Başbakan Erdoğan ile Aydın Doğan arasındaki tartışmaya hemen herkes girmeye başladı. İş öyle bir boyuta ulaştı ki Başbakan Erdoğan ın tutumunun  AB de de sorun haline geldiği, bu bakımdan artık bu konunun AB yi ilgilendirdiği bile ileri sürülüyor.

Başbakan ile bir medya patronu arasındaki tartışmanın nasıl olup da AB yi ilgilendirdiğini sormaya gerek yok. Çünkü bu ülkede iç meselelerimiz genellikle dış desteklerle çözüme kavuşturulmaya çalışılır. Her ne ise..

Elbette iktidara geldiği günden beri Türkiye yi AB ye sokmaya çalışan, bu hususta tüm hukuk mevzuatını AB ye uydurmak için düzenlemeler yapan Erdoğan ın AB ile tehdit edilmesi, böylece hizaya getirilmeye çalışılmasının pek yadırganacak yanı yok. Belki Erdoğan kendi silahı ile vurulmaya çalışılıyor denebilir.

AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Lagendijk, "Başbakan, hakkında kötü haber çıktı diye medyayı tehdit etmemeli" şeklindeki açıklamasıyla Başbakan Erdoğan-Aydın Doğan tartışmasına girmiş; hatta taraf olmuş. Ne var ki, Lagendijk in açıklaması gazetelerde farklı yorumlarla yer aldı. Hatta aynı gazetede iki ayrı paragrafta Lagendijk in sözleri bir yerde "Tehdit etmemeli" bir başka yerde ise "Başbakan şantaj yapamaz" biçiminde yorumlanmış. Öyle anlaşılıyor ki, bu haberi yapanlar ya şantaj ile tehdit arasındaki farkı bilmiyor ya da Başbakan a yönelik Lagendijk in sözlerine farklı anlamlar vererek kuvvetlendirilmeye çalışılmış..

Elbette bir Başbakan a ne tehdit ne de şantaj yakışır. Tehdit ve şantaj sadece Başbakan a değil medyaya da yakışmaz. İş adamlarına da yakışmaz. Sıradan bir insana bile yakışmadığı için böyle bir davranışın ceza kanunumuzda karşılığı vardır.

Başbakan ın çıkışının bir devlet adamına yakışmayacak bir üslupla yapılmış olması elbette doğru değildir. Bu konuda suçlu olan da Başbakan değildir. İkide bir siyasete, siyaset dışı güçlerin müdahalesi sonucunda siyaseti sık sık budarsanız devlet tecrübesi olan insanları saf dışı bırakırsanız, daha sinir uçlarını yakamadan kendisini siyasetin göbeğinde bulan tez canlı siyaset adamlarının fevri davranışlarına da alışmak zorundasınız. Ve bu arada siyaseti böylesine siyaset dışı güçler tarafından budanmasında medya olarak kendinizin ne ölçüde payı olduğunu da düşünmek durumundasınız. Ayrıca basın örgütleri de meslek dayanışması adına birtakım açıklamalar yaparken bu konu üzerinde biraz olsun kafa yormalıdırlar.

Bir başka husus ise mesleğin büyük sermayenin daha doğrusu iş adamlarının eline geçmesi karşısında seslerini çıkarmayan meslek örgütlerinin bugünkü tartışmada meslek adına taraf olmalarının da fazlaca bir anlamı yoktur.

Medyanın büyük sermayenin eline geçmesi ister istemez o sermaye sahibine başta hükumetler olmak üzere devlet üzerinde etkili olma imkanı vermiştir. Bir bakıma medya eğer bir güç ise - ki öyledir. Çoğu zaman dördüncü kuvvet olarak tarif edilir- bu gücünü ticari ilişkilerinde kullanılması da kaçınılmazdır. Bu güç devreye girdiğinde basının görevi, daha doğrusu medya çalışanlarının asli görevi toplumu olaylardan haberdar etmek değil, patronun çıkarlarını gözetmek olmaz mı

Zaman zaman bazı köşe yazarlarının patronun kendilerine hiç karışmadığı, karışsalar bile doğru bildiklerini yazmaya devam edeceklerini belirtiyor olmaları gerçekle fazlaca bağdaşmaz. Çünkü, patron doğrudan devreye girmeden gazete yöneticileri aracılığı ile patronun çıkarlarına karşı tavır sergileyen yazar ya da haber yapan muhabir uyarılır, uyarılara aldırış etmeyecek olursa da işine son verilir. Buna itirazı olan, yalan olduğunu söyleyen varsa onlarla ayrıca konuşalım.

Zaten bir gazeteci, bir gazete ya da televizyonda görev almayı kabul ettiğinde o yayın organının çizgisine uyacağını da peşinen kabul etmiştir. Kaldı ki paranın son sözü söylediği bir dünyada ücretli olarak çalışanların bağımsızlıktan söz etmeleri sadece kendilerini tatmine yöneliktir.

Bu bakımdan diyebiliriz ki, gazetecilerde zaman zaman patronları adına şantaj yapabilirler, tehdit savurabilirler. Bunun için yazımın başında "Başbakana tehdit yakışmaz ama medyaya yakışır mı İş adamlarına yakışır mı " diye sordum.

Hele bir de para gücü ile medya gücü aynı elde birleşmişse haber sadece bir vasıta olmaktan öte geçemez.

Paranın sözünün geçtiği bir dünyada öylesine değişim oldu ki, bazı cemaatler bile sahip oldukları sermaye gücünü koruyabilmek adına siyasi yaklaşımlarında bile zamana göre tavır sergileyebildiler.

Gelin bu vesile ile şantajın sadece Başbakan a değil hiç kimseye ve kuruma yakışmadığını hep bir ağızdan haykıralım. Böylece belki bozulan düzenin yeniden rayına girmesine katkı sağlamış oluruz.