Çok terlerim. Yaz kış fark etmez. Bir iş yaparken
terlemek normaldir ama ben oturduğum yerde düşünürken de terliyorum. Düşünürken
terliyorum derken, herhangi bir konuda o konuya bakışımda özgün bir bakış
bulduğumda yani kendime ait bir düşünce yakaladığımda, hiç bakılmamış taraftan
baktığımda terlemeye başlıyorum. Tabi ifade etmeye başladığımda değil. Burada
dünyayla benim aramdaki mesafeyi fark etmem söz konusu galiba. Kendinden doğmuş
bir varlığı dünyada olma haliyle idrak etmek, duymak (duyuş) ve çıplak gözle
görmek terlemeye sebep oluyor. Dıştan bakınca görünen tarafı ise şöyle; yepyeni
bir varlık karşısında durdurulamayan heyecan terleme kaynağı yaratıyor. Aslında
iş konusunda da öyle; insan ne kadar terliyorsa işini o kadar önemsiyor
demektir. Fiilden duyulan heyecan ter olarak görünüm kazanıyor.
Terlemenin sebebini biyoloji bilimine göre kiloya yani
kilolu olmaya bağlayanlar olduğu gibi psikoloji bilimine göre sosyal fobiye
bağlayanlar da vardır. Bu bağıntılar ilgili bilimlere göre doğru olabilir ama
burada söz konusu olan terleme bunlardan kaynaklanan bir durum değil. Ya da
şöyle; konunun o tarafını elbette ilgili bilimlerle ilgilenenler ortaya
koymuşlardır. Yalnız terlemenin insan ruhundan yansılanması değerler tutamağını
gündeme getiriyor. Her değer bir kökenin yerüstü sürümü ya da kaynağın
bağlamlar üzerindeki sert baskılanması olduğundan değer uzantılı terleme daha
geniş pencereler açmaya olanak sağlıyor. Bu nedenle, köken açısından terlemeye
alın teri denmesi, sebebin kutsallığını göstermektedir. Zaten kökeni kutsal
olmayan uzantı davranışsal bağlam oluşturamaz.
Her eylem (fiil) insanı terletebilir. Burada önemli olan
terin alın teri olup olmadığıdır. Yoksa insan spor yaparken de terler. Spor
yapmayı küçümsemiyorum; spor dallarından herhangi birini iş olarak yapanlar
da terler, spor dallarından herhangi birini spor olsun diye yapanlar da.
Birincisi alın teriyken ikicisi sadece terdir. Bir de, bedensel olarak
zayıflamak ya da vücutça daha atletik görünmek amacıyla spor yapanlar vardır.
Kas gücünü ruh gücüne üstün tutanların teri alın teri olamaz. Kaldı ki
zayıflamak için spor yapanlar insanın insan olarak zaten zayıf olduğunu
düşünseler, yeme-içmede ölçülü olsalar, spor yapmayı gerektirecek fazlalıkları
olmaz. Tabi sağlıklı olmak için spor yapmak gereklidir. Ama hangi sağlık!
İnsanın gönül sağlığı yerinde olmazsa bedensel sağlığı ne işe yarar,
hamallıktan başka. Gönül sağlığı ancak alın teriyle sağlanabilir.
İçinde alın teri olmayan her kazanç, insanın ruhsal
mevzilerini kaybetmesine neden olur. İnsanın insanilik dairesinden çıkarak
nesneleşmesini sağlar. Alın teri olmasa insanın makineden bir farkı kalmaz. Her
üretim bir alın teri sonucu değildir ama her alın teri sonucu bir üretimdir.
Makine üretir, insan ise alın teri döker. İçinde alın teri olmayan ekmek sadece
bir ekmektir. Ama içinde alın teri olan ekmek sadece bir ekmek değil aynı
zamanda berekettir. Bereketle alın teri arasında doğrudan doğruya neden-sonuç
ilişkisi vardır. Alın teri varsa bereket vardır alın teri yoksa bereket yoktur.
Alın teri olmadan edinilmiş kazanç insanın nesneleşmesidir. Nesneleşmiş insan, teri
sadece ter olarak görür, dolayısıyla terleyen insanları küçümser, teri alın
teri olarak görmez. İnsanın nesneleşmesi demek kutsallarını kaybetmesi
demektir. Kutsalı olmayanın alın teri de olmaz. Alın teri hem kutsalımızdır hem
de kutsallarımızı koruyan bitimsiz kaynağımızdır.
Terlemek iyidir alın teri olursa.