Müneccimler buradan bazı günlerin uğursuz olduğuna delil getirmişlerdir. Fakat Kelâm uleması demişlerdir ki, günlerin “uğurluluk” ve “uğursuz”lukla nitelenmeleri zatî değil, izafîdir. Yani gün bir adama göre uğursuz, diğer bir adama göre de uğurlu olabilir. Elem gören bir adam için uğursuz, nimet gören bir adam için uğurlu olur. Mesela bu günler Hûd’u (A.S.) yalanlayan Âd kavmine, kâfirlere, bozgunculara uğursuz, fakat Hûd’a (A.S.) ve O’na iman edenlere rahmet günleri ve hayırlı olmuştur. Çünkü kâfirlerden kurtulmuşlardır.

B-Kur’an-ı Kerim’de geçmiş peygamberlere ve milletlere dair kıssalar mevcuttur. Kur’an-ı Kerim’deki bu kıssalardan maksat, geçmiş peygamberlerin ve milletlerin başına gelenlerden bir ibret dersi almamız kast olunmaktadır. Kur’an-ı Kerim hâdiselerin teferruatını değil, kendi gayesine uygun ve insanların müşterek dertleri olan yönlerini seçer, ibret alınacak ince noktaları vererek, hayatın tanzim etme yollarını gösterir. Sözün kısası, Kur’an-ı Kerim’deki kıssaların asıl gayesi ahlaki ve terbiyevi oluşudur.

Kur’ân-ı Kerîm’deki kıssaların tarihi gerçekleri yansıtan ibret levhaları olduğuna inanıp bunların sebepleri üzerinde düşünerek hayata müspet yön vermek durumundayız. Çünkü bu kıssalarda kötü ve yanlış yoldakilerin de cezalandırıldığı bildirilip öğretilmiştir. Bu arada geçmiş peygamberlerin ve toplumların başına gelenler anlatılmış ve sonunda hakkın galip geldiği açıklanmıştır. Yoksa ilgili kavimlere ait bu kıssaları, Fıkıh Usûlü ilmindeki “Şer’u men kablena = Geçmiş şeriatler” kısmına girdirip, buradan bize ait bağlayıcı, kesin hükümler çıkartmak mümkün değildir.

C-Ayet-i kerimede geçen: “…uğursuz uğursuz günlerde…;… uğursuz ve uğursuzluğu sürekli bir günde…” ifadeleri hakkında tefsirlerde denilir ki: Bu günler, Şubat’ın sonundan “Berdü’l-acûz = kocakarı soğuğu” denilen günleri idi. Şevval’in sonunda çarşambadan çarşambaya olduğu da rivayet edilmiştir. Safer ayı ile hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.

Bir de ayet-i kerimede geçen “uğursuz ve uğursuzluğu sürekli bir günde…” ifadesinden genel manada her Çarşamba günü hakkında uğursuzluk söz konusu olduğu ileri sürülmekte ve şu hadis-i şerif de delil olarak gösterilmektedir: “Çarşamba günü, uğursuzluğu sürekli olan bir gündür.”

Bu ise, kesinlikle doğru değildir. Çünkü gerek bu hadis-i şerif ve gerekse bu konuda rivayet edilen diğer bütün hadis-i şerifler, senedlerinde “metrûk, kezzab” raviler bulunması sebebi ile muhaddisler tarafından zayıf kabul edilmiştir, sahih olmadıkları vurgulanmıştır.  Hatta İbnü’l-Cevzî, uydurulmuş olduğunu belirtir. Zayıf hadisle itikadî konularda asla amel olunmaz. Sadece amellerin faziletleri konusunda, usul kitaplarında belirtilen özel şartlarına bağlı olarak amel olunur.

Ayet-i kerimede geçen: “…uğursuz uğursuz günlerde…;… uğursuz ve uğursuzluğu sürekli bir günde…” ifadelerinin tamamen Hûd’u (A.S.) yalanlayan Âd kavmine, kâfirlere, bozgunculara ait olduğunu yukarıda belirtmiştik. Dolayısıyla bu günler, Hûd’a (A.S.) ve O’na iman edenler ve salihler, iyiliğe çalışanlar için, müminler için her zaman rahmet günleri ve hayırlı olmuştur. Nitekim Cabir b. Abdullah’tan (R.A.) rivayete göre, “Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz Hendek Savaşı sırasında Fetih Mescidi’nde kâfir ordularına karşı üç gün: Pazartesi, Salı ve Çarşamba günü beddua etmişti. Çarşamba günü iki namaz arasında, ikindiye yakın bedduası kabul oldu.” Ayrıca Cabir b. Abdullah (R.A.), “Her ne zaman, bana zulüm olan bir hadiseyle karşılaşsam, mutlaka o saati kollarım, bedduamı yaparım, kabul edildiğini anlarım” demiştir.  İbn Abbas (R.A.) da, “Hiçbir kavme Çarşamba günü dışında azap edilmemiştir” demiştir. 

Alûsî, Ruhu’l-Meânî, l5/139; Rûhu’l-beyan,9/274; Elmalı’lı M.Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, 7/4643,

Taberani, el- Mu’cemu’l-Evsat ; 1/444, No: 801; Ebu Avane Müsned; Eyman: 12; No: 6022: 4/57; Deylemi, Firdevs, 5/532, No: 8997; Münavi, Feyzu’l-kadir; 1/64; İbn Adiyy, El-Kamil fi Zuafairrical; 1/387; İbn Hacer, Lisanü’l-Mizan; No: 8439 6/42; Acluni, Keşfül-Hafa; 1/ 12; İbn Hacer, Telhisul-Habir, 4/1590, No: 2133;Beyhaki, Sünen-i Kübra; Şehadat, 15/208, NO: 21248.  Taberani, el- Mu’cemul-Evsat; 1/444, No: 801; Ahmed Sıdık el-Gamarî, el-Müdavî Şerhun li’il-Münavî,1/23-29; İbn Arrak, Tenzihu’ş-şeria, 1/53-56, NO:19-24; İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûat, Bab:89, No:917-919,  Buhari, Edebü’l-Müfred, 293; No: 725; Beyhaki, Şuabu’l-İman, Sıyam: No:3874  Kurtubî, el-Câmiu’l-Ahkâmi’l-Kur’an, 15/333, Âlûsi, Rûhu’l-Meânî, 13/173