Rüzgâr Eken Fırtına Biçer atasözü tam da bu durumu

ifade ediyor. Avrupa nın geldiği nokta burası...

Batı nın yüzyıllarca sömürdüğü insanlarla şimdi başı

dertte. Ayrıca, Müslüman ülkelere karşı beslediği teröristlerle de büyük

problemler yaşıyor. Paris te girişilen katliamın arkasından bu defa Fransa nın

kontrolündeki Mali de silahlar patladı. Terör hadiseleri Avrupa ülkeleri ve

ABD yi ziyadesiyle tedirgin etmiş durumda. Fransa başta olmak üzere, bu

ülkeler, aşırı güvenlik kaygısıyla çok farklı bir yola girmiş görünüyorlar.

Muhtemeldir ki bunlar, güvenliği bahane ederek demokrasiyi filan rafa

kaldıracaklar. Bu durumda birbirini tetikleyen iki istenmeyen sonuç ortaya

çıkar; yabancı düşmanlığı ve milliyetçi duyguların kabarması. Bu, şu anlama

gelir; milliyetçiliğin önlenemez yükselişi neticesinde Avrupa da milliyetçi

partiler iktidara gelir ve Batı siyasetine bu tür partiler egemen olurlar. Etki

tepki meselesi... Milliyetçilerin iktidarda olduğu ülkelerde yabancı düşmanlığı

tavan yapar. Köşeye sıkıştırılan azınlıklar da terörün kucağına itilmiş olur.

Batı da yabancı düşmanlığı adı altında esasen İslam

düşmanlığı yapılmaktadır. Müslümanların 711 yılında İspanya ya ayak basmasıyla

birlikte, İslam Avrupa nın gündemine oturdu. Avrupa da başlayan iyileşmenin, az

da olsa medenileşmenin başlangıcı bu tarihten sonraya denk gelir. Açıkçası

Avrupa, bilimde ve sanayide elde ettiği gelişmeyi İslamiyet e ve Müslümanlara

borçludur. O günün Endülüs ü bugünün İspanya sında açılan ilim yuvaları Batı ya

ışık tuttu. Avrupa nın her yerinden gelen Hıristiyan öğrenciler İslam

medreselerinde tahsil ettikleri ilimleri kendi ülkelerine taşımak suretiyle bu

ülkeler tekâmül ettiler. Bir mukayese yapacak olur isek; 1400 lü yıllarda

yağmurlu bir havada Paris te sokağa çıkan bir kişi ayak bileklerine kadar

çamura saplanırken, Müslümanların yönettiği İspanya şehirlerinde ise durum çok

farklı idi; kaldırım taşları döşenmiş ve geceleri aydınlatılan pırıl pırıldı

sokakları vardı.

Avrupa, gömüldüğü Orta Çağ karanlığından İslam dini

sayesinde aydınlanıp kurtuldu. Ama onlar, hiçbir zaman İslam dininin

hakikatlerine teslim olmadılar. Bu bir hidayet meselesi... Haçlı Seferleri

başta olmak üzere İslam diyarlarına birçok defa savaş açtılar. Müslümanların

karşısında tutunamayan, sürekli yenilgi alan Avrupa insanının gözünü kin ve

nefret bürümüştü. İslam düşmanlığı ta o dönemlerde başladı. Teknolojik üstünlük

Batı ya geçince, Müslümanları önce Avrupa dan arkasından da Balkanlar dan

attılar. Birinci dünya savaşıyla başlayan istila ve imha faaliyetleri çeşitli

şekillerde devam etmektedir.

Son yaşanan terör saldırıları dolayısıyla iyice zıvanadan

çıkan Batı, gözünü karartmış, cadı avına çıkar gibi Müslüman avına çıkmaya

hazırlanıyor. Büyük bedeller karşılığı etmiş oldukları kazanımları kolayca

gözden çıkaracakmış görüntüsü veriyorlar. Halbuki demokrasi, insan

hakları,  hukukun üstünlüğü gibi

mefhumları bir kenara bırakacak olurlarsa geriye başka bir şey kalmaz;

sıradanlaşır ve zamanla yok olur giderler. Bu hareketleriyle Batı, ancak kendi

sonunu hazırlar.

Batılı yöneticiler acaba biz nerede hata yaptık

sorusunu kendilerine sorup cevap arayacağına, hatalarını daha büyük hatayla

bertaraf etme gibi bir garabetin içine düşmüşler!