SEKSENLİ yılların ortalarıydı. Henüz yeni yeni ilk mektep
talebesi kıvamındaydım. Akşam işten her gelişinde koltuğunun altındaki Milli
Gazete ile eve giren babam, soğuk algınlığına yakalanmış olacak ki o sabah işe
gitmemişti. Kahvaltıdan kalkar kalkmaz bana döndü ve evimizin birkaç yüz metre
uzağındaki gazete bayisinden Milli Gazete almamı istedi. Gazete bayisi
dendiğine de bakmayın, mahallemizdeki bayii kapalı bir büfe falan değildi.
Caddenin başköşesinde her bir gazete destesi ayrı ayrı yere konulmuş ve üst
üste dizilerek satışa sunulmaktaydı. Sanırım sokaklar şimdiki kadar güvensiz de
değildi. Bugün doğrusu bendeniz, yedi yaşındaki oğlumu birkaç yüz metre
uzaktaki herhangi bir yere tek başına göndermeye çekiniyorum.
Neyse efendim babamın isteğini duyar duymaz derhal yola
koyulmuş, köşedeki gazete bayisinin önüne gelmiş, sonra da gazeteci amcadan bir
adet Milli Gazete istemiştim. Ve fakat yaşlı adam Milli Gazete nin tükendiğini
söyledi. Ne yapacağımı bilmiyordum, yakınlarda bildiğim bir başka gazete bayisi
de yoktu. Milli Gazete nin nasıl bir görünüme sahip olduğunu elbette
unutmamıştım. Başta Erbakan hoca olmak üzere Refah Partili amcaların video
kasetlerinde gazetelerden bahsederken boyalı basın tabirini kullandığını da
hatırlıyordum. Bu bilgiler aklımdan
geçerken yerde sere serpe uzanan gazete destelerine şöyle bir göz gezdirdim.
Aman Allah ım o da ne, boyalı olmayan ve dış görünüm itibariyle Milli Gazete ye
benzeyen bir gazeteyi gözüme kestirmiştim. Milli Gazete yi bulamasam da bütün
gün evde istirahat edecek olan babamı gazetesiz bırakmamalı ve eve eli boş
dönmemeliydim. Hem ilk mektep birinci sınıfa giden bana göre iki gazetenin ismi
bile birbirine benziyordu, en azından çağrışım yapıyordu. İşte bütün bu
düşüncelerin ardından gazeteci amcaya şu yerdeki Cumhuriyet gazetelerinden
bir tanesini vermesini istedim. Yaşlı adam garip bir şekilde yüzüme baktı ama
fazla bozuntuya da vermeden gazeteyi uzatıverdi. O bakışların ne anlama
geldiğini ancak yıllar sonra anlayacaktım.
Milli Gazete nin yerine keşfettiğim gazeteyi büyük bir
sevinçle kaptım ve geldiğim gibi koşar adımlarla eve doğru yollandım.
Sevinçliydim, çünkü eve eli boş dönmüyordum. Üstelik babamı gazetesiz
bırakmamak adına benim için gayet kıymetli olan zihinsel değerlendirmeler de
yapmış ve büyük bir ustalıkla sonuca varmıştım. Bu duygular eşliğinde evin
önüne kadar geldim ve iştiyakla zili çaldım. Bir yandan apartmanın iç
merdivenlerini tırmanıyor, bir yandan da elimde tuttuğum Cumhuriyet i sallaya
sallaya kapıdaki babama müjdeyi veriyordum.
-Babacığım babacığım Milli Gazetemizi bulamadım ama ona
en çok benzeyeni kaptım getirdim!
Aradan bunca yıl geçti ama babamın yüzünün o an ki
şeklini hâlâ unutmuş değilim. Önce bir şaşkınlık, sonra kısa süreli bir
kızgınlık. En sonunda da şefkatli kollarına alan babam, tebessümle kucaklamıştı
beni.
Tıpkı yüzünün aldığı şekil gibi babamın beni kucaklarken
kulağıma fısıldadığı sözler de aklımdan hiç çıkmadı, Allahın izniyle hayatımın
sonuna kadar da çıkmayacak;
-Bizim gazetemiz hiçbir gazeteye benzemez oğlum, Milli
Gazete nin yerini de başka hiçbir şey tutmaz. Milli Gazete ile hakiki anlamda
ilk tanışmam işte böyle olmuştu. Sonra doksanlı yıllar geldi ardından.
Gazetemizi geceler boyu sokak sokak, ev ev dağıttığımız da oldu; Topkapı daki
emektar binamızda eli kalem tutan ağabeylerimizin dizinin dibinde
oturmuşluğumuz da.
Erbakan hocanın emanetiydi Milli Gazete. Hakkın gür sesi,
Bâtıl ın korkulu rüyası, ümmetin savunucusuydu.
Milli Gazete de yazmak sorumluluk demekti. Milli Gazete de
yazmak kılı kırk yarmak demekti. Milli Gazete de yazmak, kırk düşünmek, bir
konuşmak demekti.
Bütün bu duygular eşliğinde yazıyorum şu ilk kelimeleri.
Bu dev çınarın kadirşinas, çilekeş, yiğit takipçilerini saygıyla selamlıyorum.
Sahiplendikleri mücadele mirasını yaklaşık yarım asırdır yılmadan usanmadan
sürdüren dava erlerinin önünde hürmetle eğiliyorum. Bu ağır vebali tüm zerrelerimle hissederek
yazıyorum.
Kulağımda babamın 30 yıl önceki sözleri çınlıyor:
Bizim gazetemiz hiçbir gazeteye benzemez oğlum, Milli
Gazete nin yerini başka da hiçbir şey tutmaz.
Haydi Vira Bismillah.