Evlenmeyen veya evlenemeyen gençlerin oranı böyle devam
ederse, gelecekte Türkiye nin sorunlarına yeni bir sorun daha eklenecekmiş
gibi görünüyor.
Aile sorunlarının çoğalmasıyla birlikte, evlenme
yaşının giderek yükseldiğini hepimiz
gözlemliyoruz.
Türkiye de evlilik yaşı 40′a dayandı.
Aslında her genç
kadın ve erkeğin rüyasıdır mutlu bir yuva kurmak ama hayat şartlarının
akışına kapılan geçler, beklentileri ve bencillikleri yüzünden, farkında olmadan yalnızlığın
içine itiliyorlar.
Ekonomik ve eğitim düzeyinin yükselmesi, kadınları
sosyal güvence arayışına sürüklerken, erkeleri de sorumsuz özgürlüğe doğru
itiyor.
Bu algılama dürtüsü haliyle evlilik yaşını da
yükseltiyor.
Devlet İstatistik Enstitüsü nün ve diğer kurumların
yaptıkları araştırmalara göre, ülkemizde sosyo-kültürel şartların değişimiyle
birlikte evlenmeyen kadın ve erkeklerin sayısında büyük artışlar
gözlenmektedir.
***
Günümüz gençliği, internetten ve sanal âlemden başını
kaldırıp etrafını göremiyor.
Televizyon dizilerinde, kadın-erkek ilişkilerinde beraber
olma, aldatma öylesine işleniyor ki adeta hayatın meşru bir parçası imiş gibi
veriliyor. Sanki her şey çok normalmiş gibi
Gençliğin büyük
kısmı boşlukta olunca, dizilerde işlenen bu tür konular rahatlıkla
bilinçaltına ve zihinlere yerleşiyor.
Günümüzde evlilik öncesi her şey denendiğinden,
evlenmeye ihtiyaç kalmıyor.
Modern hayatın cazibesi ve sınırsız ilişkilerin zevki,
gençlerin hayatlarında bir bakıma belirleyici oluyor.
Televizyonlarda, moda gösterilerinde ve topluma sunulan
lüks yaşam tarzlarındaki beklentiler, geçlerin evlilik umutlarını alıp
götürüyor.
Böylesine yoğun akımların etkisinde kalan geçlerin
istekleri ve beklentileri haliyle değişiyor.
Tabi, yaş ilerledikçe de, beğeniler ve beklentiler de
çoğalıyor.
Daha iyisini bulurum umudu ile devam eden bekleyişler,
zamanı ve umutları da alıp götürüyor.
***
Kızların ve erkelerin evlenmeme nedenlerinden biri de,
tahsil hayatı ve kariyer edinme süreci olarak belirtiliyor.
Eskiden gençleri evlenmeye teşvik eden akîl insanlar vardı.
Günümüzde bu insanların olmadığını bir yana bırakalım.
Evliliği ve
aileyi, hayatın önünde bir engelmiş gibi gösterenler çoğaldı.
Bilimsel araştırmalara göre, erken yaşta evlenen ve eksik
ihtiyaçlarla evlilik yapan gençler, birbirlerine daha iyi uyum sağladıkları
tespit edilmiş.
Zorlukları ve çileleri birlikte göğüslediklerinden
birbirlerine bağlanma yönleri daha fazla oluyormuş.
İlerlemiş yaşlarda yapılan evliliklerde ise, eşlerin
uyumu daha zor oluyormuş.
Sebebi ise, beklentilerinin çok olması ve daha seçici
olmalarından kaynaklanıyormuş.
Nedenlerinin başında, kadın ve erkek, en küçük bir olayı
sorun yapmalarıymış.
Sehpanın üstündeki tozdan tutun da yemeğin tuzuna kadar
her şey sorun olabiliyormuş.
Bunların yanında esas sorun, sağlık açısından
oluyormuş.
İlerlemiş yaşlarda yapılan evliliklerde, hormonal
düzensizlikler ve doğurganlık durumu çok ayrı bir sorun...
Erkeklerde de, spermlerin azalması söz konusu
olduğundan biyolojik ve ruhsal sorunlar alabildiğine çoğalıyormuş...
***
Kadınların evlilik ve gelecekle ilgili yaklaşımlarında;
İş hayatına atılma,
Kariyer kazanma,
Erkelerle eşit olma,
Erkelere meydan okuma,
Ekonomik özgürlüğe kavuşma,
İş hayatında başarılı olma,
Tutuğunu koparma gibi yaklaşım ve söylemler, kadınların
evlenme şansını artıracağı yerde bilakis daha da azaltıyor.
Bu gerekçeler yanında, kadın ve erkek açısından olaya
bakacak olursak şu sıralamaları yapabiliriz;
Evlenme ve sorumluluk korkusu,
Güvenilirliğin ve dürüstlüğün azalması,
Kadın hakları savunuculuğunun erkek düşmanlığına
dönüşmesi,
Özgür ve serbest
yaşama isteğinin sınırsızlaşması,
Ahlaki değerlerin
zayıflaması,
Burcuna uygun eş bulamaması,
Elektrik alamaması,
Müstehcenliğin
ileri boyutlara ulaşması,
Gençlerin
birbirlerine karşı ön yargıları gibi gerekçeler, evlilik yaşını geciktiriyor.
Uzmanlara göre geç kurulan yuvalar, huzur ve mutluluk
yerine sıkıntı getiriyor.
İstatistikler de bunu kanıtlıyor, 30 yaş üstü
evliliklerde boşanma oranlarının daha yüksek olması bunu ortaya koyuyor.