Geçmişine sahip çıkmak, kendine güvenmek güzeldir.

Tarih, bizimdir, başkasının gücünün gölgesinde kalmaktansa, kendi pınarımızdan su içmek, suyu çoğaltmak, geleceği bu düzlemde kurmak akıl kârıdır.

Ayaklarımız üzerinde durmak, başkasına muhtaç olmadan yaşamak daha iyidir.

Lakin dünyanın bir köye dönüşmek üzere olduğunu… İnsanların, milletlerin, toplulukların birbirleriyle daha çok yoğun ilişkiler ağı kurmak zorunda olduklarını da unutmayalım.

İstikbale yüzümüzü dönerken, kof ve içi boş laflarla atiyi kurmak mümkün olsa da, sonuç hüsran olur. Havanın boşluğu, sizi mutlaka aşağı düşürür.

Akılla, izanla, imanla hareket kaçınılmaz. Türkiye, her türlü ülke ve toplumla ilişki kurmalıdır. Elbet, kendi çıkarlarını ve misyonu çerçevesinde.

Bana ne onlardan, onlar da kim, ben kendi kendime yeterim, heyt, huytlarla, milletlerin varacağı yer, geçici gurur ve heves olabilir… Gerçeklerle yüzleşmek, ona göre hat ve hareket tayin etmek… Reel anlamda güçlenmek gerekir.

Bazen, heythuyttan daha mühim olan, sanayide, teknolojide, tarımda… hizmette… her alanda güçlü olmaktır.

Güçlü haliniz, zaten, heyt ve huyta gerek duymaksızın istenilen mesajı muhataplara verecektir.

Bazen, hal, kaldan daha önemlidir.

Son zamanlarda, hükümetin, ülkeyi içeriye doğru büzüştürdüğünü hissedince, bir şeylerin yanlış gittiğini, yanlış hesaplara girişildiğini söylemek vacip oldu. Bu ülkeye yapılacak en büyük kötülük, ekonomik olarak da, siyasi olarak da, türkiyeyi içeriye doğru daraltmaktır.

Emparyal güçleri eleştirmek, onların kan emiciliğini dile getirmek, onlara karşı tavır geliştirmek ayrı bir olgudur, kendini bu mevcut gerçeklere göre konumlandırmak ayrı pozisyondur.

Hamasetin gerekli olduğu anlar vardır.

Millet şuuru, tarih şuuru… Dahası iman şuuru, ekmek su gibidir. İslamı idrakle, ışığın gölgesinde yol almak, müslümanın şiarıdır.

Her türlü bilgi Müslümanın yitik malıdır.

Hele, hasımlarının silahıyla, donanımıyla donanmak, onlardan daha iyi bir yerde olmak temel görevdir.

Bu zaviyeden dünyaya bakmak… Kendimize güvenmek… Lafla dik duruş gösterirken, her bağlamda içini doldurmak, güçlenmek, tayin edici olmak, hayırlı yoldur.

Hükümetin, dışarıyla kavgalı uslup kullanması bir yere kadar anlaşılır bir şeydir. Ancak, bunu her alanda içeriye doğru küçültmeye doğru götürmek, memlekete yapılacak en büyük kötülük olur…

Dik durmak, yanlışlara, merhametsizliklere, adaletsizliklere karşı gelmek, inancımızın, insanlığımızın gereğidir.

Bunu aslında, ortaya koyacağımız yönetimlerle, üreteceğimiz sistemlerle gösterebilmeliyiz.

Ülkeyi yönetenlerin, dışardan dayatılan duvarlara karşı, ben de duvar örüyorum sizinle aramıza demek yerine, duvarlarınızı kırıyorum, ben her yerde varım, var olmak zorundayım… Ülkemi, her alanda sizlerle rekabet eden, mücadele eden bir yapıya kavuşturacağım, demeleri doğru olur.

İçeriye doğru büzüşmek, ülkeyi küçültmek olur, dünyadaki yarışın dışında kalmak olur. Nedeni ne olursa olsun, her sahada var olmamız, açık topluma doğru gitmemiz, adaleti ayakta tutmamız, üretimi arttırmamız temel şiarımız olmalıdır.

Batılıların tuzağına düşmemeliyiz.