Malatya cinayetinin şoku devam ederken, arka arkaya yeni yeni şoklar yaşıyoruz.. Ne var ki, medya işin sadece AB ülkelerindeki yankısı ve ülkemiz aleyhine oluşan havaya dikkat çekiyor. Cinayetin arkasından anlıyoruz ki,isimleri bizim gibi olan inasnlar dinlerini değiştirmişler..Hatta, mahkeme kararı ile  nüfus kağıdına dini Hristiyan olarak yazdırmışlar.. Birisi dinini değiştirdiği için ailesi ile görüşmüyormuş.. Kısacası, ülkemizde belli ki Hristiyanlaştırma operasyonu sanıldığının aksine hızlı bir şekilde yürütülüyor.. Açılan kiliseler laf olsundiye değil, yeni müntesiplerine yenilerini ilave etmek için açılıyormuş..

Bu arada iki gün boyunca izlediğim haberlerden anladım ki, aileler çocuğu din değiştirdiğinde ne yapacağını, ölümünün ardından nasıl hareket edeceğini de bilmiyor..Bunun da ötesinde dinini değiştirmiş kişilere insanımız, hatta bakanımız bile müslüman muamelesi yapmaya devam ediyor..Sanıyorum ki, işin aslını bilmemekten kaynraklanan bir şaşkınlık ve karışıklık yaşıyoruz.

Söz gelimi cinayette hayatını kaybeden gençlerden birisinin Hristiyan olduğunu ailesi bildiği halde islami usullere göre cenazeyi defnediyor..Bunun fıkhi boyutu nedir,insanımız bilmiyor Bilmemisi de normal  sanıyorum. Çünkü, şimdiye kadar böyle bir şey pek yaşanmadı. Ancak, belli ki bundan sonra bu AB sevdası uğruna daha çok yaşayacağız.. Hatta, bir takım çevreler ne kadar müslüman din değiştirir, Hristiyanlığı seçerse ABnin Türkiyeyi  daha kolay kabul edeceğine olan inançları sebebiyle gelişmelere alkış tutmaya devam edecekler.

Bu arada bir değil pek çok yayınevinin İstanbulda Hrisitiyanlığa yönelik kitaplar bastığını, bunların Türkiye çapında şubeler açtıklarını da bu cinayetler vesilesiyle öğrendik. Hatta adamlar Malatyada açtıkları şubanin sorumluluğuna bir Alman vatandaşını tayin etmişler. Belli ki iş ticari olmanın çok ötesinde bir anlam ifade ediyor. Büyük paralar harcanıyor.. Bu işin yurt dışı finans kaynakları olduğu da kesin.

Başta İncil olmak üzere Hristiyanlığa dair kitapların ülkemizde ücretsiz dağıtıldığı da düşünelecek olursa olayın sonunun Dünya Kiliseler Birliğine kadar dayandığını anlamak mümkündür. Diyebiliriz ki, ülkemiz çağdaş Haçlı saldırıları ile karşı karşıyadır.

Tüm bu  gelişmeler bazılarınca inanç hürriyetinin bir gereği olarak algılanıp topluma tadim edilebilir, ediliyorda.

Bu noktada çeşitli kereler insanımızın dikkatine sunduğum bir hususu yeniden hatırlatmak istiyorum. AB ile ilgili düşüncelerimi her yazışımda ısrarla ABnin Türkiyeyi tam üyeliğe kabul etmeyeceğine vurgu yapıyorum. Kabul edebilmelerinin tek şartının insanımızın dininden vazgeçmesi ve bir Hristiyan Kulübü niteğilindeki AB ülkelerinin dini ve kültürel potasında erimesi şartına bağlı olduğunu ifade ediyorum. Şimdi görünen o ki, AB ülkeleri,bir diğer ifade ile Hrasitiyan dünyası boş durmuyor.. İnsanımızı kendi potalarında eritmenin gayretini ülke çapında sarfediyorlar.

Bu arda bir görüyoruz ki, kandi ülkelerindeki Türkleri asimile edememekten şikayet edenler bizim ülkemizde bu asimilasyonu yürütüyorlar. Bu faaliyet ve çabaların karşılığı elbette  cinayet olamaz, olmamalı.. Bu çabalara karşılık kendi insanımıza özellikle çocuk ve gençlerimize dinimizi en iyi şekilde öğretmenin çabası ve gayreti içinde olunmalıdır. Dinini hakkıyla bilen gençlerin din değiştirmesi kolay olmaz. Ama, kendi dinini bilmeyen bir genç bir takım imkanlarda sunularak bir başka dinin propagandasına maruz kaldığında yaşananlar ortaya çıkıyor.

Dünkü yazımda da belirttim;inanç özgürlüğü her dinin mensuplarına aynı şartlarda olmalıdır. Bir tarafın ellerini arkadan bağlayıp ringe sürer ve haydi boks y.apın derseniz bu olmaz . Olmuyor. Ortaya sanki İslam dini mensupları hoşgörüsüz,kan dökücü gibi bir görüntü çıkıyor. Bu bakımdan bir biri ardısıra işlenen cinayetlerin sorumluları sadece bu cinayetleri işleyenler değil, perde arkasında başka sorumlular bulunmaktadır. Esas suçlular da bunlardır.