1917 yılında Edmund Henry Hynman Allenby muzaffer olarak Kudüs’e girerken iki yanında bir değil, iki Lawrance halkalanmıştır. Bu Sykes Picot mutabakatını da göstermektedir. Bu Lawrance’lerden birisi bildiğimiz İngiliz asıllı Lawrance idi. İkincisi ise Fransız Lawrance diyebileceğimiz Louis Massignon adlı tanınmış müsteşriktir. Louis Massignon İkinci Vatikan Konsili’nin hazırlayıcılarından birisidir. Bir taraftan Hıristiyan-Müslüman yakınlaşmasını sağlamaya çalışırken diğer taraftan da Şalom-Selam beraberliğini (Yahudi-Müslüman kardeşliği!) temin etmeye çalışmıştır. Her ikisi de tanışmış, yazışmış ve dost olmuşlardır. Hatta yağmacılık kardeşi olmuşlardır. Massignon, Lawrance’in Fransız karşılığıdır. 1990’lı yıllarda ise onların yerini bir üçlü almıştır. Elbette aranırsa daha fazlası veya dörtlüler de bulunabilir. Pravda’nın Ortadoğu temsilcisi olan, sonrasında başbakanlığa kadar yükselen Yevgeni Primakov ile Fransız karşılığı Le Monde Ortadoğu muhabiri Eric Rouleau üçlünün ikisidir. Onun ötesinde Esat ailesinin özel dostluk kuran ve son ana kadar Esat hanedanlığının düşmesine karşı çıkan İngiliz Patrick Seale üçüncüsü sayılabilir. Bunlara dönemlerinin Lawrance’leri diyebiliriz. Fransız Lawrance olan Massingnon, Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız gizli servisi `2ième Bureau’sunda mütercim olarak çalışmıştır. Demek ki bir şekilde İngiliz Lawrance ile benzeri bir misyon üstleniyordu.

Özal döneminde Eric Rouleau, Fransa’nın Ankara büyükelçiliğine atanmıştır. Çetin Altan bir yazısında onunla dostluklarına değinmiş özel yaşamlarını paylaşacak kadar kendisiyle senli-benli olduklarını ifade etmiştir. Nedense Ankara elçiliği sırasında ikili birbirinden uzak durmuştur. Çetin Altan’ın yazısından anlaşıldığı kadar Eric Rouleau, bu mesafe alışını dostunun `çenesi düşüklüğüne’ bağlamaktadır.

***

Günümüzde ise siyasi Lawrance’lerden bahsetmek mümkündür. Bunlardan birisi Putin müptelası olan Jirinovski’dir. Türkiye ile özel olarak ilgilenen Vladimir Jirinovski, Türkiye’yi tarassut altına alan Rus politikacılardan birisidir. Onun liberalliği ile Hollanda Özgürlük Partisi Kurucusu Geert Wilders’in özgürlükçülüğü arasında pek bir fark bulunmuyor. Günümüzdeki siyasi Lawrance’lere gelecek olursak: Bunların başında belalımız Claudia Roth’u saymamız icap eder. Jirinovski’nin Alman ve kadın versiyonu. İran ekseniyle (Berlin Büyükelçisi Ali Rıza Şeyh Attar, Nuri Maliki) senli benli ve PKK’cı Kürtlerin ise hamisi pozisyonundadır (http://www.ncr-iran.org/en/news/iran-a-world/12909-iranian-regimes-envoy-describes-his-common-ground-with-claudia-roth). Türkiye’de de `anamız Kürtse babamız Ermeni’ diyen Sırrı Sakık ile kol kola samimi halde görünüyor. Bu tablo aklınıza Lawrance ile Şerif Hüseyin’in çocukları Faysal ve ötekileri getirmiyor mu Faysal Hüseyin de Siyonist liderlerle yazışmalarında veya görüşmelerinde onlara amca çocukları diye hitap etmiştir. Onlarla amca çocukları olan Türklerle bir şey olmuyor tabii. Din bağı falan kalmıyor. Dini bağlılığı ifade eden `vela ve beraa’ yön değiştirmiş oluyor. PKK uzantıları Yezidilere kardeş ve İslamcılara düşman muamelesi yapmıyor mu Emir I. Faysal ve Chaim Weizmann 1918’de vicahi olarak görüşmüş, ardından bir yıl sonra da Filistin’in Yahudilere devrine müteallik bir anlaşmaya varmışlardı.

***

Lawrance ile Arap asiler ve Faysal ile Weizmann’ın görüşmelerinde olduğu gibi Sırrı Sakık ile Claudia Roth da çok samimi pozlar vermektedirler. Tarih bu yönüyle tekerrür ediyor. Claudia Roth nedense Kürtlere hami kesilirken Türkiye’ye ise zehir zemberek. Hep kriz merkezlerinde dolaşıyor, görünüyor. Gezi Parkı ve Kobani en son görüldüğü yerler arasında. Onun dışında Ahmet Türk ve Sırrı Sakık ile kırk yıllık ahbap gibi. 100 yıl önce Arapları ayartanlar şimdi Kürtler için devrede. Araplar gibi Kürtler arasında da buna teşne çok sayıda isim ve sima var. Bu Kürt siyasiler rol peşinde koşarken Roth gibiler de rol dağıtıyorlar.