Tartışma kültürü, bir ülkenin entelektüel birikiminde ve siyaset yapısında medeniyet göstergesidir. Her tartışmasını yüksek perdeden ve kelam-ı kibar ile yapmayan siyaset erbabı da, entelektüel birikimi yansıtan fakat bunu ortaya koyamayan yazar-çizer takımı da, aslında ülkedeki içten çöküşün fitilini ateşlemektedirler.
Ne yazık ki, özellikle son dönemde Türk siyasetinin en büyük sancılarından ve yaralarından birisi, siyasetle uğraşanların “Hazır cevap” kültüründen yoksun oluşudur. Muhataplarına bir söz söylemeye çalışan, bir lider veya siyasetçi, ince, nazik bir biçimde bunu söylemek yerine, en ağır cümlelerle, en ağır sözlerle ve muhatabını incitecek nitelikte söylemektedir. Siyasetin tarafları, her ne kadar, “Ne biçim cevap verdi, nasıl da karşılığını verdi, söz söyledi, ağzının payını aldı” gibisinden liderlerine ve siyasetçi erbabına arka çıksalar da, oluşan bu kültür, toplumsal gerilimin de temelini oluşturmaktadır. İşte bu sebeple, liderler herhangi bir toplantıda veya programda bir araya geldiklerinde, birbirlerinden köşe bucak kaçmakta, Allah’ın selamını bile esirgemeyi, siyaset belagati olarak kendilerine reva görmektedirler.
Kuşkusuz, bu seviyeyi ve çıtayı oluşturması gereken ise toplumu enforme etmesi, bilgilendirmesi ve haberdar etmesi gereken medya organlarıdır. Medya, öncelikle seviyesiz bir üslupla birbirlerine saldıran, birbirleri hakkında ileri geri konuşan, nezaketi terk ederek kendince bir konuşma dili oluşturan, siyasetçileri de, entelektüel kesimi de, sanatçıları da ekranlarında, gazete sayfalarında konuk etmemelidir.
Bundan 10–15 sene önce, televizyon ekranlarımızda, özellikle hafta sonlarında yayınlanan tartışma programları olurdu. 32. Gün, Siyaset Meydanı, Ceviz Kabuğu, Ateş Hattı gibi… Bu programlar içinde Ateş Hattı gibiler, tartışma kültürünün yozlaşmasında, seviyenin dip yapmasında temel nitelikte tartışma arenası olarak dikkat çekerdi, ama diğerlerinde belli bir edep çerçevesinde, insanlar fikirlerini açıklar, birbirlerine karşı fikirleriyle galip gelmeye çalışırlardı.
Nicedir, televizyon ekranlarında tartışma programı yayınlanmıyor… Televizyonlar, ahlâk seviyesini dibe vurdurmaya niyetli, kimin eli kimin cebinde belli olmayan magazin programlarına, hayatları mantar tiplerin başrollerde olduğu dizilere, tamamen eğlenceyi önceleyen yarışma programlarına emanet durumda.
Bu durumda, insanların bilgi edinebileceği, fikirlerin havalarda uçuştuğu, tam bir münazara ortamının sergilendiği yapımlar, çok büyük ihtimalle “reyting kaygısıyla” rafa kaldırılmış oldu.
Siyasetteki ve yönetimdeki çıtayı ise açık açık anlatmaya gerek bile yok… Devletin valisi, kendisini protesto eden vatandaşına, açık açık buğzetmeyi yöneticilik olarak addediyor. Her salı meclisteki siyasi partilerin grup toplantılarında liderler, birbirlerine en yüksek perdeden veryansın ederek, kendilerince siyasi itibarsızlaştırma politikası uyguluyorlar.
İnsanlarımız güzel şeylere hasret… Güzel sözlere hasret…
Nüktedan, hazır cevap, esprili siyasetçi tipi yok oldu.
Yerine nobran, edep ve edebiyat yoksunu, sürekli tırmalayan, iğneleyen, hicivden anlamayan bir tipoloji geldi.
Böyle bir ortamda biz de birbirimizi anlamıyoruz… Anlaşamıyoruz…
Çünkü bu atmosfer bizim kulaklarımızı tıkadı, algılarımızı tıkadı…