Ortodoks Yahudiliğin "izafî olanı mutlaklaştıran", tavrına karşılık ki Katolik Hristiyanlık ta Kilise nin yorumları da aynı konumda kabul edilir , Protestanlığın "mutlak olanı izafîleştiren" tavrını bir önceki yazıda özetle görmüştük. (Bu cümledeki "mutlak" ve "izafî" sözcüklerinin "o dinler bakımından" kullanıldığına dikkat edilmelidir.)

Acaba İslam açısından durum nedir

Piramidin tepe noktasında Kelam-ı İlahî vardır. Bütün tafsilat ve teferruatıyla Din i gerek ilke, gerekse potansiyel olarak bünyesinde barındırdığı için Hakk ın biricik ölçüsü ve hidayetin tek kaynağı odur. Doğrudan doğruya Kelam-ı İlahî olması dolayısıyla Yüce Kur an, her değerin kaynağı ve her ölçünün tayin edicisidir.

Müslüman, Kelam-ı İlahî nin hidayet rehberliğinden gereği gibi müstefid olabilmek için, yine onun direktifi gereği Sünnet-i Nebeviyye nin otoritesini kabul ve teslim eder. Yani Dinin tebliği ve muradullah ın beyanı bağlamındaki Sünnet de mutlak bağlayıcı bir konumdadır. Modern zamanların Sünnet i "tarzlar içinde bir tarz"a, bir "seçeneğe" indirgeyen, böylece bir taraftan Hz. Peygamber (s.a.v) i haşa sıradanlaştırırken öbür taraftan modern bireyi yücelten tavrının İslamî olup olmadığı tartışması bu yazının konusu olmadığından, bu nokta üzerinde durmayacağım.

Tıpkı Kur an ın, "birden fazla hakikat olabilir" anlayışının önüne set çekmesi, böylece hakikatin izafî olabileceği anlayışını ademe mahkûm etmesi gibi, Sünnet de birden fazla İslam modeli olabileceği anlayışını geçersiz kılmakta, İslam ın izafîleştirilmesine yönelik gayretleri boşa çıkarmaktadır. İslam dünyasında tarih boyunca ortaya çıkmış olan itikadî fırkaların kendilerini Kur an la refere etme imkânı bulduğu gerçeğine ne kadar sıklıkla parmak basılsa yeridir. Bu fırkaların tamamının Sünnet le problemli olduğunu, Sünnet e bakışlarında arızalar bulunduğunu ve bu sebeple her birinin farklı bir İslam tasavvuru oluşturmak suretiyle mutlak olanı izafîleştirdiğini tesbit etmek zor değil

Sünnet, Kur an ın izafîleştirilmesinin önündeki en büyük engeli oluştururken acaba Sünnet in izafîleştirilmesi gibi bir durum söz konusu olabilir mi Bu soru son derece önemlidir. Zira Sünnet in izafîleştirilmesinin, ucu Kur an ın izafîleştirilmesine çıkacak bir yolun başlangıç noktasını teşkil ettiğinde şüphe yok.

Evet, Sünnet in izafîleştirilebileceği durumlar vardır. Sünnet in "ölçü" değil, "örnek" olduğunun söylenmesi, yahut "haber-i vahid" kategorisi kesin ilim ifade etmez gerekçesiyle Sünnet i bize nakleden en önemli vasıta olan Hadis in küçümsenmesi, yok sayılması, ya da farklı anlaşılmaya müsait Nebevî tutum ve sözlerin mevcudiyeti Bütün bunlar birer vakıadır ve Sünnet in izafîleşmesi anlamına gelecek durumların söz konusu olduğunu gösterir.

İşte bu aşamada izafîliği asgariye indiren bir diğer epistemolojik unsurla, Sahabe nin önemi ile yüz yüze geliyoruz. Sünnet in tesbit, tahlil ve tebliğinde Sahabe kuşağının üstlendiği rol, izafîleştirici unsurları geriye doğru götürdüğümüzde kendisini daha ciddi bir şekilde hissettirmektedir. Bir diğer ifadeyle, Sahabe kuşağının Sünnet in izafîleştirilmesini engelleyen fonksiyonu, son tahlilde Kur an ı da izafîleştirilmekten uzat tutmaktadır. Ehl-i Sünnet in Sahabe kuşağının Din deki yeri konusundaki hassasiyetinin bir gerekçesi de budur.

Acaba Sahabe ye böyle bir fonksiyon tanınması, tersinden okunduğunda Kur an ı da Sünnet i de Sahabe nin belirleyiciliğine teslim etmek anlamına gelmez mi Evet se, bunun, Ortodoks Yahudiliğin ve Katolik Hristiyanlığın "izafî olanı mutlaklaştıran" tavrından farkı nedir