Birinci MC hükümetinde ABD'nin silah ambargosunun etkisi oldukça derin oldu. Bir dış güvenlik sorunuyla karşı karşıya kalan Türkiye uluslararası forumlarda da yalnız bırakıldı. Ekonominin işleyişi için gerekli dış yardım ve krediler kesildi. Ardından patlak veren petrol krizinin de etkisiyle Türkiye, Cumhuriyet döneminin en ağır ekonomik bunalımlarından birine girdi. Bu arada ambargo kararı üzerine Türkiye, ABD üsleriyle ilgili ikili anlaşmaların uygulanmasını tek taraflı olarak durdurdu. ABD Kongresi'nin ambargoda ısrar ettiğinin anlaşılması üzerine Türk hükûmeti 25 Temmuz 1975'te, NATO'ya bağlı İncirlik Üssü dışında, tüm ABD üslerinin devralınmasını kararlaştırdı.
Bu arada, bütün sağ partiler bir hükümette yer almasına, sağ kesimin geneli tarafından memnuniyetle karşılanmasına karşın, Süleymancı ve Nurcu cemaatlerinin MSP aleyhinde “anarşistleri komünistleri affetti” propagandaları ara vermeden devam ediyordu. Bu kampanyalardan etkilenen A. Tevfik Paksu, Hüsamettin Akmumcu, Reşat Saruhan, Ali Acar, Ahmet Akçael, Vahdettin Karaçorlu, Rasim Hancıoğlu, Cemal Cebeci, M. Hulusi Özkul, Abdurrahman Ünsal, Gündüz Sevilgen, Emin Acar, Yahya Akdağ, H. Cahit Koçkar, Sabri Dörtkol ve Hüseyin Abbas gibi isimler de partiye karşı tutum içine girmişti.
Süleymancılar, İmam Hatip’e karşı
Af Kanunu yüzünden başta Nurcular olmak üzere dini çevrelerin hışmından kurtulmak isteyen MSP'liler, bu sefer de İmam Hatip Okulları'nın açılması yüzünden Süleymancıların hücumlarına uğradı. Hatta Süleymancılar, yürüttükleri kampanya ile MSP'liler için yıldırıcı kampanyalar yürüttüler.
Süleymancılar, o güne kadar sessiz sedasız, kendi halinde, Kur'an Kursları ve imamları vasıtasıyla köylere varıncaya kadar örgütlenen bir gruptu. Köy imamları, genellikle Süleymancıların Kur'an Kurslarından yetişme imamlardı. Ama CHP-MSP koalisyonu döneminde İmam Hatip Okulları tekrar açılınca, imam olma hakkı yalnızca bu okullardan mezun olanlara tanındı. Bu da, Süleymancıların imam olma imtiyazını elinden aldı.
Bu yüzden Süleymancılar bütün güçleriyle her yerde, özellikle de kasaba ve köylerde MSP'lilerin aleyhinde faaliyet gösterdiler. Süleymancılar her ortamda: “MSP imamların ekmeğiyle oynuyor, Kur'an Kurs'larına kilit vuruyor, komünistlerle iş birliği yapıyor, İmam Hatip okullarından imam hatip değil, imam hatap (odun imam) yetişiyor, onların imamlığı caiz değil, gerçek imamları Süleymancılardan yetiştiriyor.” iddialarını sürdürdüler. Bu tarz iddialar Anadolu’da etkili oluyordu.
MSP ile yollarını ayıranlar
Hatta 74 affından yararlanan Necip Fazıl, Mehmet Şevket Eygi gibi isimler de Erbakan aleyhinde yazılar yazmaya başlamıştı. Aftan sonra Türkiye’ye dönen Mehmet Şevket Eygi’nin, 1976’da yayına başlattığı Büyük Gazete’de Erbakan aleyhinde tavır alması Milli Görüş camiasında şaşkınlıkla karşılandı. Oysa gazeteyi genelde MSP’liler alıyordu. Nitekim okuyuculardan Eygi’ye tepkiler gelmeye başladı.
Okuyucular, hem eleştiri, hem de gözdağı mektupları gönderiyordu. Bu tür eleştiriler ardı ardına gelince başlangıçta yirmi bin kadar satan gazete kısa zamanda birkaç bine düştü.
MSP tabanından bazıları Necip Fazıl’ın ve Mehmet Şevket Eygi’nin bu tutumuna tepki gösterse de, Erbakan onların aleyhinde konuşmuyor, konuşturmuyor, yazı yazdırmıyordu. Necip Fazıl için, “Necip Fazıl Bey her şeye rağmen bizim davanın temelini atanlardandır ve üstadımızdır. Mehmet Şevket Eygi Bey de yıllarca basın yoluyla İslâm’a hizmet etmiştir. Bize ne derlerse desinler, onların aleyhinde konuşmak, tartışmak bize yakışmaz. Biz işimize bakacağız.”
