Bu hâl hicretin 10. yılına kadar devam etti. Veda Haccı’nda Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz ayların o sene tam yerini bulduğunu açıkladı.

Binaenaleyh, Safer ayının uğursuzluğu hakkında söylenenlerin asıl menşei, cahiliye devri davranışlarıdır.

Öyle ya! Bir adamın yurdunda ve ailesi yanında rahatça oturmasını ve dağda, bayırda serbestçe gezip dolaşmasını değiştiren, şehirlileri gurbete çıkarıp bedevilerden bir kısmını savaşa gönderen, bir kısmını da sakınmaya, korunmaya, korkmaya mecbur eden bir ay; uğursuz sayılmaz da ne yapılır İşte Arabistan çöllerinde meydana gelen bu hadiseler, Safer ayının “Saferul-hayr” veya “Saferul-mübarek” diye vasıflandırılmasına rağmen uğursuz sayılmasına sebep olmuştur.

Safer; ayrıca cahiliye devri Araplarının inandığı bir uğursuzluk çeşididir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, bunu reddetmiştir. Ebû Hureyre’den (R.A.) rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: “Hastalığın, sahibinden bir başkasına kendi kendine sirayeti yoktur! Eşyada uğursuzluk yoktur! Ükey ve baykuş ötmesinin tesiri ve kötülüğü de yoktur! Safer ayında uğursuzluk yoktur! Bunlar cahiliye hurafeleridir. Fakat ey mümin! Sen cüzzâmlıdan, aslandan kaçar gibi kaç!” buyurdu.

Hadis-i şerifte geçen “Safer” iki şekilde tevil edilmiştir. Birinci tevile göre bundan maksat: “Safer ayı”dır. Yukarıda da izah edildiği gibi, cahiliye devrinde Araplar Nesi’ usûlüne göre, Muharrem ayının haram ay oluşunu Safer’e naklederlerdi. Ve bu suretle Safer, haram aylardan sayılırdı. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bunu da men edip, “Artık Safer ayı için hürmet yoktur!” buyurmuştur.

Asr-ı Saadet’ten zamanımıza kadar devam edip gelen halk inanışına göre, bu ayda akdedilen nikâhı devamsız sayarlar. Hatta halk arasında bu aya boş ayı derler. Çünkü “Safer” lügatte boş demektir. Dilimizdeki “sıfır” kelimesi de buradan gelir. Araplar bu ayda birbirlerine yağmada bulunurlar ve evlerini eşyadan hâli ve boş bırakırlardı. Bu sebeple yağma ayına Safer denmiştir. İşte bu hadis-i şerif ile Safer ayının uğursuz kabul edilmesi men olunmuştur. Çünkü Safer ayının diğer aylardan hiçbir farkı yoktur. Diğer aylar zamanın bir dilimi olduğu gibi Safer ayı da zamanın bir dilimidir. Bu batıl akide cahil halk arasında yaşamakta ve Safer ayında nikâh yapmanın uğursuzluk getireceğine inanılmaktadır. Bu batıl inancı yıkmak için İslâm âlimleri mücadele etmişler, hatta pek çok âlim özellikle bu ayda nikâh kıymışlardır.

Buharî’nin bir rivayetine göre, Hz. Âişe (R.Anha) validemiz, “Benim nikahım da, zifâfım da Safer ayında idi” buyurduklarına göre, Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz bu hurâfevi fikrin izalesine fiilen de çalışmıştır.  Bu bakımdan Safer ayında evlenilmez, yoksa devam etmez; Safer ayında doğan çocuklar uğursuz olur vb. inanışlar tamamen batıldır, hurafedir.

İmam Malik’e, hadis-i şerifte geçen: “La safere” sözünün manası soruldu da, “Cahiliye halkı Safer ayını helâl aylardan sayarlardı. Sonradan onu bir sene helâl, bir sene de haram saymaya başladılar. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de onların bu âdetini kaldırmak için: “= Böyle bir sene helâl, bir sene de haram sayılan bir Safer ayı yoktur” buyurdu, cevabını verdi.

İkinci tevile göre Safer karında yaşayan bir takım kurtlardır. Cahiliye devri itikatlarından biri de budur. Araplar karın boşluğunda yılana benzeyen bir hayvanın yaşadığına, insan acıktığı zaman o hayvanın heyecanlanıp, çok defa sahibini ısırıp öldürdüğüne inanırlardı. Hatta bunu uyuz hastalığından daha bulaşıcı sayarlardı. Bunun, insan veya havyan karnında bulunup, bulaşıcı bir hastalık olduğuna da inanırlardı.

Cahiliye devrinde bulaşıcı hastalıkların ilâhî bir tesire tâbi olmaksızın bizâtihi, yani kendi kendilerine sirayet edip geçtiklerine inanılırdı. Hâlbuki her şeyde hakiki müessir, ALLAH Teâlâ’nın iradesidir. Bu irade de hastalıkların geçmesinde bir takım sebepleri vasıta kılar. Bunlardan biri, hasta olan kimselerle temastır. Hadis-i şerifteki, “Fakat ey mümin! Sen cüzzâmlıdan, aslandan kaçar gibi kaç!” emri, hastalığın başkasına geçme sebeplerinden birini, en açık şekilde belirtmiştir.  Geniş bilgi için bak. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, 3/89-90

 Buhari, Tıb: 19, No: 5380, 5/2158

 Tecrid-i Sarih Tercemesi, 12/86

 Ebu Davud, Tıp: 24, No: 3914