Ülkemizde 1. parti, 2. partiye göre şekillendirilir. Daha doğrusu; 2. partinin görevi 1. partiyi iktidarda tutmaktır. Bu oyun “sol gösterip sağ vurmak” şeklinde uzun yıllar oynandı. Ne zamanki, 3. parti oyuna dahil oldu, oyun bozuldu. Son dönemde oyun bozulmuyorsa 3. partiyi gözden geçirmek gerekiyor.

Seçmenin, 3. partiden beklentisi, kritik zamanlarda kritik hamleler yaparak ülkeyi dönüştürmesidir. Bu beklenti son iki seçimdir hiç gerçekleşmedi. “Yeni anayasa” çıkaracak bir destek gücüne sahip olduğu halde 3. parti bu hamleyi geçiştirdi. Referandumla dönüşüm sergilemek varken, karşı cephede yer aldı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi adayını çıkararak renk vermesi ve seçimi ikinci tura götürmesi gerekirken, “çatı aday” formülüyle bloklaşmayı ve statükoyu sağladı. Kısacası, kendisinden beklenen “muhalefet”i göstermek bir tarafa, işine geldiğinde iktidarla, işine geldiğinde muhalefetle kol kola girdi.

Eğer son sekiz yıldır meclisteki üç parti kendisinden bekleneni vermiş olsaydı, kendilerinin türevi olan, bölgesel ağırlığıyla öne çıkmaya çalışan başka bir partiden bugün bahsetmek zorunda kalmayacaktık. Ufuk sahibi herkesin gördüğü şey: değişimde 3. partinin seçimidir. Bu başarılmadığı taktirde, yapılan bir seçim, ya geçmişin tekrarı ya da bu tekrarın sağlıksız sonuçlarının karşılığı olan kutuplaşmayı önümüze koyacaktır.

Görülüyor ki, 7 Haziran seçimleriyle meclis, 1. ve 2. partiden daha fazla, 3. partinin değişimine ihtiyaç duyacak. Gerek “başkanlık” sistemine sağlıklı geçiş açısından, gerekse oluşacak “koalisyon” noktasında “Türkiye’nin Teminatı” olacak bir 3. partinin meclise girmesi gerekiyor. İktidara, yapacağı iyi işlerde motor, kötü işlerde fren olacak bir muhalefet aranıyor. Öyle bir muhalefet ki, ana muhalefeti bile “yapıcı” bir noktaya taşıyarak kamplaşmayı bitirecek ve “yeni Türkiye”nin maya tutmasını sağlayacaktır. Ancak bu sayede seçmen, korktuklarından “emin”, umduklarına “nail” olabilir.

Ülkemizin aradığı şey, ne kutuplaşma ne de zaman kaybıdır! Bilakis, “kayıp 17” olarak görülen 1997 sonrasının, yeniden 1997 öncesine dönüşümüdür. 2002 sonrasındaki her seçim bize, sadece 1. parti seçiminin yeterli olmadığını, asıl dönüşümün “asıl” partinin 3. parti olarak mecliste olması gerektiğini gösteriyor. Yapılan “milli ittifak”ın, hem “milli” hem de “manevi” açıdan toplumun büyük kesiminde karşılık bulması da bunun bir göstergesi olmuştur.

 “Küçük olsun, benim olsun” felsefesiyle sekiz yıldır ortaya net bir şey koyamayan 3. parti, kendisine teklif edilen “ittifak” seçeneğini elinin tersiyle ittiğine göre, meclisin dışına itilme zamanı gelmiştir. “Büyüme” gibi bir derdi olmayanlar, hükümetin “iktidarsız”lığına ve ana muhalefetin “etkisiz”liğine karşı hiçbir zaman “ben varım” diyemeyenler, bugün “tepki oyları”nın adresi değil, bilakis tepki gösterilecek konumdadır. 2002 seçimlerinde olduğu gibi genç seçmen devreye girecek ve 3. partiyi değiştirecektir.

Değişimde üçüncü parti başladı! 7 Haziran sonrasında 3. partinin insanımızın “saadet”ine vesile olması “genç” seçmene bağlıdır. Bunun için gençlerden “ödünç oy” istiyoruz. Verecekleri her ödünç oy, önümüzdeki dört yılda saadet olarak kendilerine geri dönecektir. Gençler “yeni” bir tercih yapacak! Çünkü yeni bir tercihi olmalı insanın… Bu tercihi başlatmak için kendine sor: geçmişteki yaşanmışlıklara göre mi, yoksa gelecekteki beklentilerine, umutlarına, yapmak istediklerine göre mi hareket edeceksin Unutma ki; seçim fırsattır, seçmek fıtrattır! Küçük düşünenlere “ders”, saadet düşünenlere “fırsat” vermek senin elinde!