Erbakan, oldukça yıpratıcı aleyhte kampanya yapan Süleymancı ve Nurcular hakkında da konuşmuyordu. “Şimdilik bizden farklı düşünüyorlarsa da onlar bizim din kardeşimizdir, münakaşaya girmeyiniz” uyarıları yapıyordu. (Nitekim Mehmet Şevket Eygi yıllar sonra Milli Gazete’de yazmaya başlayacak, Nurcuların büyük çoğunluğu Refah Partisi’ne destek olacaktı. Yeni Asya iyice küçülecek, hiçbir ağabey yanlarında kalmayacaktı. Süleymancılar da 1995 seçimlerinde RP’yi destekleyecekti.)
Başbakan Süleyman Demirel’in kardeşi Yahya Kemal Demirel’in hayali ihracat suçundan hüküm giyerek cezaevine gönderilmesi. Demirel’in ailesi hakkındaki yolsuzluk iddiaları Milliyetçi Cephe hükümetini etkiliyordu. CHP ve basın tarafından şiddetle eleştirilirken hükümet içerisindeki partilerin de bu durumdan hoşnut olmadığı sessiz kalışlarından belliydi.
İlerleyen zaman içerisinde koalisyon içinde yaşanan ayrışmalar dikkat çekmeye başladı. CGP, MSP lideri Erbakan’ın ağır sanayi konusundaki isteklerinden rahatsızdı. Kendisini en Atatürkçü gören Feyzioğlu, bir basın toplantısı düzenleyerek, hem MHP’yi hem de MSP’yi üstü kapalı bir biçimde eleştirdi. Bu toplantıda Feyzioğlu, anarşinin üzerine kanun dışı yollarla değil yasal yollarla gidilmesini, Atatürk’ün hatırasına hakarette bulunanlara gereken cevabın verilmesini, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı ibadet yerlerinin parti maksatlarına âlet edilmemesini ve başka konulardaki itirazlarını dile getirdi.
MC’nin lideri Demirel, Feyzioğlu’nun eleştirilerine kamuoyu önünde bir cevap vermedi. Bununla birlikte var olan koalisyon içi anlaşmazlıklar, sıkıyönetim tartışmalarından kaynaklanan görüş ayrılıklarıyla daha da arttı. Bu ortamda CGP ve MHP sıkıyönetim ilan edilmesinde ısrar ederken; AP ve MSP sıkıyönetim karşıtı bir tavır aldılar.
İki yıl süren hükümette Demirel de MSP’den memnun değildi. MSP ağır sanayi diye bastırıyor, Demirel buna pek yanaşmıyordu. Üstelik Demirel’in iki yüzlü tavrı bu hükümet döneminde daha çok ortaya çıkıyordu.
Cevat Akşit bu iki yüzlülük hadisesini kendi hayatından örnek vererek Milli Gazete’ye anlatacaktı.
Demirel’den Nurcuları temizleyin yazısı
“Erbakan Hoca bana koalisyonlardan bahsederken, ‘Biz Ecevit’le daha iyi çalıştık Adam bir şey bilmiyor, ben çok rahat iş gördüm onunla. Ama Demirel adım attırmadı bana, hem biliyor hem de önlüyor.’ demişti. Ben 1963 ve 1964’te Erzurum’da Yüksek İslam Enstitüsü Müdürlüğü görevi yaparken, kendini nurcu diye öne çıkaran bir takım hocalar vardı. Meselâ Mehmet Kırkıncı Hoca bunlardan biriydi, Demirel’i destekliyorlardı ve onunla bizzat görüşüyorlardı. Bunlar hep beni “Bu adam Atatürk düşmanıdır, Cumhuriyet düşmanıdır, şeriatçıdır” falan diye Genel Kurmay Başkanı’na, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e ve valiliğe dilekçe gönderiyorlardı. Hem de her hafta. Allah’ın yardımı, Mehmet Zahid Hazretlerinin kerameti ile biz o iftiraların hepsinin cevaplarını verirdik.
Demirel Başbakan iken bana bir iki defa yazı yazdı. “Yüksek İslam Enstitüsü öğrencilerinin yüzde 80’i nurcudur. Hepsini temizleyeceksiniz,” diye. Bu yazıları zata mahsus, çok gizli ve üç kırmızı a ile yazılmıştı. Yazının devamında, Atatürkçü gençler yetiştireceksin, okulun bahçesinde heykel yok, heykel dikeceksin, gereğini rica ederim, Süleyman Demirel imzalı özel. Laik Devlet’in Başbakanı bunu söyler, problem yok.
