İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik düşünebilmesidir. Düşünce, aklın kullanılması ve bahşedilen cüzi irade ile karar verilebilmesidir. Ortalama bir akıldan beklenen en alt seviyedeki performanstır bu, düşünmek ve hür irademiz ile karar verebilmek. Sosyal bilimler, fen bilimleri, ekonomi, sanayi ve sair tüm gelişmeler insanın aklını kullanması ile ortaya çıkmıştır. Felsefi akımlar, teknolojik gelişmeler ve hatta sadece olumlu değil, olumsuz gelişmelerin tamamı yine insan aklının ürünüdür. Yani insan, esasen düşünen ve üreten bir varlık olarak yaratılmıştır.

İnsanlık tarihine bakıldığında akıl ve düşüncenin günümüzdeki kadar tekelleştiği, kitlesel anlamda aklın ve düşüncenin bu kadar baskı altına alındığı bir dönem yoktur. Buna en yakın dönem muhtemelen ortaçağ Avrupa’sındaki karanlık dönemdir. İnsanların günahkâr ya da içine şeytan girmiş diye diri diri yakıldığı, kadının insan olup olmadığının tartışıldığı o karanlık dönem. Adına ister post modern dönem, ister internet dünyası isterse makinaların dönemi deyin asıl olan bu dönemin insan aklının prangaya vurulduğu dönem olmasıdır. İnsanların düşünmesine imkân vermeyen bu dönem onları adeta kendilerini birtakım sanal eğlencelerin içine hapsedilmiş modern köleler haline getirmiştir. Diğer taraftan emperyalist küresel tacirlerin kurduğu hayata baktığımızda, insan nasıl, ne ara ve hangi ortamda düşünebilsin diye sormadan edemiyoruz. Sabahın erken saatlerinde sokağa çıktığımızda ellerinde akıllı telefonları ile aylık geçimi için yeterli olmayan bir maaş karşılığında işe giden insanları görüyoruz. Ellerinde yabancıların ürettiği akıllı telefonlar, ceplerinde küresel elitlerin faiz sistemine hizmet eden bize sahip olmadığımız paraları harcatan kredi kartları var. Her iki dakikada bir yabancı kaynaklı sosyal medya kanallarına göz atan, narsistik kişilik bozukluğuna kapılmış insanlar. Bedeninin haz merkezi dışında kalan kısımlarından habersiz yaşayan insanlar. İnsan nasıl düşünsün?

Aslında her şey düşünmek için değil de düşündürtmemek için gibi. Herkes belli haber kaynaklarından beslensin. Belirli kişileri dinlesin, dinlediklerinin ne olduğunu irdelemek yerine onları başkalarına anlatırken nasıl delillendireceğini düşünsün. Dost düşman zaten belirlenmiş, insan sadece yerini belirlesin. Hak sebebi güç olmuş insan güce teslim olsun. Birileri destekleniyorsa desteklenmeye devam edilsin, itiraz edenin eline diline dursun. İnsan düşünmesin, sadece istenileni yapsın. Pekiyi neyin karşılığında olacak bütün bunlar? Azıcık dünyalık, kısıtlı ve bireysel bir inanç özgürlüğü alanı yeterli. Haz merkezli algı yönetimi de cabası. Haz denildiği zaman genelde cinsellik anlaşılır ama işin aslı öyle değildir.

Batı kaynaklarından aldığımız şekli ile hedonizm olarak da bilinen hazcılık insanın zevk merkezini harekete geçiren şeylerin genel ifadesidir. Mesela dizilerle ortaya koyulan Osmanlıcılık, Diriliş Ertuğrul’da alınan kelleler, siyasal alanda bizim gibi düşünmeyenlere karşı kullanılan hitaplar, geçmiş dönemlere karşı alınan her türlü rövanş, duble yollar, Avrupalıların kıskandığı 3. havalimanı, bütün bunlar hedonizmle bağlantılıdır. Zevk almanın keyfi dururken neden düşünmenin zorluğuna katlanılsın ki!

İnsan düşünerek sıkıntılardan kurtulur, maddi manevi bedel ödeyerek değil. Haz almak düşünceden hoş gelebilir ama bugün ödenen ve yarın ödenecek bedellerin yükünü kimse kaldıramaz.