1917 yılında Kudüs İngilizler tarafından işgal edildiğinde Lloyd George adlı İngiliz başvekil tarihi rüyalarına ulaştıklarını, Haçlı Savaşları’nın sona erdiğini söylemiştir. Daha Fukuyama dünyaya gelmeden tarihin sonunu ilan etmiştir. Tarih ise deveran halindedir. Onlar sadece bir parçasını görmüşler bütününe hüküm vermişlerdir. Amerikalı tarihçi Paul Kennedy’nin ifade ettiği gibi onların Ortadoğu’daki varlıkları parantez olarak kalmıştır. Lakin Lloyd George’un bu sözleriyle Kudüs’ü işgalleriyle birlikte şuur altlarını boşalttıklarını söyleyebiliriz. İşgal komutanı Edmund Allenby de başvekiliyle aynı şuuru paylaşmaktadır. Büyük yağmanın Fransız ortakları da aynı tarihi şuurlarla bezenmişler. Laik bir kökenden gelseler de yine şuur altlarında Haçlı Savaşlarının tortusu vardır.  Allenby’nin muadili olan Fransız komutan Henri Goro Şam’a girdiğinde ilk iş olarak Selahaddin Eyyübi’nin kabrine gelir ve orada böbürlenerek küstahça kabre karşı şunları söyler: “Selahaddin işte biz geri döndük…”  İslam topraklarından Haçlıları def eden komutana karşı lisan-ı haliyle ‘sen şimdi bizim esirimizsin’ demektedir. Demek ki laik de olsa gevşek Hıristiyan da olsa şuur altlarında müthiş bir Haçlı tortusu var. Napolyon’dan beri de öyledir. Pozitivizmi yaysalar da sonuç itibarıyla Fransızlar da yüreklerinin derinliklerinde Haçlı duyguları barındırmaktadırlar. De Gaulle gibi içeride laik dışarıda ise Katolik’tirler.

*

Bunun en tipik misallerinden birisi Ernest Renan’dır. Hıristiyanlıkla ilişkisi meşkûk olsa da İslam’a karşı Hıristiyanlık taassubunun tortularını taşımış ve İslam’ın terakkiye mani olduğunu propaganda etmiştir. Hıristiyanlık gitmiş tortusu kalmıştır. ‘Tahsille cehalet gider eşeklik baki kalır’ dedikleri gibi. Hâlbuki hurafat konusuna baktığımızda tam tersini söylemesi ve Hıristiyanlığın Batı’yı geri bıraktığını ifade etmesi gerekirdi. Nitekim Fuad Sezgin gibi bilimler tarihi uzmanları Müslümanların ilimde ve fende dünyayı 8 yüzyıl boyunca geçtiklerini, geride bıraktıklarını ifade etmiştir. Demek ki Renan’ın hükmü hakikate değil şuur altında saklı olan taassubun ifrazatıdır, boşaltımıdır. Bu taassup sevgi ve nefret duygularını harekete geçirmekte ve Müslümanları laik zeminden bile öteki görmeyi temin etmektedir. Kısaca din kardeşliği var ama laiklik kardeşliği bulunmuyor. 

*

Goro’dan 40–50 yıl sonra 1967 savaşında dönemin İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan İngiliz uyruklu Ürdün Silahlı Kuvvetleri’nin başı olan Gallup Paşa’dan Doğu Kudüs’ü alan komuta heyeti arasındadır. İlk işi olarak Tapınak Dağı yani Harem-i Şerif’e gitmek olur. Burada İsrail bayrağını göndere diker ve yanındaki Siyonist liderlerle birlikte zafer sarhoşluğuyla Burak Duvarı önünde (Ağlama Duvarı) şunları söyler: “Bir daha terk etmemek üzere Tapınak Dağı’na geri döndük…” Şimdi bu dönüşü oldubittilerle kalıcı hale getirmek istiyorlar. İslam eserlerini ve izlerini silerek yerine Yahudi izlerini ikame etmeyi tasarlıyorlar. Bunu fiiliyata da döküyorlar. Dikmek istediklerinin peygamberleriyle veya İslam peygamberleriyle alakası yok. Gerçeğe istinat etmiyorlar. Bunlar, gerçekte veya tarihte olan değil zihinlerinde tasavvur ettikleri şeyler. Efsaneler. Garaudy bunlar için İsrail’in kurucu mitleri ifadesini kullanmıştır. Kendilerinden bir Mesih’in zuhuru beklentisi, kırmızı ineğin doğması ve üçüncü mabet hepsi İsrail’in kurucu mitlerini veya efsanelerini temsil ediyor. Onlar Musa Bin Meymun’un vazettiği kurallara karşı çıkarken bile Musa Bu Meymun’u istismar ediyorlar. Hamamların kutsallığı nedeniyle Harem-i Şerif’in bahçesine ayak basılmasını yasaklamasına rağmen revizyonist dini anlayış aracı atın önüne çekmiştir. Efsaneler hakikatin önüne geçmiştir. Mesih’in önünde Arz-ı Mev’ud’a dönmeyi düşleyen Yahudiler Mesih’i geride bırakarak önceden Filistin’e avdet etmişlerdir. Şimdi de kendilerine göre şartları oluşmadan oldubittilerle Mescid-i Aksa’yı tahrip ederek yerine Süleyman Tapınağı adını verdikleri yapıyı dikmek istiyorlar. Hazreti Adem ebu’l enbiya olup Hazreti Peygamber ise imamü’l enbiyadır. El Halil kentinde Halil Camii’nde yaptıkları gibi Hazreti Muhammed ile onun atası İbrahim’in arasını ayırdıkları yetmiyormuş gibi Mescid-i Aksa’da da Hazreti Süleyman ile Hazreti Peygamber arasına ayrılık duvarı çekmek istiyorlar.   Mutasavver Mesih adına hakiki Mesih olan Hazreti İsa’yı reddettikleri gibi Hazreti İbrahim ve Yakup ocağının varisi olan Hazreti Peygamberi de tekzip etmişlerdir. Bu ret üzerine de Süleyman Tapınağı’nı inşa etmek istiyorlar. Ateşle oynadıkları da bir gerçek. İnşallah, nöbetleşme diyarı olan Kudüs’te nöbet Müslümanlara da gelecek, geçecek. İsrail’in 10 yıl bile ömrü kalmadı. Ortadoğu’daki bu çalkalanmanın sonu İsrail’in zevaline çıkacaktır.