Ama aynı Demirel geldi Erzurum’a, Başbakan iken gitti Mehmet Kırkıncı efendiye. Biz de protokole dâhiliz, biz de gittik. Eyvah hocanın başı yanacak diye kaygılanıyorum. Ama Demirel Mehmet Kırkıncı’nın elini öptü, takkesini giydi, iki saat diz çöktü önünde. Bana nurcuların kökünü kazıyacaksın diyen Demirel, Mehmet Kırkıncı’nın elini öpüp, iki saat oturdu yanında. Ben o zaman nefret ettim. (Erbakan Hoca tam bir dervişti, Prof. Dr. M. Cevat Akşit ile Erbakan Hoca’yı konuştuk, Ekrem Şama, Milli Gazete, 25 Şubat 2014, https://www.milligazete.com.tr/haber/1038846/erbakan-hoca-tam-bir-dervisti)
O gün hem Demirel’den hem de siyasetten tiksindim. Böyle bir çirkefliğe ilk defa şahit olmuştum. Bununla kalsa yine iyi Ankara’ya döner dönmez Mehmet Kırkıncı ile birlikte 64 kişi laik cumhuriyeti yıkmaya teşebbüs etmekten gözaltına alındı. (https://www.ikradernegi.org/soylesi/prof-dr-cevat-aksit/)
Sonra aynı nurcular beni tekrar şikâyet ettiler, Edirne’ye sürdürdüler.” (Erbakan Hoca tam bir dervişti, Prof. Dr. M. Cevat Akşit ile Erbakan Hoca’yı konuştuk, Ekrem Şama, Milli Gazete, 25 Şubat 2014, https://www.milligazete.com.tr/haber/1038846/erbakan-hoca-tam-bir-dervisti)
Siyasetin ana yönü, Bülent Ecevit ve Süleyman Demirel üzerinde şekillenmeye başlamıştı. Buna karşılık Ecevit ile Demirel arasında iktidar-muhalefet çekişmesi, sadece meclis içinde gelişmemiş; aynı zamanda hayatın her yönüne etki eden ve günden güne artan bir gerilime dönüşmüştü. Siyasetteki bu cepheleşme atmosferine paralel bir biçimde, ülkede yaşanan anarşi hadiseleri endişe verici boyutlara tırmanmış, devlet kurumları, sivil toplum örgütleri ve üniversiteler kendilerini sağcı ya da solcu olarak niteleyen gruplarca etki altına alınmıştı.
Toplumda giderek daha yüksek bir sesle duyulmaya başlanan erken seçim sesleri basın tarafından da destekleniyordu. Demirel’den ve Ecevit’ten sinyali alan dış güçler Ankara’ya geldiler. AP ve CHP başkanlarıyla görüştüler. Sabah kahvaltısını biriyle, öğle yemeğini diğeriyle yaptılar. Akşama ise iki parti birden erken seçim ilân etti.
12 Şubat 1977’de hem Demirel’in hem de Ecevit’in erken seçime hazır olduklarını açıklamaları belirgin bir durum kazandı.
Hem AP hem de CHP tarafından verilen erken seçim önergeleri TBMM’de görüşüldü. Önerge 342 oy ile kabul edildi. AP ve CHP’nin ortak olarak aldıkları tek meclis kararı bu oldu.
1977 seçimlerinde tek parola “MSP'siz hükümet”ti.
Türkiye yeni bir seçim sürecine girmişti. 1977 seçimlerinde tek parola “MSP'siz hükümet”ti. Bu seçimde MSP’nin büyük oy kaybı yaşayacağı, hatta Türk siyasetinden silineceği düşünülüyordu. Basın yine CHP’yi göklere çıkarır, “Halkçı Ecevit” manşetleri atarken, AP ve onu destekleyen cemaatler en az CHP kadar MSP’yi eleştiriyordu.
Nurcuların Yeni Asya gazetesi, MSP’nin AP’yi böleceği, anarşistleri affedeceği konusunda haklı çıktıklarını düşünüyor, bunu yapan MSP’ye daha sert eleştiren yayınlar yapıyorlardı. MNP’den itibaren Erbakan’ı destekleyen Nurcuların bir kısmı dönüş yapmış, kimi milletvekilleri onları haklı bulduğunu belirtmişti. Bu yayın anlayışından dolayı mesafe koyan bazı ağabeyler bile, Yeni Asya’ya artık hak verdiğini söylüyordu.
MSP ve cemaatler-tarikatlar her şeye rağmen birbirileriyle bir şekilde irtibatlıydı. MSP’ye oy verenler çeşitli cemaatlere, tarikatlara mensuptu, içlerinde Risale-i Nur okuyanlar da vardı. Nurcular Süleymancılar da birbirleriyle tarikatlarla görüşüyor, içlerinde Erbakan’ı sevenler oluyordu. Yani dindarlar iç içe yaşıyor, komşu oluyor, kimi zaman belli ortamlarda buluşuyordu. Fakat siyasi meseleler bazen karşılıklı tartışmaları da beraberinde getiriyordu.
