Yeryüzü üzerinde yürüyen insanların tamamının izlerini/ayak izlerini kaydetmiştir. Tarih de olanları not etmiştir. Ve ilahi kitaplar onlardan bahsetmiştir. Bireylerin, toplulukların ve milletlerin izleri; din, dil, etnik ve sosyoloji vd. medeniyet milletlerin yeryüzündeki izdüşümleri değil midir Medeniyet toplumların ayak izlerinin yani davranış biçimlerinin toplamıdır. Bir ilim dalı vardır adı; ilm-i kıyafet. İlm-i kıyafet maddî yapının ifade ettiği manalarla uğraşmak. Örnek olarak elin içindeki çizgilerden, kaderin cisme aksedişinin bir ifadesi olarak kişinin başından geçecek şeyleri kısmen de olsa söyleyebilmektedirler. Hatta basiret ve feraseti açık kimseler, yüzüne baktıkları insanın simasında, onun yaşamı ve karakteri hakkında doğru bilgi verebilmektedirler. Bu gaybı bilme iddiası olarak kabul edilmiyor. Çünkü onlara göre kadere ait sırlar, işaretler şeklinde insan vücudunda şekillenmiş durumdadır. Bu işaretleri bilmeyenlere göre söylenenler gaybî olsa dahi, hakiki manada gayb bu kabil bilgilerle sınırlı tutulamaz. Yâni bu söylenenler, “Gaybı ancak Allah bilir” hükmüne aykırı değildir.
Allah’ın bedenimize yerleştirdiği işaret ve alâmetlere bakarak, karakteri okumaya çalışmak, Hz. Peygamber döneminde var olan bir ilimdir. O zaman bunu yapanlara “Kâif” denirdi. Efendimiz (sav) bu ilmi davranışı yasaklamadığı gibi, bir defasında kendisi de bir kâif getirmiş ve haklarında dedikodu yapılan sahabeden Üsame b. Zeyd ile Zeyd b. Harise’ye baktırmıştı. - Mute savaşının destansı komutanı Zeyd. Üsame de onun oğluydu. Ancak Zeyd’in aksine Üsame beyaz tenliydi. Bunun için de halk arasında bu meselenin kritiği yapılıyordu- Efendimiz, bir gün her ikisi de uyurken üstlerini örttürdü ve sadece ayakları görünüyordu. Getirdiği kâif de uyuyanları tanımıyordu. Ayaklarına bakarak: “Bu ayaklar birbiriyle alâkalı” dedi. Son Nebi (sav) de sevinçle Hz. Âişe’nin yanına giderek bu durumu haber verdi: “Üsâme Zeyd’dendir ya Âişe” dedi. Fakat burada bir Kâif getirmekle, halka mâl olmuş bulunan ve sosyal hayatta bir yeri olan bu ilimi halkın bakış açısına uygun yöntem olarak kullanmıştı. Kâifin söylediği ile kendi bildiği arasında da bir aykırılık yoktu. Onun için de kâifin söylediğinin halka mâl olmasını arzu ediyordu.
Çağdaş bir kâif gelse de ben Müslümanım diyenlerin ellerine, ayaklarına ve yüzlerine baksa da bir tespitte bulunsa. Çağdaş bir kaif gelse de ben müminim diyenlerin giydikleri elbiselerine, kılık kıyafetlerine, evlerine, ideallerine hayata dair attıkları imzalarına baksa da bir şeyler söylese. Bir çağdaş kaif gelse de sabah evlerinden çıkanların ayak izlerini takip etse de akşam evlerine dönenlerin ellerinde, ceplerinde ve gönüllerinde nelerle döndüklerini haber verse…
Tarih Nuh’un (a) 950 yıllık ayak izlerinden ve gemiye dönüşen imzasından haber vermekte. İbrahim’in (a) ateşi söndüren yürüyüşünden ve bir torna ustasının elinden çıkan putları acziyete düşüren baltadaki el izleri hâlâ durmakta. Musa’nın (a) çöldeki ayak izleri ve Muhammed (sav) çağ değişimine neden Hicret ve Mekke’nin fethi eksenli kutlu yürüyüşünü tarih hâlâ yazmaya devam etmekte. Ancak onların takipçileri olduğunu iddia edenlerin yarınlara taşınacak ayak izlerinden bahsetmek ve imzalarından söz etmek ne kadar mümkün
Şehvet ve şöhretle imtihanın çok zor olduğunu kadim kitaplar söyler ve pratikler göz önüne serer. Şüphesiz doğrudur. Öyle olmasaydı “Zinaya yaklaşmayın. Çünkü o, çok çirkin bir iş ve kötü bir yoldur” (İsrâ, 17/32). Ciltler dolusu tefsire, biyolojik ve psikolojik yorumlara ihtiyaç duyulacak ayet iner miydi Batı ve diğer medeniyetler bu imtihanı iyi veremedi. Hele Fransız devrimiyle birlikte dinin ve ahlaki değerlerin toplumdan kovulmasıyla birlikte şehvet ve şöhret bir günahtan öte mabud haline dönüştürüldü. Bedensel ve zihinsel hazzın elde edilmesi noktasında tüm kutsalların ayakaltına alınmasından kaçınılmamıştır. Hatta en aykırı yollar kullanılmıştır.
Batı ve diğerleri erdemli ve iffetli hayatı inşa etmeyi başaramadı. Fukayama’nın ifadesiyle “Tarihin Sonu” Batı tarihînin sonuna gelinmiştir. Ancak ben Müslümanım diyen kadın/erkekler tarihin neresinde durmaktalar. Şehvet ve şöhret karşısında hangi durumdalar. Egemen güçlerin fiziki her türlü oyununa direnen Müslümanlar; şehvet ve şöhret karşısında hangi pozisyondalar. Cephede düşmanlarına diz çöktürenler; şehvet/şöhret önünde diz mi çöktüler!
Bir kâif gelse de söylese bu coğrafyanın Müslümanlarının ayak izlerinde neler gizli!