İnsanların düşünce ve inanç dünyalarının birtakım merkezlerden algı operasyonları ile bağlamından koparılarak iğdiş edildiği zamanlarda, Erbakan Hoca’mızın yaşamına bizzat şahitlik ederek ömrünün son on yılında Saadet Partisi’nde beraber çalışmanın getirdiği sorumlulukla yeni nesile aktarmak için başladığımız yazı dizimize devam ediyoruz.
Erbakan Hoca’mız siyasete ilk atıldığı günlerle ömrünün son günlerinde söylediklerinde tutarlılık açısından Türkiye siyasi tarihindeki tek siyasi liderdir. Erbakan Hoca’mızın 1960’larda, 1970’lerde, 1980’lerde, 1990’larda, 2000’lerde konuşmalarını, demeçlerini, konferanslarını, mitinglerini, faaliyetlerini, projelerini, hedeflerini, sohbetlerini incelediğimizde söylenecek söz “tutarlı” olmaktır. Erbakan’ın siyasi hayatında tutarlı olmasının sebebi siyaseti gündelik menfaat elde etmek, belirli makamlara gelmek için değil de ilkeler çerçevesinde siyaset yapmasındandır. Ülkemizde siyaset yapmanın anlayışı devlet ve makamların imkanlarını ele geçirerek kendine birtakım menfaatler elde etmek olduğunu herkes bilir. Bir ideal, bir fikir uğruna siyaset yapan bir elin parmaklarını geçmez. Her görüşte de bu zihni alt kod vardır. İşin çilesine talip olanlar fikrî çerçevede çalışırken idealistlerin emekleri üzerine kendi menfaati için çalışanlar siyasi alanda daha fazla yer kaplar. Siyasete toplumda olumsuz bakış açısının gelişmesinde en büyük etken bu sınıftır. Oysa siyaset topluma hizmet için yapılır. Biz Müslümanlar için ise ahirette Allah’a verilecek hesabın başında gelir.
Erbakan Hoca’mızın ilkelerini inanç değerlerinin oluşturduğunu cümle alem bilmektedir. Erbakan, modern zamanlarda dünyaya Müslümanların muhakkak siyasetle ilgilenmesi gerektiğini göstermiştir. Siyasette de Müslümanca var olması gerektiğini öğretmeye çalışmıştır. “Müslümanların iktidarı” değil, “Müslümanca iktidar!” Müslüman yer yüzünde “halife” olması hasebiyle “etkilenen, pasif” bir yaşam süremez. Müslüman her alanda aktif olmalıdır. Bu sebeple Millî Görüş, Erbakan Hoca’mızın deyimiyle reaksiyoner bir oluşum değildir, oyun kurucu, aksiyonerdir.
Erbakan Hoca’mızı tutarlı kılan ilkelere bağımlılığı, adamına göre ya da konjonktüre göre davranmaması dünya siyasetinde gerçekleşen olayları isabetli şekilde anlayıp çözüm üretmesi sonucunu doğurmuştur. Biz bunu seksen öncesi kardeş kavgasındaki tutumunda, Birinci Körfez Krizi’ndeki duruşunda, Ergenekon sürecindeki tavrından (o zamanlar şimdi kemiklerinin edebiyatını yapanlar tarafından “Ergenekoncu oldu Erbakan” ithamı ile etiketlemişlerdi ama tarih herkese Erbakan’ın ne kadar isabetli bir tavır sergilediğini gösterdi), “Arap Baharı” diye adlandırılan meselenin aslında Siyonizm’in kadro değişikliği olduğunu söylediğinde de şahit olduk. “Arap Baharı”nın nasıl bir kasırgaya döndüğünü olumsuz sonuçlarını yaşayarak gördük.
Erbakan Hoca’mızın Türkiye siyasetinde tutarlılığını ortaya koyan en iyi örnek Körfez Krizlerinde ortaya koyduğu davranışlardır. Erbakan, her iki Körfez Krizi’nde dünyadaki “Ezen Güç”ün yani ırkçı emperyalizmin bin yıllık planları dahilinde çıkarıldığının altını çizerek tüm Müslümanları bu konu hakkında birleştirmeye çalışmıştır. Birinci Körfez Krizi’nde (yani 1990’da) iktidarda olan muhafazakar sağcı siyasi lider Turgut Özal, “Bir koyup üç alacağız” ham hayaliyle Amerika’dan önce Irak’ın işgaline hazırlanırken Necmettin Erbakan, muhalefet partisi genel başkanı olmasına rağmen “Müslüman Topluluklar Birliği”ni toplayarak 22 gün 22 gece sürecek olan “Körfez Barış Harekatı”nı başlatmıştı.
Erbakan Hoca’mız ülkemizdeki sağ siyaset yapıcılarının ilkesizliklerini ortaya koyan şu cümleler ile Birinci Körfez Krizi’ni anlatıyor: “Kardeş Müslüman ülkeler arasında hakemlik ve arabuluculuk rolü oynaması gereken Türkiye'nin yönetimi ise daha olayları başından itibaren ABD başkanı Bush'un emrine girerek taraf tuttu ve kardeş Müslüman ülkeler arasında hakemlik yapma imkanı ve vasfını kaybetti.”
Erbakan Hoca’mızın “ilkeler” bazında yaptığı çalışmalar sadece dış ilişkiler ile değildir. İç siyasette de aktif rol almıştır. Hangi siyasi görüşünden olursa olsun hepsi ile yapmış olduğu koalisyonlar, ittifaklardır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyayı sömürenlerin belirlediği ülkelerdeki herkesi birbirine düşman ederek çatıştırma hedefini Türkiye’de Millî Görüş boşa çıkarmıştır. Herkesle masaya oturup konuşabilmiş, tartışabilmiş milletimize hizmet etmek için yollar açmış, insanımıza nefes alacak alan açmıştır.
Erbakan Hoca’mız ve Millî Görüş’ün tek temsilcisi Saadet Partisi siyaset tarihinde “ilkeleri” baz alarak siyaset üreten olmak açısından tartışılmasız bir tarih yazmıştır. Saadet Partisi şu anda da hocalarından öğrendikleri gibi ilke üzerinden milletimize nefes alacak alanı açmaktadır. Son haftalarda haftanın başında başka haftanın ortasında başka haftanın sonuna gelindiğinde ise haftanın başında yaptığı açıklamanın 180 derece tersi işler yapan siyasi aktörlerin yer aldığı ve bunun tepki bile görmediği siyaset arenasında Saadet Partisi’nin tutumu ilkeli siyaset adına milletimize umut vericidir.
Bu dünya geçicidir. Kim olursak olalım, hangi makamları işgal edersek edelim hepimiz öleceğiz ve sonrasında hesap vereceğiz. Sonunda toprak olacağımız dünya için Makyevel'i kıskandıracak tarzda siyaset yapmak bu toprak insanına hiç bir şey kazandırmaz. Hem bu dünyada kazandırmaz hem de ahirette. Elinde tuttuğu “güce” göre iş yapanlara Erbakan Hoca’mız “Hakk’ı üstün” tutarak ve bu “ilke”sinden asla vazgeçmeyerek vefat ettikten sonra da örnek olmaya devam etmektedir.