Son günlerde sürekli olarak televizyonların haber bültenlerinde belediyelerin yardım dağıtması gündeme getiriliyor. Özellikle de belediye seçimlerinin yaklaşması ile yardım kampanyalarının hızlandığı vurgulanıyor, böylece oy karşılığı insanlara yardım yapıldığı vurgulanmaya çalışılıyor.

Belediyeden yardım alanların oylarını da   verecekleri iddiası yüzde yüz doğru değildir. Çünkü, kimsenin oyu kimsenin cebinde değildir. İnsanlar hem yardımı alır hem de oylarını vermeyebilirler. Bu işin bir boyutu, diğer boyutu ise yardım alanların gerçek muhtaçlar olup olmadığıdır. Diyebiliriz ki gerçek muhtaçlardan çok genellikle istemesini bilenlere yardım gidiyor. Çünkü, bu memlekette dilenciliği meslek edinmiş insan sayısı oldukça fazla. Böyle olunca da yardımların gerçek muhtaçlara ulaştırılmasında ciddi sıkıntılar olduğu gerçeği ile karşılaşıyoruz.

Bir televizyon kanalında evlere indirilen kömür torbaları ile yardım paketleri ekrana yansıtılırken, muhabir yardım alanlarla da konuşuyordu. Doğrusunu söylemek gerekirse yardım alanların bundan dolayı bir üzüntü ya da utanç duymuyor olmaları beni düşündürdü. Çünkü bizim inancımız; "Sağ elin verdiğini sol el bilmesin" der. Çünkü yardım alanın teşhir edilmesi ve mahçup olması istenmez. Elbette bu sözüm belediyelerden tüm yardım alanlara değil. Ama içlerinde öyleleri var ki "Yardımı alıyorum, oyumu da onlara vereceğim" diyenler belli ki bu işi iş edinmişler. Bu arada, bir vatandaş da yardım alan birilerini göstererek "Ben de ayda 600 lira emekli maaşı alıyorum, onlar da aynı parayı alıyorlar" diyerek kendisinin de ihtiyaç sahibi olduğunu ama yardım istemediğini dile getirirken buna karşılık kendisi gibi emekli maaşı aldığını ve yıllardan beri de belediyeden yardım aldığını söylediği hanım rahat bir şekilde "Sen de al" karşılığını veriyordu. Belli ki bu yardım alma işi "Ne koparırsan kardır" anlayışına dönüşmüştü. Doğrusu bu diyalogları dinledikten sonra kesinlikle karar verdim ki belediyelerin yardım işinin suyu çıkmış. Bir defa gerçek ihtiyaç sahipleri değil işini yapabilenler yardım alıyor. İkincisi özellikle büyük şehirlerde öyle bir kesim oluşmuş ki, bunlar sadece belediyelere değil, tüm yardım kuruluşlarına müracaat ediyor, alabildikleri kadar yardım almaya çalışıyorlar.

Hemen belirteyim ki belediyelerin ihtiyaç sahiplerine yardım etmesine karşı çıkıyor değilim. Ancak, bu yardımlar son yıllarda toplumu dilencileştirmeye başladı. Artık insanlar yardım istemekten utanmaz oldular. İşin bu yönüne karşıyım. İkincisi devletin bu işle görevli bir Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Kurumu var. Devlet bütçesinden buraya para aktarılarak önemli yardımlar yapılıyor. Bunun yanında belediyeler bu işe soyunmuş durumda. Halbuki devlet topluma yardım dağıtarak ihtiyaçlarını giderme yerine uygulayacağı ekonomik ve sosyal programlarla toplumda muhtaçların sayısını sıfırlamaya çalışması gerekir. Sosyal devlet böyle olunur. Yoksa kapı kapı kömür dağıtarak sosyal devlet olunamaz. Olunduğunu sananlar isteyemeyen, istemekten utananların yokluğa mahkum halde hayatlarını sürdürmek zorunda olduklarını unutmasınlar.

Kurban Bayramı nın yaklaştığı şu günlerde hayır sahiplerinin bağışlarını ihtiyaç sahiplerine ulaştırma işi sivil yardım derneklerinin olmalı diye düşünüyorum. Hayır sahipleri bu derneklere yönelmeli, buralardan da ihtiyaç sahiplerine yardımlar ulaştırılmalıdır. Böyle olduğu takdirde yapılan yardım üzerine lüzumsuz konuşmalar olmaz. Bu derneklerin çok yakın takip altında olduklarını ve sık sık denetlendiklerini biliyorum. Devlet böylece yardım dağıtan değil, hayırseverlerin verdikleri paraların yerine gidip gitmediğini denetleme görevini yapmış olur.

Devlet işsizi iş sahibi yapmanın, işçi, memur ve emekli gibi sabit gelirlilerin gelirini artırarak yardıma muhtaç olmaktan kurtarması gerekir. Bir diğer ifade ile devlet bütçesinden ayrılan para ile insanlara kömür ve yiyecek giyecek yardımı yapmak yerine insanların gelirlerini artırıcı çabalar devletin asli görevi olmalıdır.

Yardımlaşma ise halkımızın gönlünden gelen bir duygunun hayata yansımasıdır. Yani durumu iyi olanların aktardıkları imkanların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasıdır yardımlaşma. Devletin yaptığı kesinlikle yardımlaşma olarak nitelendirilemez. Çünkü devlet yardım etmez, devlet iş verir, devlet emeklisini kimseye muhtaç etmeden yaşatmanın uygulamalarını yapar. Bunları bir kenara bırakıp toplumun büyük bir kesimini açlık sınırının altında bir gelire mahkum ettikten sonra yapılan yardım, yardım değildir. Göz boyayıcılıktır.

Bir diğer ifade ile toplumun tümünden zamlar yoluyla fazladan alınan paraların bir diğer kesimine aktarılmasıdır. Bunu yaparken siyasi yandaşların aranıp aranmadığı üzerinde duracak değilim. Çünkü; ihtiyaç sahibinin fikri, siyasi kanaati araştırılmaz, araştırıldığı takdirde yapılan çok daha çirkinleşir.