Balkanlar'ın kalbinde 1992-1995 yılları arasında yaşanan o büyük vahşet, hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Silahların susması için atılan imzaların üzerinden tam 30 yıl geçti. Ancak bugün Saraybosna sokaklarında ve hukuk koridorlarında tek bir soru yankılanıyor:
Dayton, gerçekten barışı mı koruyor, yoksa Bosna’nın geleceğini mi rehin alıyor?
Zenica Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Prof. Dr. Enis Omerovic’in tespitleri, ülkedeki mevcut siyasi krizin röntgenini çeker nitelikte.
Uzmanlar, "Savaşı bitirdi ama devleti kilitledi" görüşünde birleşirken, antlaşmanın güncellenmesi çağrıları yüksek sesle dile getiriliyor.
"Savaşı Bitirdi Ama Demokrasiyi Durdurdu"
Uluslararası hukuk alanında çalışan Prof. Dr. Omerovic, Dayton’un hakkını teslim ediyor; evet, antlaşma soykırımı ve kitlesel vahşeti durdurdu. Bu yönüyle tarihi bir başarı. Ancak madalyonun diğer yüzü oldukça karanlık.
Omerovic’e göre, aradan geçen 30 yılda antlaşmanın kurduğu katı anayasal yapı, demokratik işleyişi adeta boğdu. Hukukun üstünlüğü ilkesi, bizzat barış antlaşmasının getirdiği karmaşık labirentin içinde kaybolmuş durumda. Uluslararası toplumun "dönüşüm" yerine sadece "istikrarı" seçmesi, Bosna’yı kurumsal bir bağımlılığa sürükledi. Omerovic bu durumu, "Modern bir antlaşma sadece şiddeti durdurmamalı, adil ve demokratik bir zemin de yaratmalıydı" sözleriyle eleştiriyor.
Çıkış Yolu Bırakılmadı
Sistemin tıkandığı noktalar üç ana başlıkta toplanıyor. Birincisi, adalet ve hesap verebilirlik mekanizmalarının anayasanın içine tam yerleştirilmemesi. İkincisi, işlevsel bir yönetimden çok toprak paylaşımının öncelenmesi. Ve en kritiği; antlaşmada "uluslararası gözetimin ne zaman biteceğine" dair net bir çıkış stratejisinin bulunmaması.
Bugün benzer bir süreç yaşansa önceliklerin çok farklı olması gerektiği vurgulanıyor. İnsan haklarının etnik vetolardan üstün tutulduğu, yargı bağımsızlığının güvence altına alındığı bir yapı yerine; mevcut sistemde tarihsel revizyonizmin önü bir türlü alınamıyor.
5 Başkan, 13 Başbakan, 130 Bakan...
Bosna Hersek’in bugünkü idari yapısı, dünyanın en karmaşık ve hantal bürokrasilerinden biri olarak gösteriliyor.
Ülke kağıt üzerinde Bosna Hersek Federasyonu, Sırp Cumhuriyeti ve özel statülü Brcko olmak üzere üç parçaya, Federasyon ise kendi içinde 10 kantona bölünmüş durumda.
Ortaya çıkan tablo ise tam bir yetki karmaşası: 5 başkan (üçü konsey üyesi), 13 başbakan ve 130’dan fazla bakan. Bu çok başlı yapı, en basit kararların bile alınmasını imkansız hale getirirken, vatandaşın "Bu antlaşmanın son kullanma tarihi geçti" isyanını haklı çıkarıyor. Görünen o ki, sadece şiddeti durdurmakla yetinen bu eski metin, artık Bosna halkının adil bir geleceğe yürümesine yetmiyor; gözler uluslararası toplumun atacağı reform adımlarına çevrilmiş durumda.




