İnsanlık, ilk insan Hazreti Adem ve Havva ile yaratıldı ve insanoğlunun yeryüzündeki macerası başladı.
İnsanlığın ilk yaratıldığı zamanları ve yaşadığı şartları şöyle bir düşünün bakalım. Konuşma bakımından sadece Allah ın öğrettiği isimleri biliyordu. "Ahmet, gel, dün" şeklinde meramını anlatıyordu... Edep yerlerini ağaç yaprakları ile kapatıyordu... Ağaç dallarından yaptığı kulübelerde yaşıyordu... Yaz-kış meyve veren ağaçlıklar içinde meyve toplayarak yaşıyordu...
Yıllar, yüz yıllar, bin yıllar geçti ve "insanoğlu" o günlerden bu günlere ulaştı.
İnsanın beyni ve bedeni o günden bugüne kadar değişmedi.
Değişmediyse, o halde insanlık o durumdan bugünkü merhaleye nasıl ulaştı
Allah peygamberler, suhuflar, kitaplar gönderdi. Onlar vasıtasıyla bir çocuğu eğitir gibi insanlığı eğitti. Böylece insanoğlu bugün uzaya gidebiliyor, bilgisayarda satranç oynayabiliyor.
Allah insanlara bunları emrettiği "ibadetler"le öğretiyordu.
Onlara önce namaz kılmayı öğretti
Sonra zekât vermeyi, bütçeyi ve ekonomiyi öğretti
Sonra oruç tutmayı emretti, haccı ve kurban kesmeyi farz kıldı...
Bu ibadetler sayesinde insanlık bilgi sahibi oldu ve bugünkü uygarlık seviyesine ulaştı.
***
Kimileri insanlığı bu derecelere yükselten bu ibadetleri terk ettirerek yerine kendilerinin icat ettikleri merasimleri koydular. Mesela namaz yerine başka şeyler ikame ettiler. Hani, bilinen matematiksel ve geometrik bir gerçek vardır ya; iki nokta arasındaki doğru tektir, eğriler/yamukluklar/yanlışlar ise sonsuzdur. Hak tek, doğru tek, sırat-ı mustakim tek; bâtıl, yanlış, yamukluk ise pek çok. Neler yaptılar veya neler yapmadılar ki !. Geleceğin umudu çocukları güya okuttular ama aslında kendileri gibi onları da cahil bıraktılar, yani cahillerin okuttukları da cahil kaldı, yeryüzü okumuş cahillerle doldu...
Oysa Allah günde beş vakit namazı, beş defa toplanmayı farz etti ve beşikten mezara kadar okumayı/ilmetmeyi emretti
Kimi yöneticiler ibadetlerin koyduğu düzene karşı kendileri lâik/ibadetsiz düzen getirmek için uğraştılar. Halk ise dinlerinin öğrettiği ibadetleri yapmaya devam etti. İşte "din" ile "düzen" arasında böyle bir çelişki doğdu. Bunu güya çözmek için de lâikliği icat ettiler. Dinleri ortadan kaldırmakla uğraştılar. Çözüm üretmediler. Bu arada dinler de fonksiyonlarını yitirdi, işe yaramaz hâle geldi.
Bugünkü sıkıntıların ana kaynağı ve sebebi işte budur.
***
Cuma Namazı haftalık toplantılardır, işlerin düzenlenmesi toplantısıdır. Şimdi ise mesailerini aksatma aracı olmuştur. Bir taraftan haftalık işleri düzenleme şöyle dursun, diğer taraftan da işleri bozmaktadır. Cuma da Cuma olmaktan çıkmış, sadece bir merasim hâlini almıştır.
Bu durumda ne yapmalıyız
Önce; ibadetlerin sosyal fonksiyonlarını ortaya koymalıyız. Sonra; artık siyasiler dünyayı kendi kafalarına göre değil, kâinatı var eden ve kendi kanunlarını koyanın koyduğu ibadetlerle düzenlemelidirler. İbadetler artık sosyal işlevlerini görmelidir. Din alimlerine bu fonksiyonları ortaya koyma görevi düşer, siyaset adamlarına da dinin öğrettiklerine uyma görevi düşer. Lâiklik; dini dışlama ile değil, dinlerde çokluğu sağlama ile olur. Mesela Müslümanlar Cuma günü toplanıp görüşmeler yaparlar. Yahudiler Cumartesi günü, Hıristiyanlar Pazar günü,; ama hepsi haftada bir toplanırlar. Farklı günlerde bu toplantıları yapmalarının sebepleri ve hikmetleri vardır. Bunun anlamı şudur, resmi tatil günü olmamalıdır, her din kendi tatil gününü yaşamalıdır. Bunun başka yararı da, bu ayrılık sayesinde o gün hayat durmaz, devam eder...
Devamı var