Önce Fenerbahçe’nin Gençlerbirliği’ni, siz skorun cılızlığına bakmayın, çok rahat yendiğini, hatta ciddi bir farkı kaçırdığını da söyleyelim. İlerideki Webo ile Sow’un geçen maçlara oranla adeta birbirleriyle gol kaçırma rekoru kırma yarışına girdiklerini de söyleyebiliriz. Topal’ın önündeki Alper ve Meireles ikilisinin de işlevlerine hem öne, hem de arkaya doğru iyi becerebildiklerini de öne çıkaralım. Alves tam bir rakip belalısı gibi... Hamle zenginliği ve zamanlaması çok iyi. Egemen şöyle veya böyle uyum sağlamaya çalışıyor mesai ortağına... Gökhan Gönül hâlâ formsuz, etkisiz ve dağınık. Ama Caner’i özel bir bölüm açmak gerekir. Aykut hocanın kulakları çınlasın. Caner oyun boyunca kornerler de dâhil bütün duran topları kullanmak için sahanın orasından ötesine gidip geldi. Tek bir tanesinde dahi yanlış yapmadı. Hep etkili ortaladı, hatta golün yapımında da rol oynadı. Volkan ise giderek kurtarmalara devam ediyor. Buraya kadar Fenerbahçe’nin bireysel analizi. Takım olarak ise zaman zaman Gökhan’ın bölgesinde fire veriyor. Alves’in önü kaydığında Topal’ın onun yerine geçişi riskli ama rakipler tarafından hâlâ keşfedilemedi. Yine de Aykut’un takımından daha tempolu, daha diri ama ondan biraz daha riskli oynanıyor. Gençlerbirliği mi Yenen  golden yapılan değişiklikler takımı duman etti diyebiliriz. Teknik adamlarımız şunu öğrenemediler: “Bir gol yenilmiş bile olsa, düzenden vazgeçilmez. Ta ki filmin koptuğuna inanıldığı zamana kadar... Oysa Ankara takımı çok da kötü bir mücadele vermiyordu.

Gelelim Trabzonspor’a... Maçın ilk bölümleri hiç de kendi sahasında oynayan bir takımın görüntüsünü verdiği şekilde değildi. Konya takımı daha rahat pas yapan, ileri sarkabilen, hatta pozisyon da üreten taraftı. Ama ne zaman ki ilk gol geldi, Konya takımında da film koptu. Trabzonspor’un Perşembe akşamı Lazio gibi bir takımla oynayacağını, hemen ardından da Kadıköy’e geleceğini düşünürsek, futbolcuların da, hele hele Mustafa hocanın da işinin ne kadar zor olduğunu görürüz. Bence bu takımın bu sezonki kaderi bu iki maça bağlıdır. Ya çıkış, ya batış! Ama o forvet yapısı ve bu orta saha ile işlerin ne kadar zor olacağı da ortadadır. Adrian, Olcan sanki duymaz uydurur... Yusuf için önemli bir alan açılıyor. Haydi öyleyse...

Ve gelelim Serkan Çınar’a... Ahmet Çakar nasıl da sallamış. Değişen kuralları da takip etmiyor. Diyor ki, “Top Egemen’in bacağından koluna çarpıyor...” İyi güzel de artık bunların hentbol olduğu şeklinde kuralın değiştiğinden haberin yok mu Üstelik Egemen’in kolu vücuduyla dik açı oluşturuyor. Yani topun arkaya geçmesine tam engel olma pozisyonu... Bu arada yeri gelmişken yazayım. Barajdaki oyuncu yüzünü korumak için elini, kolunu suratına getirdiğinde, top eline veya koluna çarparsa hentbol çalınıyor. Yani ceza alanı içindeyse penaltı. Sonra Caner’in korner bayrağına, yani sahadan sayılan direğe attığı tokat ve o direğin yerinden uçmasına sarı kart verilmez mi O direk  sahadan sayılır mı diye soracak olanların bulunduğunu tahmin ederek ben de bir soru sorayım; top o direğe çarpıp sahaya döndüğünde oyun duruyor mu, devam mı ediyor Neyse... Hakem Serkan Çınar saçlarını boyatmış galiba... Sanırım bu iki pozisyonu izledikten sonra kafasını yıkayıp kendisine gelir.