Reza rezaleti karşısında Saadet Partisi Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun yaklaşımı gerçek bir devlet adamına yakışır şekilde idi.

Pekâlâ, iç politika malzemesi yapılabilecek bir olayı sorumluluk duygusu ve ferasetle değerlendirdi.

Reza rezaletinin ABD kumpası olduğunu Amerika’yı az buçuk tanıyan herkes fark eder.

“Bu davada Amerika’nın yanında yer almayız” açıklamasında bulunan Temel Karamollaoğlu , aslında Saadet Partisi’nin yıkıcı değil özlenen yapıcı muhalefetin temsilcisi olduğunu da göstermiş oldu.

Ne zamandır ihtiyacını hissettiğimiz bir tavırdır Sayın Karamollaoğlu’nun gösterdiği.

‘Sen, ben yokuz; biz varız’ bilincinin memleket sevgisi ile yoğrulmuş şeklidir.

İktidar gitsin de isterse memleket tarumar olsun anlayışıyla hadiseye yaklaşanlara dilerim bu tavır örnek olur.

Şu cümle söyleyenin tefrik melekesini ortaya koyduğu kadar yüksek bir basiret örneğidir: “Türkiye’yi mahkûm etmek istiyorlar. Biz bu davayı ‘Amerika Türkiye’ye karşı’ diye vasıflandırılmamasına rağmen bunun böyle olduğunu gördüğümüz için ‘Biz bu davada Amerika’nın yanında yer almayız’ dedik.”

Avrupa ve Amerika’nın 15 Temmuz kanlı kalkışmasından sonra Türkiye üzerinde emellerini gerçekleştiremeyince yerli işbirlikçileri de yanına alarak yeni bir takım oyunlar tasarladığını görmemek için sadece kör değil aynı zamanda kötü niyetli ve olabildiğince saf olmak gerekir.

Gelişmeler siyasi malzeme yapılamayacak kadar ciddidir.

Sayın Temel Karamollaoğlu’nun milli birlik ve beraberlik için ‘kutuplaşmaya son’ ve emperyalist devletlerin Türkiye üzerindeki sinsi oyunlarına karşı teyakkuza çağıran mesajlarına bütün komplekslerden arınarak kulak vermek gerekiyor.

BİR, İKİ, ÜÇ… TIP!

Geçenlerde Hürriyet gazetesinde Ayşe Arman’ın Endokrin Cerrahisi alanında büyük katkısı olan Prof. Dr. Yeşim Erbil ile yaptığı geniş bir söyleşi vardı.

O kadar açıklayıcı, haber verici, hatta ihbar edici bir söyleşi idi ki herhalde dedim bu söyleşiden sonra yanlış giden bir şeyler değişir.

Aynı zamanda ünlü showmen Mehmet Ali Erbil’in de kız kardeşi olan Prof. Dr. Yeşim Erbil uzun yıllar görev yaptığı Çapa Tıp Fakültesi Endokrin Cerrahisi’nden neden ve nasıl istifa ettiğini anlatıyordu.

Nasıl mobbinge maruz kaldığını, hatta bu ülkedeki kadın cerrahların %47’sinin mobbinge uğradığını, yok sayıldığını, hak ettikleri değerin verilmediğini birer birer ortaya koyuyordu.

Bir süre önce doktorlar peş peşe intiharlarla gündeme gelmişti.

Batman, Adana ve İstanbul’da üç doktor aynı gün intihar etti. Sanki çok doğal bir hadiseymiş gibi yazılı ve görüntülü medya doğru düzgün üzerinde bile durmadı.

Yine bu intihar eden doktorlar arasında cerrahlar yoğunluktaydı.

Yüksek moral ve performans isteyen cerrahi alanında özellikle mesleğe yeni başlayan doktorların yıldırılıp meslekten soğutulmasının mutlaka bir yaptırımı olmalıdır. Aşırı çalıştırılmaktan kaynaklanan Karoshisendromu neredeyse cerrahiye yeni başlayan doktorların korkulu rüyası.

Doktorları hasta ederseniz hastalara kim bakacak?

İşleyişte bir sıkıntı yok da bize mi öyle geliyor yoksa.

Bu ezme ezilme meselesi cerrahinin tabiatında var da biz mi bilmiyoruz?

Etkili ve yetkili zevata soruyorum: Bu işler böyle mi işler?

KADINDAN ŞAİR OLUR

Kadından şair olur mu olmaz mı birileri tartışa görsün kadın şairler arasından müjdeci şairler çıkmaya devam ediyor.

‘Geride kalmak bende boşluk bırakmaz’ diyen bir şaire hiç kimse kulağını tıkayamaz. Daha doğrusu kulağını tıkamaya gücü yetmez. Kadının erkeğe göre söz söylemede geride bırakılmasını mı anlamalıyız bundan? Yoksa dünya ile arasına koyduğu mesafeden mi bahsediyor bu dizenin sahibi. Biliyorum içinizden hemen bu dizenin açıklayıcısı olan ikinci dize geçiyor ve bu dizeyi bir nedene bağlamak istiyorsunuz. Hemen aktarayım o halde: ‘açılan oyuklara çünkü kendimi koydum’. Boşluklara kendini koymak ne güzel bir söyleyiştir ki üçüncü ve müteakip dizeleri kanatlandırmaya yeter. ‘Kendi’ olabilmektir şair olmanın yeterlilik şartı. Erkek olmak ya da kadın olmak gibi bir cinsiyete müteallik olmak değil esas unsur ‘kendi’ olabilmektir. Bu dinde de böyledir şiirde de. Üçüncü müjdeci dizeyi söyleyeceğim, ama önce söz konusu ettiğimiz şairin kim olduğunu söyleyelim: Sümeyye Betül. Son iki dizeyi de aktarayım ki anlamın şiire dair boşlukları tamamlanmış olsun: “burkulmaz içim köşeler bende kıvrılmaz / Dolandım etrafımı, dışıma kendimi ördüm.”

Sümeyye Betül’ün Ebabil Yayınları’ndan çıkan ilk şiir kitabı ‘Çarpışma’. Bu isim şiir serisinin konseptine gayet uygun. Zaten kitaptaki şiir başlıkları de genelde tek kelimelik. Mesela ben olsaydım bu şiir kitabının adına, “Hem giderim” derdim. Nasıl olsa kitapta ‘seni ikiye bölmüşler, aralıksız koyu akmış sesin / gidişin, ortadan kesilmiş kadavra / taze vurulmuş bir ceset nefesin” diye başlayan aynı adla hiç yabancılık çekmeyeceği bir şiir de var. Sümeyye Betül şiirinde sesi dışarıdan fark edilmeyen bir çarpışma var. Bir müjde gibi geliyor şiirin arkasından şair, şairin ardından şiir. Okumalısın ey okur! Kalbin kalbe çarpması da bir işteşliktir bilmelisin. Haydi kolay gelsin.