İmanın altı şartından kadere kitaplarında yer vermeyen,
imanın şartlarını beşe indiren o zat Pakistan da uzun yıllar boyunca siyaset
yaptı ve başarılı olamadı. Halbuki Pakistan bir İslam Cumhuriyeti idi ve
anayasasında Şeriata aykırı kanun yapılamaz yazılıydı. Durum bu kadar müsait
iken, imanın şartlarını beşe indiren bu zat niçin başarılı olamadı
Son yüz yıl içinde İslamcılar başarılı olamadılar. Bu
başarısızlığın sebepleri nelerdir
Başarısızlık Masonların, Siyonistlerin, sömürgecilerin,
emperyalistlerin, münafıkların, Deccalların Kezzabların Süfyanların çıkardığı
fitne ve fesatlar yüzündendir diyerek, suçun tamamını dinsizlerin üzerine atmak
çok ucuz ve kolay bir izah tarzıdır.
Kabahat İslamda değil, hatâlı Müslümanlardadır. Kabahat
reformcularda, bid atçilerde, dinde değişiklik ve yenilik isteyenlerdedir.
Kabahat Ehl-i Sünnet ve Cemaat dairesinin dışına
çıkanlardadır.
Ehl-i Sünnet İslamlığında Ümmet birliği vardır. Bu
birliğe karşı olanlar bid atçidir.
Ehl-i Sünnet İslamlığında râşid ve âdil bir İmama biat ve
itaat vardır.
Ehl-i Sünnet Sevad-ı Âzamdır.
Ehl-i Sünnette rahmanî çeşitlilik vardır ama şeytanî
tefrikaya yer yoktur.
Hulefa-i Râşidîn devrinden sonra Kur an ve Sünnete en
fazla mutabık olan islamî uygulama, Osmanlı sistemidir.
Osmanlı bir İslam Cihan devleti, bir Pax Islamica idi.
Ulus devletler tam manasıyla islamî olamaz.
Osmanlı karşıtı aktivist İslamcılar hayal peşinde
koşuyorlar.
Osmanlı devletine sömürgeci diyen bazı Filistinli,
Suriyeli, Iraklı Araplar, birlikten şu veya bu şekilde ayrılmanın ağır
faturasını ödüyor.
Osmanlının yükseliş asırlarındaki başarının mânevî
sebeplerinden birincisi Ehl-i Sünnete ve Cemaate hizmet etmesidir.
Osmanlı ilk üç Halifeye ve Ashabı Kirama düşmanlık
edenlerle savaşlar yapmıştır.
Osmanlı Şeriatı baş tacı etmiş, onu uygulamıştır.
Osmanlı tarihinde, Ahmed ibn Hanbel hazretlerinin
kırbaçlanması gibi bir zulüm yoktur.
Osmanlı, yükseliş devrinde o kadar âdil idi ki, Orta
Avrupaya sefere çıkan 150 bin kişilik ordunun yürüyüşü esnasında ekili bir
arazide, bağda, bostanda, bahçede atını otlatmanın cezası idamdı.
Osmanlı mülkü darülislamdı ve İspanyadan kovulan mazlum
Yahudilere bile kapısı açıktı.
Osmanlıların da elbette hataları, günahları olmuştu ama
onların iyilikleri hatalarından kat kat üstündür.
Ellerinde trilyonlarca dolar petrol parası olan birtakım
bid atçiler niçin ortaya yeni bir Osmanlı devleti koyamıyor da, Siyonistlerin
kontrolündeki süper devletin dümen suyundan gidiyor
Kur anda Nice küçük topluluk, Allahın izniyle büyük
topluluğa galip gelmiştir buyuruluyor. Bir buçuk milyarlık İslam alemi İsraile
niçin hep yenik düşüyor
İslam dünyası niçin bir sürü ulus devlete bölünmüştür
Bütün bu hezimetlerin, yenilgilerin, zillet ve
esaretlerin sebebi Kur andan, Sünnetten, Şeriattan, fıkıhtan, İslam ahlakından
ayrılmış olmaktır.
Ümmet birliği olmazsa işte böyle olur.
Kendisine biat ve itaat edilen râşid ve âlim bir İmam
olmazsa işte böyle olur.
Ehl-i Sünnet ve Cemaatten yolundan, Sevad-ı Âzam
dairesinden ayrılmanın sonu böyledir.
Sadece lafla edebiyatla Ehl-i Sünnetten olunmaz.
Ehl-i Sünnet sahih itikat sahibi olmak, beş vakit namazı
dosdoğru kılmak, Ümmet şemsiyesi altında yer almak, râşid imama biat ve itaat
etmek, ahlakını düzeltmek, Sünnet-i seniyyeye uymak, büyük ve küçük cihad
yapmak, zekatı dosdoğru vermek, kafirleri dost ve veli edinmemek, ilmihalini
doğru öğrenmek ve o doğdu bilgileri hayata uygulamak, Müslümanca yaşamak
demektir.
