Dış ve iç gündemin birbirine karıştığı, sapla samanı ayrıştırmanın çok zorlaştığı bir dönemden geçiyoruz. Kafası çok karışan iş dünyası da bu koşullarda gerçekçi ve tutarlı olmayı pek beceremiyor: Bazı değişkenlere bakarak veya iyimser şeyler dinleyerek rahat uyumasını sağlayacak hikayeler arıyor, gerçeklerden ve gerçekçilikten korkuyor. Örneğin iktidardaki siyasi partinin yerel seçimlerde gücünü koruması durumunda sıkıntıların  azalacağı önermesi hoşuna gidiyor ve her şeyi bu önyargı ile değerlendirebiliyor!..

Son söyleyeceğimizi baştan yazalım: Ekonomideki eğilimler açısından bu ayın sonunda yapılacak yerel seçimler  birilerinin iddia ettiğinin aksine özel bir önem taşımıyor. Sandıktan çıkabilecek olası tüm senaryolarda, olumsuzlukların dalgalı bir şekilde artmaya devam edebileceğini bir kenara yazmak ve gaflete düşmemek gerekiyor. ABD Merkez Bankası Açık Piyasa İşlem Komitesi’nin hafta ortasında yaptığı toplantıda aldığı kararlar ve yaptığı açıklamalar, gelişmekte olan ekonomilere ilişkin beklentileri iyice olumsuzlaştırdı, biraz daha zaman kazanmaya çalışanları hayal kırıklığına uğrattı: Parasal genişleme kısılıyor ve sonbaharda sona erecek, faiz yükselişi ise bunu takip eden altı aylık dönemin ardından devreye girebilir... Bu durum gelişmekte olan ekonomiler cephesinde riskten kaçınma eğiliminin kademeli bir şekilde güçlenmeye devam edeceği anlamına geliyor.

En kırılgan olanlarda daha yoğun olmak üzere gelişmekte olan ekonomilerin paraları değer kaybederken faizleri yükselecek, ekonomi önce durgunlaşacak ve devamında daralma eğiliminde olacak, enflasyon ve işsizlik artış eğilimine devam edecek. İş dünyasının rekabet koşulları bozulacak, gelirleri azalırken borçlarını büyüterek günü kurtarma şansları azalacak... Bu aşamada sormak gerekiyor: Yerel seçimlerden çıkabilecek her hangi bir sonuç bu tabloyu değiştirebilir, Türkiye’nin en kırılgan ekonomi olarak anılmasını engelleyebilir mi .. Gerçeği kabul etmek istemeyenler dönüp kendilerine sormalı: Son genel seçimlerdeki yüksek oranlı sandık desteğine rağmen ekonomi iki yıldır neden durgunlaşıyor, döviz kuru ve faizler bir yıldır neden yükseliyor ..

Türkiye ekonomisi küresel koşulların olumlu olmasına ve yeterli-gerekli düzeyde net sermaye girişine aşırıya kaçan oranda bağımlı hale gelmiş durumdadır. Sandıktan çıkabilecek herhangi bir sonucun küresel düzeydeki olumsuzlukları olumluya dönüştürme şansı yoktur ve bu nedenle yeterli kaynak girişi olasılığı hızla azalmaktadır. Bu tablo etkili ve yetkili kesimler tarafından verilen sözlerin yerine getirilememe oranını hızla arttıracak, istikrarsızlığı destekleyecek özellikleri bünyesinde barındırmaktadır. Türkiye Ekonomisinin, iş dünyası ve mali sektörü ile olumsuz dış koşullara karşı direnci azalmaktadır. Fakat seçim meydanlarında bu gerçeklerden hiç bahsedilmemektedir...

Ülkemize yönelik yabancı kaynak ilgisi azaldıkça para ve kredi politikaları mecburen sıkılaşmakta, döviz kuru ve faizler yükseliş yönünde eğilim sergilemektedir. Bu ortamda paranın devir hızının düşmesi ile birlikte iç talep daralmakta, alacak tahsilindeki artan sıkıntılar nedeniyle nakit sıkışıklığı büyümekte, iflas erteleme başvuruları hızla artmaktadır. Yerel seçimler sonrasında bu eğilimler güçlendikçe bankaların bazı kredileri geri çağırmak veya kredi nedeniyle kendilerine intikal eden varlıkları elden çıkarmak durumunda kalmaları söz konusu olabilir. Şimdilik adı konmamış, küresel olumsuzluklardan beslenen bir kriz yaşıyoruz. Asıl önemlisi daha bu sürecin başındayız ve ne kadar süreceğini oluşabilecek tahribatın büyüklüğünü tahmin edemiyoruz. Keyfiyet böyle iken birilerinin seçim sonrasında her şeyin yoluna gireceğini umarak rahat uyumaya çalışması çözüm müdür Gaflet uykusu bu büyük tehlikenin ilacı olabilir mi