Bu yılın başından bugüne kadar Türkiye Ekonomisinde yaşanan eğilimlere baktığımızda belirsizlik ve kırılganlığın azalmadığını fakat biçim değiştirdiğini görüyoruz. Cari açık ve enflasyon baskısına ilişkin olumsuzluk kısmen azalır iken bugün durgunluğun artan etkisi nedeniyle daha farklı sıkıntılar ön plana çıkmaya başladı; para politikasının kademeli olarak gevşemeye başlaması normalleşmeden değil durgunlaşmayla kendini hissetiren endişelerden kaynaklandı. Paranın devir hızının düşmesi, iç talebin zayıflaması, işsizliğin artması gibi olumsuz eğilimler belirginleşti. Bu tablo ekonomi cephesinde, rekabet gücü azalmasına bağlı olarak kırılganlığı arttırdı. Bu farklılaşmada hem Merkez Bankasının para politikası uygulamasındaki değişiklikler hem de ağırlaşan sorunlar ve küresel düzeyde risk alma isteğinin azalması etkili oldu.

Para politikasının 2012 yılı başında sıkılaştırılması kredi hacmindeki artış hızını ve iç talebi dizginledi, eşanlı olarak Türk Lirasının değerlenmesini beraberinde getirdi. Sonuçta cari açık kısmen geriledi ve enflasyon baskısı azaldı. Avro Bölgesindeki ekonomik, Orta Doğudaki siyasi gelişmeler ise bu uygulamanın yan tesirlerini arttırıp tehlikenin büyüyerek farklılaşmasına katkı yaptı. Üçüncü çeyrek dönemle birlikte para politikası gevşetilmeye başladı fakat olumlu mevsimlik koşullara rağmen umulan tepki şimdilik alınamadı. Hafta içinde açıklanan Ağustos ayı işsizlik ve Eylül ayı cari açık verileri bu konuda olumlu bir görüntü sergilemiyor; her iki rakam da durgunlaşma yönündeki eğilimin gücünü koruduğuna işaret ediyor. Bütçe açığındaki büyümeyi azaltmak ve mali disiplini korumak adına yapılan vergi ayarlamaları, aşırılık sınırlarını zorlamış olan bireysel borçluluk durumu da para politikasında yaşanan son gevşemelerin etkisini azaltmış olabilir.

İşte bu aşamada kafalar karışıyor: Merkez Bankası para politikasını daha fazla gevşetsin mi yoksa gevşetmesin mi Gaza mı basılsın yoksa frene mi Hangisi net kaybı azaltır veya net kazancı arttırır Bu sorulara yanıt arandığında her kesimden farklı bir ses çıkıyor, orta yol bulunamıyor. Gaza basılır ise enflasyon baskısının çok tehlikeli düzeylere tırmanmasından, basılmaz ise durgunluğun derinleşmesinden veya cari açığın yeni rekorlara koşmasından endişe ediliyor; gerek tüketiciler gerekse yatırımcılar nezdinde güvensizliğin büyümesi önlenemiyor. Mali sektör, para politikasının daha da gevşemesi durumunda Türk Lirasının değer kaybetmesinden ve mevcut sorunların daha seri bir şekilde ağırlaşmasından endişe ediliyor ve daha fazla risk almaktan kaçınacak gibi görünüyor. Üreten kesimler ise bozulan nakit akışlarının düzelmesi ve daha kötünün yaşanmaması için risk alınması, para ve kredi politikalarının mutlaka gevşetilmesi gerektiğini düşünüyor. Siyasi irade ise her iki tarafı da karşısına almadan bildiğini okumanın yollarını arıyor ama bulamıyor. Gündemin farklılaşması ise durumu düzeltmiyor. Temel sorun rekabet gücü kaybının nasıl telafi edileceği iken bu konu hiç konuşulmuyor ve tartışılmıyor!.. Yumuşak inişin tamamlandığı ve artık kontrollü bir şekilde ekonominin canlanacağı söylemi ise nasıl soruları yanıtsız kaldığı için kimseyi rahatlatamıyor.

Merkez Bankası Başkanının Türk Lirasının daha fazla değerlenmesini istemedikleri, gerekir ise ölçülü bir şekilde faiz düşürebilecekleri söyleminin arkasında özetlemeye çalıştığımız farklılaşmış belirsizlikler olduğunu görmek gerekiyor. Küresel düzeyde risk alma isteğindeki daralmayı dikkate alır ise Türk Lirasının kısa vadede değerlenmeyeceği ortada; bu durumda para politikasında bir değişiklik olmayacak, ya bir mucize olması ya da sorunların iyice ağırlaşması beklenecek demektir. Ne dersiniz bu yaklaşım size güven veriyor, önünüzü görebilmenize yardım ediyor mu .. Ne kadar bekleyeceksiniz ve ne göreceksiniz ..