Kaldığımız yerden devam… ‘Tekraren söyleyecek olursak; biz size karşı değiliz, siz günahkâr olsanız da biz sizi cezalandırma durumunda da değiliz ama hiçbir vesile ve suretle sizin hamd ettiklerinize biz hamd etmeyiz; biz Âlemlerin Rabbine hamd ederiz.

2- İkincisi; yine Hıristiyanlara deyin ki: Biz Hazreti İsa’yı asla Allah’ın oğlu kabul etmeyiz ve bu hususta sizinle beraber olmayız. Allah’ın bir şeriki ve mirasçısı yoktur. Hazreti İsa da Hazreti Muhammed gibi bir insandır. Onları Allah görevlendirmiştir, getirdikleri haktır, söyledikleri doğrudur. Bize onların sözleri gereklidir. Allah onların hatalarını ve günahlarını affetmiştir. Bu bakımdan da onlara olan sevgimiz ve saygımız fazladır. Ama onlar tanrı değildir, Allah’ın oğulları da değildir. Bu konuda hiçbir zaman Kilise ile beraber olmayacağız. Bunu onlara bildirin. Sizin böyle inandığınızı ve böyle olduğunuzu bilsinler. Ona göre ilişki kursunlar. Kimse bizi putlarına taptıracağını sanmasın.

3- Sonra Sermaye’ye söyleyin ve deyin ki; mülk de Allah’ındır ve O’nun şeriki yoktur. Ne Sermaye’nin ne de siyasetin Allah’ın şeriatını değiştirmeye ve kendilerinin kanunlar yapma yetkisi yoktur. Parmak hesabıyla ortaya çıkan tüm mevzuat batıldır. Biz sizinle beraber iş yaptığımızda sizin ekseriyet kanunlarınızı kabul ederiz, size onlara uyacağımıza söz verdiğimiz için uyarız ama hak olduğu için değil. / Biz bu ülkede yaşarken sizin kanunlarınıza söz verdiğimiz için uyuyoruz. Sizleri de ikna edip sizi Allah’ın şeriatına getirmek istiyoruz. Bundan vazgeçeceğimizi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Bu anlaşma çerçevesinde sizinle beraberiz. Buna imkân vermediğiniz zaman biz hicret ederiz, Allah bize böyle yapmamızı emrediyor. Biz iktidarınıza karşı gelmeyiz. Ancak şunu iyi bilin, Allah diyor ki; bunlar giderse siz artık varlığınızı sürdüremezsiniz. Sizin varlığınıza biz son vermeyiz, siz kendi kendinize kendi varlığınıza son verirsiniz. Birbirinize saldırır ve sonunda taraflar olarak her ikiniz de helak olursunuz. / Sermaye şimdi üçüncü cihan savaşını hazırlıyor. Zannediyor ki savaş sonunda ben yine oturup haritayı istediğim gibi çizerim. Çizemezsin. Çizdiğini zannedersin ama Allah kendisi çizer. Birinci Cihan Savaşı’nda imparatorluklar döneminin sonunu Allah getirdi. Diktatörler dönemine de demokrasi ile son verdi. Şimdi parti diktatörlükleri vardır. Biraz sonra o da sona erecek, onun yerine halk yönetimi gelecek, demokratik şeriat yönetimi doğacaktır. Aslında sizin yaptığınız Allah’ın planıdır. O’nun planı uygulanmaktadır. Siz farkına varmadan “Adil Düzen” için çalışıyorsunuz. Biz “Adil Düzen” çalışanları Allah’tan emir aldık, merkezi yönetim değil ‘halk yönetimi’ olacaktır. Kanunları ne Sermaye yapacak, ne askerler yapacak ne de bürokratlar yapacak. Çok sade ve basit olarak ifade ediyoruz: a) İçtihatlar herkesin kendisi için kanun olacak. b) Sözleşmeler anlaşanlar için kanun olacak. Anlaşmaları gerektiğinde anlaşır ama bir konuda anlaşamazlarsa ortak vekil seçerler. İstişare eder, ortaklar adına karar verir ve bu karar sözleşme mahiyetindedir. d) Nihayet çıkan ihtilaflar başkalarının hazırladığı kanunlarla, merkezi yargının verdiği hükümlerle değişmez, birlikte olanların ‘kendi seçtikleri hakemlerin’ kendi sözleşmelerine dayalı olarak verdikleri kararlara uyacaklardır. Bunun dışında mevcut yasalara irademizle uyarız ama hiçbir zaman rıza göstermeyiz. Kooperatifleri kurar ve kendimiz istediğimiz gibi yaşarız. Kurdurmazsanız hicret ederiz. Allah sizi helak eder ve biz geliriz.

4- O’nun üstüne bir veli yoktur. Allah bizim velimizdir. Yöneticiler halkın üstünde değildirler. Yöneticiler halkın görevlileridir, kayyumlarıdır; halkın işlerini görür ve ücretlerini alırlar. Dokunulmazlıkları yoktur. Bundan dolayıdır ki “Adil Düzen”de jandarma ve silahlı emniyet teşkilatı yoktur. Kararlar hakemler tarafından verilir ve kararları da tüm halk infaz eder; dayanışma ortaklıkları infaz ederler. Yani cumhurbaşkanları da yargının üzerinde değildirler, herkes yargı kararlarına uymak zorundadır. Cumhurbaşkanının ordusu dışında koruması yoktur. Dayanışma ortaklıkları sorumlularından başka danışmanları yoktur. Dayanışma ortaklıkları bir aşiret/ocak oluşturur. Devlet başkanı o aşiretin imamıdır. Bunlar şir’alar oluştururlar. Bakanları bunlar atar ve yargı huzurunda onlar sorumludur. Başkan saygındır ama hâkim değildir.’ (s. 12’den; devamı var…)