı dıştan revaklarla çevrilebilir. Gayet de güzel olur.
ÖCÜ BİNALAR KALDIRILMALI
Harem-i Şerif’in siluetini bozan, âdeta boğan, havasını kesen, çok çirkin bir görüntü arz eden “öcü binalar” acilen kaldırılmalıdır. Kâ’be’nin avlusundasınız, dev gibi binalar, sanki birer Drakula gibi, üzerinize atılacakmış gibi tepenizde dikilip duruyor. Çok yanlış. Bizim ecdat Kâ’be’ye saygısından revakları Kâ’be’den yüksek yapmamıştı. Şimdi ise 70 katlı binalar yapılmış. Resmi gören herkes bize hak verecektir. Bu nevi binaları, Kâbe’den görülmeyecek şekilde gerilere yapınız. İsterse 100 katlı yapın… Ama Kâ’be’nin etrafı açık olsun. İnsanın içi ferahlasın. Bırakın da Kâ’be’mizle baş başa kalalım…
YÜKSEK SESLE, KORO HALİNDE DUÂ, İNSİCAMI BOZUYOR
Tavafta, sa’yde, Arafat’ta, toplu halde, yüksek sesle duâ, zikir, ilâhi, şahsî duâ yapanların huzurunu, huşuunu, manevî lezzetini bozmaktadır. Bu âdet Asr-ı Saadet’te yoktu. Herkes ferdî olarak duâsını yapardı. Oysa şimdi bir grup geliyor, 100 kişi. Başlıyorlar hep bir ağızdan yüksek sesle duâya… Diğerleri şaşırıyor, insicam bozuluyor. Aslolan duâ kitaplarındaki duâları ferdî olarak okumak. O kitaplar olmasa da tehlil, salavat, tekbir ya da bildiği duâları yapsa, İhlas-ı Şerif ya da bildiği sureleri okusa, içinden geldiği gibi duâ etse yeter.
Arafat, duâ ve tefekkür yeri. Def çalıp ilâhî söylemek, mevlit okumak, topluca zikretmek yeri değil. Efendimiz (asm) Veda Haccı’nda nasıl yapmışsa, Hulefâ-i Râşidîn nasıl yapmışsa, en doğrusu o. Bırakınız da herkes Rabbi ile baş başa kalsın. Kulluğunu takınsın, aczini ve fakrını bilip, tazarru ve niyazda bulunsun, bol bol duâ etsin, Salavat-ı şerife getirsin, Hadiste belirtildiği gibi arefe günü bin İhlas-ı Şerif okusun. Ancak gel yap bunları, yapabilirsen. Sabah 9.30’da başlayan program, saat 13.14’te vakfe duâsına kadar aralıksız devam etti (Namaz arası hariç). Bu program nefsin hoşuna gidebilir, ancak vakfe duâsı hariç, sair vakitlerde hacı Rabbinin huzurunda kıyamda bırakılsa daha doğru olmaz mı?
KONUŞMA, GÖRÜŞME, TANIŞMA ENGELLENMEMELİ
Haccın en büyük hikmeti, görüşme, tanışma, konuşma ve kaynaşmadır. Bu hususlar engellenmemelidir. Ancak ne hikmetse bu pratikte pek mümkün olmamakta, üç-beş kişi sohbet halkası teşkil etse müdahale edilmektedir. Biz de buna karşılık, dükkânda alışveriş yaparken, namazda yan yana geldiklerimizle sohbet etme yolunu tercih ettik. Gördüğümüz şu: Temelde hiçbir Müslüman’ın yekdiğeriyle problemi yok. Herkes birbirini çok seviyor. Bir selam veriyorsunuz, bir tebessüm ediyorsunuz, bir anda gönül kapıları ardına kadar açılıyor. Bütün Müslümanların birbiriyle rahat anlaşabilmesi için Arapça ve Türkçe ortak dil olmalı. Arapça malum, Kur’an’ımızın dili. Türkçe ise asırlar boyunca onlarca İslâm ülkesinin ortak lisanı. Bu bakımdan bilhassa Osmanlı Devleti çatısı altında yaşamış olan ülkeler Osmanlıcayı resmî dil statüsünde kabul etmelidirler. Böylelikle kendi tarihlerine ve kültürlerine de ulaşmış olurlar.
“Nerelisin?” sorusuna Türkiyeliyim deyince en çok duyduğumuz iki sözcük şu: İstanbul ve Erbakan Rahmetullahi Aleyh. Asırlarca hilafet merkezi olmuş olan İstanbul ile, Müslümanların yüzünü güldürmeye uğraşan merhum Erbakan çok seviliyor.
