Gezi olayları vesilesiyle ABD ve AB nin Türkiye ye
yönelik bilinen tavrını, bilmek istemeyenlerin suratlarına çarpar şekilde açığa
çıktı. Yapılan açıklamalar Türkiye ye fırça ve talimat olarak nitelendirilebilecek
sertlikteydi. Gezi olaylarında polisin sergilediği tavırdan endişe
duyuluyormuş, hemen polislerin cezalandırılması gerekiyormuş. Medya özgür
değilmiş, bir an evvel özgürlüğe kavuşturulması gerekiyormuş. Bunun da ötesinde
Türkiye yi yönetenleri ifade özgürlüğü, barışçıl gösteri ve barışçıl protesto
hakkını garanti altına almaya davet ediyorlarmış. Gözaltındaki tüm barışçıl
göstericilerin bir an önce serbest bırakılması da bir diğer talimatı
oluşturuyor. Kısacası Avrupa Parlamentosu kendisini Türk yetkililerin ve
yargısının yerine koyuyor, karar alıyor ve bunları tebliğ ediyor. Görüntü bu
olunca, Beyler! Başka emriniz var mı diyesi geliyor insanın Türkiye ye
bakışları ve yaklaşımları kendilerinden birisi değil, Türkiye yi sömürge,
kendilerini de sömürge valisi gibi gördüklerini gösteriyor. Bunun için elbette
hadlerinin bildirilmesi, tepki gösterilmesi gerekiyor. Ancak, bu tavra nereden
cesaret aldıkları, bunda Batılıların Türkiye ye yönelik tepeden bakışlarının
etkisinin yanında bizim ne gibi payımız olduğunun düşünülmesi gerekmez mi Söz
gelimi onlar ellerinin tersi ile bizi itekleyip durmalarına rağmen, Ne
yaparsanız yapın. Biz ille de sizinle aynı çuvala gireceğiz diye çırpınıp
duruyorsak onları cesaretlendirmiş olmuyor muyuz Mensubu olduğumuz
medeniyetten rahatsızlık duyanlar, tek doğrunun Batı da olduğu gibi bir
saplantının sahipleri bu ülke insanını üzüyorlar. Bu ülkeyi yüzyıllar boyu
dünyanın en büyük ve güçlü devleti yapan, ilimde Batılılar karanlıklarda
yuvarlanırken zirveye ulaşmış bir medeniyeti terk ederek Batı çuvalı içinde
sığıntı gibi büzüşmeyi marifet bilen anlayışın sahipleri Avrupa
Parlamentosu nda yapılan konuşmaları ve alınan kararları yadırgama hakkına
sahip midirler
Milli Görüşçüler yıllardan beri AB değil İslam Birliği
içinde yerimizi alalım diye çaba gösterirken ille de AB ve Batı değer yargıları
içinde yok olmanın yararlı olacağını düşünenler ve bunun için çalışanlar
gelinen noktada ülkemizi hem İslam dünyasından koparmışlar hem de Batı
tarafından reddedilmenin sıkıntısını insanımıza yaşatıyorlar.
Başbakan Erdoğan Avrupa Parlamentosu nun kararı
karşısında, Haddine mi benim hakkımda karar almak. AB Parlamentosu nun
bizlerle ilgili alacağı kararı tanımıyorum derken haklı bir tepki vermiştir.
Ancak, bu tepkinin ardından AB ne yönelik atılması gereken adımlar olmalıdır.
Eğer tepki sadece sözden ibaret kalacaksa; Türkiye yine AB ye girmek için her
şeyini AB normlarına uydurmanın peşinde koşacak, bu toplumu kendi değer
yargılarına yabancılaştırmayı marifet saymaya devam edecekse verilen tepkinin
bir anlamı kalır mı
Gezi olayları ile ilgili olarak AB ve ABD nin aynı
çizgide bulunmaları aslında bir Batı ittifakı ile karşı karşıya olduğumuzu
gösteriyor. Bu arada, Suriye de iki yılı aşkın bir süreden beri devam eden
olaylarda hayatını kaybedenlerin sayısı 100 bini aştığı halde kılları
kıpırdamayan bu ittifakın Türkiye söz konusu olduğunda bir anda hak ve
özgürlükleri hatırlamaları, terörist grupların yakıp yıkmalarını görmezden
gelerek Türkiye yi yargılamaya kalkışmaları samimiyetsizliğin ifadesi değil
midir Bu bakımdan bizim AB den alacağımız hiçbir şey olmadığını, değer
yargılarımızın bizi yüceltmeye yeteceğini yeniden keşfetme ve Batı ya
benzediğimiz oranda yozlaştığımızı görmenin zamanı gelmiştir. AB kapısında
boynunu bükmüş içeri alsınlar diye beklemek zaten onur kırıcıydı. Şimdi bununla
da yetinmeyip bizi terbiye etmeye kalkışmaları karşısında öncelikli olarak
Gümrük Birliği nden çıkılmalı, arkasından da bizi aranıza alın talebinden
vazgeçilmelidir. Bizim onlara değil onların bize ihtiyacı olduğu artık kesin
bir dille ifade edilmelidir. O zaman, AB nin kararına gösterilen tepki bir
anlam ifade eder.