İnsanı yaratan, besleyen, rızıklandıran ALLAH Teâlâ;

özenle büyütüp yetiştiren, eğiten, şefkatle koruyan anne-babadır. ALLAH Teâlâ

yarattıktan sonra, insanoğlunun ilk karşılaştığı, ilk terbiye aldığı kimse,

annesidir, babasıdır. Bu sebeple öncelikle onlara çok iyi davranması gerekir.

Canlılar arasında insanın ayrı bir yeri vardır, Yeni

doğan çocuk, hayatını devam ettirebilmek için zorunlu olan en tabii

ihtiyaçlarını bile karşılamaktan acizdir. Belli bir süre bakıma, himayeye,

şefkate muhtaçtır. Bu çocuğa en iyi bakacak, onu her türlü olumsuzluklara

karşı, kendi hayatını bile tehlikeye atarak kuruyacak ve himaye edecek olan

yegane varlık annedir.

O anne ki, çocukları için birçok sıkıntılara katlanır.

Sevgi ve şefkat duyguları ile onları her türlü tehlikelerden, dert ve

sıkıntılardan korumaya çalışır. Onların büyümeleri ve iyi bir insan olmaları

için eşiyle birlikte çalışır, didinir. O, gerektiğinde yemez, yedirir, giymez,

giydirir.

Aile içerisinde evlat nokta-i nazarından en çok hukuku

olan annedir. Çünkü evlada en fazla hizmeti geçen annedir. Anne, hâmile kaldığı

andan itibaren evlad sebebiyle meşakkatler çekmeye başlar. Doğum da kolay bir hâdise

değildir. Hayatî tehlikeyi beraberinde getirir. Doğum sırasında ölen, şifasız

dertlere yakalanan anneler çoktur. Doğum normal cereyan etse bile, doğum sonu

ve acıları başlı başına ciddî ve tahammülü zor fevkalâde bir imtihandır.

Annenin esas hizmeti doğumdan sonra başlar. Çocuğun

emzirilmesi, giydirilmesi, temizliğinin yapılması,terbiye edilmesi, tedavisi

gibi, ardı arası kesilmeden ortalama onbeş yıl sürecek hasbî bir hizmet dönemi

doğumla başlar.

Anne, çocuğun ilk öğretmenidir. İyiyi, doğruyu, edebi,

başkalarına saygıyı, paylaşmayı ilk öğretendir. Maddi, manevi tüm hizmetleri

karşılıksız verendir. Onun kucağı sevgidir, şefkattir, güvendir, sığınaktır.

Evladın, bu hizmeti maddî bir karşılıkla ödemesi mümkün

değildir. Zaten annelerimiz-babalarımız, yaptıkları bu fedakârlığın ve

besledikleri sevginin karşılığını bizden asla beklemezler. Evladın yapabileceği

tek şey, annenin kendisine sunduğu anneliğin idrakinde olması, minnettarlığının

şuurunda olduğunu annesine hissettirmesidir.

 Anne-babamız da

bizden bunu isterler. Çocukları uğruna nice zorluklara katlanan, hatta hayatını

bile hiç düşünmeden feda eden anneler-babalar, en çok değer verdikleri

insanlardan, yani çocuklarından gelecek bir armağanı, daha doğrusu onları

hatırladığımızı gösteren ufacık bir ipucunu beklerler.

Evlat üzerinde elbette babanın da hukuku vardır. Maddî

ihtiyaçlarının temininde gerekli fedakârlıklar ondandır. Doğumdan sonra annenin

maruz kaldığı maddî ve mânevî sıkıntılara o da ortak olmuştur. Şu halde evlat

ikisine de borçludur, medyun-u şükrandır.

Bu sebeple Dinimiz, anne-babanın çocukları için

katlandığı sıkıntılara, çektiği çilelere karşılık onları mükafatlandırmış,

ALLAH Teâlâ nın rızasının kazanılabilmesi için öncelikle anne-babanın rızasının

kazanılmasını emretmiştir. Anne-babanın rızasını kazanmak ise; gönüllerini hoş

tutmakla, onlara hizmet etmekle, öğütlerini dinlemekle, onlara saygılı

davranmakla, emirlerini yerine getirmekle, onları üzmemekle, incitmemekle,

ihtiyaçları varsa o ihtiyaçları gidermekle mümkün olur.

Ancak evlatları için, her türlü fedakârlığı yaptığı halde

yalnızlığa itilmiş, meşakkatlerin kucağına terk edilmiş, sahipsiz, gözü yaşlı

anne ve babalarla sıkça karşılaşıyoruz. Gözyaşlarının, terk edilmişliğin,

hayata küsmenin meydana getirdiği bu izdirap tabloları vicdanları derinden

yaralıyor. Oysa bu tabloları, huzur ve mutluluk, fedakârlık ve sabır, merhamet

ve hoşgörü süslemelidir. Bizler onların varlığı ile sıkıntı değil, huzur ve

mutluluk duymalıyız. Varlıklarını yük değil, nimet olarak algılamalıyız.

Anne ve babalarımıza layık oldukları şekilde davranarak,

onların hayır dualarını almaya çalışmalıyız.. Onları üzecek her türlü söz ve

davranışlardan uzak duralım. Unutmayalım ki ALLAH Teâlâ nın rızasını

kazanmanın, cennete varmanın yolarından biri de: Anne ve babaya hizmet edip,

onların rızasını kazanmaktır, hayır dualarını almaktır.

Ebu Hureyre (R.A.)den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.)

efendimiz:

  Üç dua vardır ki

bunlar şüphesiz kabul edilir: Anne-babanın evladına duası, misafirin ve

mazlumun duası.   buyurarak, onların

dualarının mutlaka kabul edileceğini bildirmiştir.