Son günlerde bazı vaizlerimizin kürsüde yapmakta olduğu vaazı bırakıp ezan tekrarı ile meşgul olduklarını görmekteyiz. Bilindiği gibi ezan tekrarı sünnet veya müstehaptır, hatta mendupdur. Her ne kadar bazı fıkıh kitaplarında “fıkıh ve usul hakkında konuşuyorsa icabet etmek vacip olur” deniyorsa da bu durum mescidin dışında olanlarla ve ferdi olarak yapılan bir dersle alakalıdır. Mescid içinde olanlar ya zikirle veya vaaz ve ders dinlemekle meşguldür. Bilhassa vaaz dinlemek çok önemlidir. Zira bilgi edinmek farz ezanı tekrar etmek ise sünnet veya müstehaptır. Redd-ül-muhtar aleddürrilmuhtar adlı eserinde bu husus açıkça ifade edilerek “ezanı duyduğunda mescitte ise ona icabet etmek yoktur” denilmektedir.

Cemaatin birçoğu ezan okunmaya başlayınca mescide girmektedir. Öyleyse yapılan vaaza ve derse devam etmeli, geç kalan bu kardeşlerimize gereken bilgiler bu esnada verilmelidir. Günümüzde ezanlar çok uzatılmakta, dolayısıyla dakikaları almaktadır. Becerisi olan bir vaiz bu esnada çok şeyler anlatabilir. Hatta konunun can verici noktaları bu zamana bırakılıp mutlaka daha çok Müslümana ulaştırılmalıdır. Bazı ezanlar maalesef teğannilerle (ezgilerle) okunmaktadır ki böyle okunan ezanların takip ve tekrar edilmeyeceği tüm fıkıh kitaplarının ittifakıdır.

Günümüzde gerek yazılı ve gerekse görsel ve gerekse hayali basında Müslümanları İslam’dan soğutmak için yapılmadık fitne, kurulmadık tuzak kalmadığından cemaatin camiye gelmelerini bir fırsat bilip onları İslam kültürüyle doldurmazsak bu ihmalin hesabını veremeyiz, bu vebalin altından kalkamayız. Meslektaşlarımız bu noktaya eğilmelidir.

Arada bir kürsüde ezan tekrar edilip cemaate böyle bir sünnetin olduğu amelen (aksiyon olarak) hatırlatılabilir. Ancak ezanın mana ve mesajlarını açıklamadan bu tekrarın bir sevap getireceği zannedilmesin. Meyvenin kabuğu değil içi yedirilmelidir. “Allahü ekber” ifadesinin “Allah en büyüktür” manasına geldiğini söylemek de yeterli olmaz. “Mademki Allah en büyüktür öyleyse her şeyden önce onun emirleri yerine getirilmeli ve onun yasaklarından sakınmalıdır” vurgusu yapılmalıdır. “Eşhedü en la ilahe illellah” demenin ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ anlamında olduğunu söylemekle de yetinmemelidir. Burada “Madem ki Allah’tan başka her şeye hâkim olan yoktur” diyoruz öyleyse onun emir ve hükümlerine uyulması gerektiği mesajı verilmelidir.

‘Eşhedü enne Muhammaden resülülallah’ ifadesinin “Şehadet ederim ki Muhammed Allah’ın elçisidir” mealinde olduğunu söylemek de yeterli olmaz. “Mademki Muhammed Allah’ın elçisidir öyleyse onun getirdikleri mutlaka el üstünde tutulmalıdır” vurgusu ihmal edilmemelidir.

Özellikle “Hayye alessalah, hayye alelfelah” sözlerini dinlerken “Ve la havle vela kuvvete illa billah” demenin kötülükleri iyiliklere, anarşiyi asayişe, mutsuzluğu mutluluğa… çevirmenin ancak Allah’ın kitabı ile mümkün olacağı mutlaka açıklanmalı ve Müslümanlar şuurlandırılmalıdır.

Bedenimizdeki klimaların çalışması boşa gitmesin

Hemen her yaz gazetelerde ter mucizesinden bahsedilir. Geçen senelerde “ter”in bedenin kliması olduğu yazıldı. Aslında geç bile kalındı. Arabistan gibi sıcak ülkelerde 50-60 derecede insanlar sıcaktan bunalmadan yaşayabiliyorlarsa bunu terleme nimetine borçludurlar.

Verilen tıbbi bilgilere göre bezelye tanesi büyüklüğünde bir ter damlası yaklaşık bir litre suyu 1 derece soğutabilir. Vücudun çeşitli yerlerine dağılmış iki ila dört milyon ter bezi mevcuttur. Bunlara EKRİN adı verilmektedir. Bu bezeler buharlaşma yoluyla ısı kaybını sağlayarak vücudun kendi ısısını kontrol etmesini sağlar.

İşte bu kontrolün tam olarak gerçekleşmesi örtülü olmasına bağlıdır. Beden çıplak ise deri üzerine çıkan ter havanın teması, özellikle rüzgârın esmesi yahut yelpazelenmesi nedeniyle çabuk soğur ve uçar. Bu arada üzerinde bulunduğu deriyi aşırı olarak soğutarak büzüştürebilir. Terleme öncesi sıcaktan genleşmiş olan derinin eski halinden daha sıkı bir hale gelmesi ve bunun defalarca tekrar etmesi onun dejenere olmasına sebep olur; yani deri sağlık ve güzelliğini kaybeder. Bedenin örtülü olması ise terin elbise tarafından emilmesini ve uzun süre orada kalması derinin uzun süre serin kalmasını sağlar.

Terli örtü veya giysiler her akşam yıkanacağı için kokması da söz konusu olmaz. Bilindiği gibi taze ter kokmaz. Apokrin adı verilen ve daha çok koltuk altı ve edep yerlerinde çıkan ter çeşidinin her insanda ayrı bir kokuya sahip olduğu, yani tüm insanların ter kokularıyla diğerlerinden ayırt edilebileceği de bildirilmektedir ki bu parmak ucu izlerinin her insanda değişik olması mucizesi gibi Allah inancına götüren önemli bir mucize olarak çıkıyor karşımıza.

Bu mucizeyi de dikkate alarak hanım ve kızlarımızın İslam’ın emrettiği şekilde

örtünmelerinin onları günahtan koruyacağı gibi erken yaşta beden güzelliğini kaybetmekten de koruyacaktır. Ayrıca bedenimizdeki ilahi klimaların çalışmaları da boşa gitmeyecektir inşallah.