Atalarımız “Her gördüğünü hızır, her geceyi Kadir bil” demişler. El-Hak doğru söylemişler. Kimin ne olduğu bilinmez; her karşılaştığımız insana iyi muamelede bulunmak daima hayırlı neticeler hasıl eder.
Evliya “Allah (c.c.) dostları” demektir. Velî “Allah (c.c.) dostu” demektir. Çoğulu da evliyadır. El-Veliyy, Allah’ın güzel isimlerinden el-Esmau’l-Hüsna’dan biridir. Gömüldükleri zaman kendilerine Allah’ı hatırlatan kişi olmalarının kişilikleri de buradan kaynaklanmaktadır. Sevgili Peygamberimiz Efendimiz (s.a.v.)’in:
“Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah’ı hatırlatırlar. (İbni Mâce, Zühd, 4) beyanı da mesele üzerinde hassasiyetimizin önemini ortaya koyar.
Evliya-i kiram hazeratı çeşitli isimlerle tanınırlar. Derecelerine göre de tarif edilmişlerdir. Sayıları da muhtelif rakamlarla belirtilmişlerdir. Müslümanlar çoğu zaman dualarında Allah (c.c.)’tan bu rakamlardan bazılarını zikrederek talepte bulunurlar. Bunların bir kısmını hatırlayalım:
* Birler, Üçler, Dörtler, Yediler, Kırklar, Yetmişler, Üçyüzler vesilesiyle Ya Rabbi… derler.
* Kutub: Bütün olgunluğu şahsında toplamış, Ğavs bir zattır.
* Ğavs: Bir kişidir, meskeni Mekke’dir.
* İmameyn: Kutbun sağında ve solunda bulunan iki kişidir.
* Amd: Dört kişidir. Yeryüzünün dört cihetinde bulunurlar.
* Ahyâr: Yedi kişidir. Yeryüzünde gezicidirler.
* Ebdal: Kırk kişidir. Meskeni Şam’dır.
* Nüceba: Yetmiş kişidir. Meskeni Mısır’dır.
* Nükaba: 300 kişidir. Meskeni Mağrib’dir.
* Evtad: İlahi emirlere sıkı sıkıya bağlı, gecelerini ibadetle geçiren dünyanın her yerinde bulunan zâtlardır.
* Ümenâ: Dünyalık sevmeyen kimselerdir.
* Meczûb: İradeleri üzerinde olmayan zâtlardır.
Kitaplarımızda âlimlerle velilerin mukayesesini yapmışlar. Derler ki:
Âlimin veliye ihtiyacı vardır,
Velinin âlime ihtiyacı yoktur.
Âlim cahil insanları, veli ise âlimleri terbiye eder. Veliyi terbiye eden de Allah (c.c.)’tır.
İmam-ı Azam büyük âlimlerden olmasına rağmen, velilerden İbrahim Ethem Hazretleri’ne “Seyyidüna” (Efendimiz) dermiş.
Talebeleri bunun sebebini sorduklarında:
“Biz ilmimizle nefsimizi düşünürüz. Veliler ise kendilerini unutup hikmetle Allah’ı düşünürler” dermiş. Bu, çok önemli bir tespittir.
Ahmed bin Hanbel ile İmam Şafii Hazretleri bir yerde kaza namazı hakkında konuşuyorlardı. Yanlarına bir veli olduğu bilinen bir çoban geldi. İmam Ahmed, İmam Şafii’ye:
“Bu meseleyi çobana sorayım mı?” diye sordu.
İmam Şafii Hazretleri razı olmadı. Fakat İmam Şafii karşı çıkmasına rağmen İmam Ahmed çobana soracağını sordu:
“Bir farz namazını kılmayıp kazaya bırakan bir mü’min, kazaya kalan namazın da hangi vakit olduğunu hatırlayamazsa bu durumda hangi vakti kaza etsin?”
Çoban, dikkatle bakmış ve:
“O kimse gaflette kalmıştır. Beş vakit namazı da kaza etmesi lazımdır, cevabını verince İmam Ahmed, çobanın dehşetli bakışından bayılmıştır. Çoban da kalkıp yoluna devam etmiştir.
İmam Ahmed kendine gelince, çobanın heybetinden hayrete düşmüş ve verdiği cevabı çok beğenmiş ve kabul etmiştir.
İmam Ahmed, bu olaydan:
“Velilerin çobanı böyle olursa, âlimlerin ne mertebede olduklarını düşünmek lazım” diyerek konuyu göz ardı etmemiş. Bundan ibret dersi almış. Muhabbet yoluna girmiş; imam iken büyük velilerden olmuştur.
Demek ki, düşünebilen yol kat edebiliyor.