Mesela nurcularla hukuku olan MSP'liler Erbakan aleyhinde yayınları gördükçe Yeni Asya gazetesine geliyor, gazetenin idarecileriyle, yazarlarıyla fikir tartışmasına giriyor, bazen kavga ediyordu. Asabi bir mizaca sahip olan Mehmet Kutlular da bu tartışmalara katılınca, gerilim artıyor. “Siz Masonsunuz”, “Siz de Yeşil Komünistsiniz”, “Siz münafıksınız'', “Siz de Müslümanlara kötülük yapan ne olduğu belirsiz kişilersiniz”, “Siz kafirlik gemisine binmiş zavallı Müslümanlarsınız” gibi karşılıklı sataşmalar, hakaretler ve kavgalar yaşanıyordu.
Hekimoğlu İsmail’den sonra, gazetenin başında olan Van’ın önemli nurcularından Rahmi Erdem de, gazetenin aşırı siyasileşmesi ve Kutlular’ın tavırlarından dolayı gazeteden ayrılmıştı.
Daha önce Zübeyir Gündüzalp döneminde İstanbul Nurcularının merkezi Süleymaniye Kirazlı Mescit Sokağı 46 numaraydı. O merkez bir süredir Fatih Kıztaşı’nda satın alınan Nurtaşı adı verdikleri beş katlı bina olmuştu artık. Orhan İnalöz adlı iş adamının katkılarıyla Cağaloğlu’nda Kazım İsmail Gürkan caddesinde bina satın alınmış, Yeni Asya gazetesi oraya taşınmıştı.
Yeni Asya’nın “İşte MSP” broşürü
Yeni Asya cemaati, MSP'ye karşı öfke içindeydi. Partiye darbe vurmak için broşürler peşpeşe geldi. Yeni Asya'cıların “İşte CHP!” ve ardından “İşte MSP!” broşürleri ortalığı karıştırdı. “Eco ile Neco” kitabının arkasından açıkça partiler aleyhine broşürler yayınlama dönemine girmişlerdi.
“İşte MSP!..” broşüründe MSP'nin komünistleri affettiği, dine zarar verdiği, sağı ve dindarları böldüğü, CHP ile bir olduğu gibi konular işlendi. Ama asıl önemlisi, MSP'li Bakan Korkut Özal'ın “içki içerken” çekilen bir fotoğrafı yayınlandı. Gerçekte aynı resim büyük gazetelerde yayınlanmış ama o gazetelerde ayran içtiği belirtilmişken, Yeni Asyacılar aynı resmi, altına kadeh kaldırdı diye yazarak yayınlamıştı.
Ama bu çarpıtma, bütün şimşekleri Yeni Asya'nın üzerine çekti. Cemaat mensupları bu kadar siyasileşmenin ve bu tür yayınların cemaate zarar vereceğini dile getirmeye başladılar. Bu yüzden MSP'lilerin tüm hışmı da üzerlerine çevrilmişti. Korkut Özal'a yapılan iftira, diğer cemaat ve tarikatları da kızdırdı ve Yeni Asya cemaatine tavır almasına neden oldu. Çünkü Korkut Özal'ın içki değil ayran içtiğini, onun içki içmeyeceğini bütün dini çevreler biliyordu.
Broşür sadece gazetenin eki değildi, Adalet Partisi teşkilatlarının her yerde bedava dağıttığı bir hediyeydi.
Ancak Yeni Asya gazetesi ve cemaati her yerden büyük tepkiler aldı. Hekimoğlu İsmail de tepki gösterenler arasındaydı. “İşte MSP” broşürünü hazırlayanları telefonla aradı ve sert bir dille eleştirdi.
“Korkut Özal'ın içki içmediğini herkes biliyor. Nasıl oluyor da bir Müslümana böyle iftira edebiliyorsunuz? O broşür yüzünden Korkut Özal'ın gerçekten içki içtiğini düşünüp, ona buğz bağlayan Müslümanlar olacaktır, bunun vebalini nasıl ödeyeceksiniz?..”
“İşte MSP!” broşürünü hazırlayanlardan birinin cevabı gayet pişkindi: “Seçimden sonra tövbe ediveririz abi...” (Bu cevabı veren kişi, 1992’de “hâlâ Demirel’i savundukları için” arkadaşlarıyla Yeni Asya’dan ayrılacak, daha sonra Refah Partisi’nin kazandığı Güngören Belediye’sinde emekli oluncaya kadar basın danışmanı olacaktı.)
Gelecek yazı:
Milli Görüş Tarihi-16
Said Nursi Demirel’in başını okşamış
Ecevit’in 11 milletvekili transferi