* (İkinci yazı)
Bağımlılar ve Gafiller
YALAN bağımlıları vardır. Yalan onların kanına, beynine,
iliğine kadar işlemiştir. Yalan söylemeden duramazlar. Bunlar yalan söylemeyin,
günahtır, ayıptır demekle yalandan vaz geçirilemez.
İftira makinaları da böyledir.
İşleri güçleri fitne ve fesat olanlar
Arada bir içeni belki vaz geçirebilirsiniz ama alkolik
olanı Yapma etme, devamlı içme, hem kendini hem aileni mahv ediyorsun demekle
vaz geçirmek mümkün müdür
Uyuşturucu bağımlıları da böyledir. Nasihat falan çare
olmaz onlara, eroin kokain alamazlarsa krize girerler.
Yalan dolan, fitne fesat, gıybet tecessüs, nifak şikak
bağımlılarına yapma etmenin faydası olmaz. Terk edemezler zararları
alışkanlıklarını, bağımlılıklarını.
Tıp alkolikler, uyuşturucu bağımlılarına rehabilitasyon
tedavisi uygular. Bu tedavi masraflıdır, uzun sürer.
Alkolizm bir ülkede yaygın hale gelirse toplum yıkılır
çöker. Bugün Rusya da böyle yaygın bir alkolizm vardır.
İslam dini yalanı, iftirayı, gıybeti, tecessüsü,
aldatmayı yasak kılmıştır Maalesef bizde bunlar yaygındır.
Her zaman olmuştur ama zamanımızda para tutkunluğu genel bir
bela haline gelmiştir.
Bütün zararlı bağımlılıklardan kurtulması için toplumun
genel bir ahlakî rehabilitasyon tedavisine tâbi tutulması gerekir.
Bu iş evliyâ-i umurun (idarecilerin) , din
hizmetlilerinin vazifesidir. Onlar bu vazifeyi yatay iradeleriyle yapmazlarsa,
toplum bozuldukça bozulur ve devreye dikey Küllî İrade girer. Öyle bir
rehabilitasyon olur ki, ne kuru kalır ne yaş.
Herkes elbette yalancı, gıybetçi, iftiracı, fitne ve
fesatçı değil. Lakin, sadece kendisi kötülük yapmamakla iş bitmez. Kötülükleri
ve kötüleri engellemek gerekir. Din dilinde buna nehy-i münker adı verilir. İyi
olabilmek için hem kendin kötülük yapmayacaksın, hem de kötülük yapanlara mâni
olacaksın.
Nehy-i münker üç türlü olur: (1) İmkanı olanlar fiilen
engellemeye çalışır (2) Bu imkana sahip olmayanlar lisan ve yazı ile kötüler
ve engel olmaya çalışır (3) Buna gücü yetmeyenler kalben karşı olur, nefret
eder Bu sonuncusu için Resulullah efendimiz (Salat ve selam olsun ona) Bu,
imanın asgarîsidir buyurmuşlardır. Yani, kötü, çirkin, günah, isyan
mahiyetinde bir iş görüp de ona kalben muhalefet etmeyenlerin imanından
korkulur.
Bu memleket yalanla, dolanla, aldatmayla, zinayla,
ribayla, kumarla (millîsi bile var!), rüşvetle, israfla, çıplaklıkla, çocukları
bile uyuşturucuya alıştırmakla, akla gelebilecek her türlü azgınlıkla doldu.
Kötülükler, haramlar, büyük günahlar açıkta, açıkça, azgınca, küstahça, meydan
okunurcasına işlenir oldu Birtakım latilokum, kuşkonmaz Müslümanların bunlara
aldırdıkları yok. Tabiî karşılıyorlar. Emr-i mâruf ve nehy-i münker farzını
sanki tâtil etmişler. Birkaç yıldan beri çok geniş bir hürriyet var ama
lisanla, yazıyla nehy-i münker yapmıyorlar.
Müslüman bir ülkede, yapılma imkanı, hürriyeti ve fırsatı
olduğu halde, emr-i mâruf ve nehy-i münker yapılmazsa oraya hışım ve azab
inmesinden korkulur.
Kötülüklerin, onları kınamaksızın, engellemeye
çalışmaksızın sadece dedikodusunu yapmak, bu dedikodudan sapıkça zevk almak,
hiç kimseyi vebalden ve sorumluluktan kurtarmaz.
Altı aya yakın bir zamandan beri ülkemiz pislik içinde.
Milyonlarca Müslüman bu pisliğin dedikodusunu yapıyor.
Maddî ve mânevî yangınlara karşı etkili bir itfaiye
teşkilatı kurmayan toplumlar yanmaya, yıkılmaya mahkumdur.
Bugünkü çirkin savaşın, yangının, sivil darbe
teşebbüslerinin, fitnenin, tefrikanın, yaygın ve yoğun yalanların önlenmesinin
çaresi emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmaktır. Bu yapılmazsa, bunu yapmayan ve
kendilerini iyi sanan gafiller de felakete ve yanmaya hazır olsunlar.
19.5.2014