Âlem-i İslâm’ın problemlerini konuşmaya çalışıyoruz. Diktatörlükle yönetilen ülkenin insanları konuşmaktan çekiniyor. Mısır ve Bangladeş gibi. Bir Bangladeşli esnaf bize cep telefonundan Arakanlı Müslümanlara yapılanları gösteriyor. Haberimiz var, diyoruz. Türkiye’nin yardım göndermesine ve Bangladeş’in sınırı açmasına çok sevindiklerini söylüyor. Biz de, “Bak bizimkiler gıda, ilaç yardımı gönderdi, sizinkiler de 100 mücahit göndersin, şu Budist canavarlara gününü göstersin!” diyoruz. Alnını aşağıya dikiyor, ürkek bir sesle, “Bizimkiler onu yapmaz!” diyor. “Sizinkiler ancak Müslüman âlimleri asmasını bilir” diyeceğiz, daha fazla ürkütmemek için bunu içimizde tutuyoruz.
KONGREDE ALINAN İKİ MÜHİM KARAR
Bu seneki hacda, yani muhteşem İslâm kongresinde, kongrenin asil üyeleri, yani bütün hacılar, lisan-ı haliyle ve kaliyle şu iki mühim karara imza attılar:
1) Bütün İslâm düşmanlarına, münafıklara karşı: Bizi bitiremeyeceksiniz. Hak gâlip gelecek. Kur’ân yeryüzüne hâkim olacak. Kavgayı siz başlattınız. Bu maç, kaç raunt sürecek, bilinmez. Ancak neticede gâlip gelecek olan biz olacağız. Hem de Muhammed Ali’nin vurup devirmesi gibi, hepinizi nakavtla yeneceğiz. Abdullah bin Mes’ud Hazretleri’nin Ebu Cehil’in göğsünün üzerine çıkarak, ayağını boğazına basması gibi, o mütekebbir boyunlarınıza şerefli ayağımızı basacağız.
2) Bütün Müslümanlara çağrı: Kardeş olduğunuzu unutmayınız. Birbirinize silah çekmek şöyle dursun, surat asmanız bile haram. Şakadan bile olsa silahı birbirinize doğrultmanız haram. Haydi, tıpkı bizim Harem-i Şerif’te, Arafat’ta, Mescid-i Nebevi’de yaptığımız gibi kucaklaşın. Bir olun, el ele, omuz omuza verin, cihadı hatırlayın, izzet ve şeref kılıcınızın ucundadır. Ye’se kapılmayın, ümitsiz olmayın. Allah’ın va’di tahakkuk edecektir. Zâlimlerden bir kısmını rüzgâr unsuruyla perişan eden Kahhâr-ı Zü’lcelal size imdâd edecektir. Ey Müslümanlar birlik olun, kardeş olun. Kur’an’a ve hadise sımsıkı sarılın. Peygamber yolunu tâkip edin.
NE ZAMAN “ADAM GİBİ” HAC VE UMRE YAPILIRSA ÜMMETİN KURTULUŞU YAKIN DEMEKTİR
Şu günlerde kimi Müslüman, Hz. Nuh Aleyhisselam gibi, “Ene mağlubun fentasir” diyor. Kimi Müslüman, “metâ nasrullah” [Allah’ın yardımı ne zaman?] diyor, kimi Müslüman da “Kurtuluş ne zaman?” diye soruyor. Şahsen benim ölçüm şu: Müslümanlar ne zaman “adam gibi” hac ve umre yaparsa kurtuluş yakın demektir. Yani, tavafta, sa’yde, şeytan taşlamada, Efendimiz’i (asm) ziyarette birbirini incitmeyecek, nezaketi elden bırakmayacak, huzuru bozacak dalışlar yapmayacak, her yerde kardeşini düşünecek, onun yardımına koşacak, bir bölüğün, mükemmel eğitim almış askeri gibi davranacak, Rabbine gereği şekilde ibadet edecek, tazimde bulunacak, ahdini yenileyecek.
Hacının duâsı makbuldür, denir. Biz de yazımızı duâ ile bitirelim: Yâ Rab âlem-i İslâm’a huzur ver, saadet ver, dirlik ver, düzenlik ver, birlik ver. Kur’an ve hadis etrafında kenetlenmeyi nasip eyle. Müslümanlara zulmeden zâlimlerden intikamımızı Sen al, Ya Rabbi! Bir İslâm yurdu olan Anadolu’muzu ve sair bilad-ı İslâm’ı küffarın saldırısından, işgâlinden muhafaza eyle. Mücâhidin-i İslâm’ı, Mehmetçiği, polislerimizi, küffârın ve hâinlerin karşısında mansur ve muzaffer eyler. Ya Rab, hastalarımıza şifa ver, borçlu olanları borç eleminden kurtar. Hacca ve umreye gitmek isteyenlere aileleri ve çocukları ile birlikte bu güzel yolculuğu nasip eyle. Âmin. Bi hurmeti seyyidü’l mürselîn. Velhamdülillahi Rabbü’l Âlemîn…





