Bir Ramazan’ı daha idrak eyliyoruz. Başlangıcı rahmet, ortası mağfiret sonu da cehennemden kurtuluş olan kutlu bir aydır Ramazan. Bolluk, bereket ayıdır aynı zamanda. Çevremizde büyüklerimizden hep “Ah! Nerede o eski Ramazanlar” diye işitiriz. Eskiye olan özlemin dışavurumu mudur yoksa giderek bozulan değerlerin aksülameli midir bilinmez ama hep eskiye bir özlem duyar insan.
Şimdilerde bolluk, bereket kısmı pek uğramıyor semtimize nedense. İnsanlar iftar ve sahurlarda bereket arasalar da nafile! Nasıl bereket olsun ki! İftar ve sahur yapmak için alınan yiyeceklerin ödemesi kredi kartıyla yapılırken. Hatta ve hatta alış verişe gidilen, akabinde dönülen mesken ve araba faize batırılmış krediyle alınmışsa nasıl bereketli bir yaşantısı olması beklenir ki insanın Nefes alıp verirken bile faiz hesabı ve kredi/kredi kartı ödemesi düşünen insanımız bütün bereketi ortadan kaldıran, “Allah’a savaş açılmış” sayılan faize bulaşmışken bolluk bereket mi olur zannediyoruz gerçekten Ekmeğimize bile bir şekilde sirayet ediyorsa faiz “Ben Müslümanım” diyen birisinin durup düşünmesi gerekmez mi sizce de
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, Ramazanla birlikte bir de dışarıda iftar/sahur yapma sevdasına kapıldı Müslümanlar. Dışarıda yani bir lokantada iftar yapılınca daha sevap, daha faziletli sanıyoruz galiba. Özellikle Eyüp Sultan, Sultanahmet gibi, İslami kimliği olan bir beldede iftar/sahur yapmayı cennete bilet almakla eşdeğer görmeye başladık. Dışarıda iftar/sahur yapmak pahalı bir sevap doğrusu! İftar mönüleri 40-50 liradan başlıyor 80-90 liraya hatta daha fahiş fiyatlara kadar tırmanıyor. Restoranın kalitesine göre değişiyor fiyatlar anlayacağınız. Dört beş kişilik bir iftarın maliyeti ortalama 200-300 lira. Peki, Diyanet İşleri Başkanlığı fitre miktarı olarak kaç lira açıkladı Tamı tamına 11,5 lira. Bu işte bir terslik var gibi geliyor bana. Ya hesaplanan fitre miktarında bir eksiklik var ya da bu iftar mönülerini hazırlayıp millete sunan restoran sahiplerinin kâr ve fahiş kavramı birbirine karışmış. Fahiş kazancı yüksek kâr olarak görüyorlar. Oysa hayatın her alanına müdahale eden dinimiz kazançla ilgili kâra da belli bir sınırlama getirmiyor mu Ramazan kazancın da helal olmasını öğreten bir aydır aynı zamanda. Dolayısıyla fazla para kazanma hırsını da törpülemesi gereken bir ay. Eğer bir fitre ile bir insan bir günlük iaşesini temin edebiliyorsa iftar mönülerine ödenen paralar israfa hadi öyle demeyelim de zenginliğe işarettir. Yok, fitre miktarı yeterli gelmiyorsa bir günlük iaşeye Diyanet yetkililerinin rakamı belirlerken günümüz şartlarını da dikkate alması gerekmez mi Tabi böyle yerlerde iftar yapanların vereceği fitre miktarını da buna göre ayarlamaları daha güzel olmaz mı Nitekim Ramazan’ın hikmetlerinden biri de fakirin haliyle hallenmektir. O iftar sofralarına kaç tane garibanı konuk ediyor birkaç yüz lira ödeyenlerimiz dersiniz Ya da hiç akıllarına geliyor mu oturduğu restoranın kapısından/penceresinden onların gözlerinin içine bakarak geçenler
Eskiden bir fakir hele bir misafir olmadan iftar sofrasına oturmazdı ev ahalisi. Fakirlere kapılar açılır, yemekler yedirilir, ziyafetler verilirdi. Şimdilerde ise restoranlarda iftar-sahur faslı başladı, evlerin kapıları kapandı...
Artık Ramazan’ın üçte birini geride bıraktık. Hiç düşündünüz mü kaç fakiri-konu komşu veya akrabayı evimizde misafir etme bahtiyarlığına eriştik Bu şekilde evinde iftara-sahura misafir alıp ağırlayanlar var ise ne mutlu onlara! Yapamayanlar üzülmesinler! Fırsat henüz kaçmış sayılmaz…
Minik bir tebessüm
Nasıl Yetişeceksin
Sultan II. Mahmud Han zamanında bir zât, Ramazanda bazı ahbap ve tanıdıklarını iftara davet etmiş. Meşhur şair İzzet Molla da davetliler arasındaymış.
Yatsı ezanı okunmuş, cemaatle namaza başlamışlar. İmamlık eden zât, namazı neredeyse iki secdeyi bir edecek kadar acele kıldırıyormuş. Çok kısa zamanda sonuncu rekâtın tahiyyatına gelmişler. O aralık dışarıdan bir adam gelip namaz kıldıklarını görünce:
- Hazır abdestim varken ben de cemaate yetişeyim, diye düşünüp safa dâhil olacağı sırada cemaat selam vermiş.
İzzet Molla dönüp adama şöyle demiş:
- Be adam! Biz içinde iken yetişemiyoruz, sen dışarıdan gelip nasıl yetişeceksin
İlgilisine Notlar:
• “Ya İslam’la yükselir ya inkârla çürürsün bu yol mezarda bitmiyor gittiğinde görürsün” Necip Fazıl Kısakürek
• İftarda çayı, suyu, yemeği özlediğimiz kadar İslam birliğini özleyebilsek bu ümmet birleşecek!
• “Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir.” Hadis-i Şerif (Buhari, Savm, 2)
• “Kim bir oruçluya iftar ettirirse, kendisine onun sevabı kadar sevap yazılır. Üstelik bu sebeple oruçlunun sevabından hiçbir eksilme olmaz.” Hadis-i Şerif (Tirmizî, Savm 82; İbn Mâce, Sıyâm 45)