Sabah ve ATVnin Çalık Grubu tarafından alınması ciddi bir tartışmayı, daha doğrusu tek taraflı bir saldırıyı gündeme getirdi. Saldırılarda iki husus ön plana çıkartılıyor. Bunlardan birisi Çalık Grubunun bir yabancı ortak bulması, diğeri ise iki devlet bankasından üç yılı ödemesiz kredi temin etmesi. Devlet bankalarından alınan kredi üzerinde duracak değilim. Çünkü, bu hususta bir yanlışlık varsa, sorumlular hesabını vermek durumundadırlar. Bu ülkede yapılan yanlış herkesin gözü üzerinde bir kişiye verilen kredilerde bir usulsüzlük varsa bu krediyi verenler kendilerini sorumluluktan kurtaramazlar. Ancak, Çalık grubunun  Katar Şeyhinin sahibi olduğu bir şirketi ortak olarak almaları ve bu Katar şirketinin ortak hissesine karşılık ödediği parayı da ekleyerek TMSFye yatırmaları ve böylece Sabah ve ATVnin Çalık Grubuna devrinin kesinleşmesini içlerine sindiremeyenleri anlamakta zorluk çekiyorum. Bu memlekette medya alanına ilk giren yabancı grup Katar Şeyhinin şirketi değildir. Bunu hatırlatmaya gerek yok. Kaldı ki, günlerden beri Sabah ve ATVnin yeni sahipleri aleyhine kampanya yürüten gazetelerin patronunun da yabancı ortakları olduğu unutuluyor. Söz gelimi yabancı medya grupları ile ortak yürüttüğü televizyonlar bulunmuyor mu

TGRTnin bir Amerikalı zengine satıldığını bilmeyen var mı

Medya alanını yabancıların ele geçirmesinin zararlarını tartışmak ayrı bir konu.. Hatta, medya alanına yabancıların girmesinin yanlışlığını da savunmak mümkün.

Ne var ki, Sabah ve ATVnin Çalık Grubuna satılmış olmasına karşı çıkarken küçük ortak  şeklinde bir yabancının da devreye girmiş olmasına karşı çıkanların derdi öyle anlaşılıyor ki, yabancı sermayeye karşı çıkmak değil. Dertleri yabancı sermayenin ülkesiyle ilgili. Eğer yabancı sermaye Amerika ya da ABden geliyorsa mesele yok. Ancak, bunların onaylamadıkları ülkelerden ve özellikle müslüman ülkelerden geliyorsa hazmetmeleri mümkün olmuyor. Lafa geldiğinde sermayenin milliyeti ve dini olmadığını tekrarlayanlar nedense sıra müslüman ülkelerden ülkemize yönelik bir sermaye akışı karşısında küplere biniyor, düne kadar söylediklerinin aksini rahatlıkla savunabiliyorlar. Çünkü gizleyemedikleri esas korku Türkiyenin şu ya da bu sebeple yüzünü İslâm dünyasına dönebileceği endişesidir. Bir diğer ifade ile İslamafobidir.

Belli bir medya grubunun adeta ortaklaşa yürüttüğü kampanyanın  bir diğer sebebi de sanki medyada tek sesliliğin giderek bozuluyor olmasıdır. Bunlar istiyorlar ki, sadece kendileri çalsınlar kendileri oynasınlar. Kamuoyunu oluşturmada tek merkez olarak devam etsinler. Farklı sesler çıkıp onların millete ezberlettiklerinin yanlış olduğunu söylemeye başlamasın.

Çalık Grubunun iki bankadan aldığı kredi ile Katardan bir ortağın devreye girmesi aslında pek de önemli değil. Çünkü, kendi patronları da geçmişte bazı özelleştirmelerin ihalesine girip satın aldığında cebinden birşey ödemeden aldığı krediyle çok önemli bir tesisin sahibi oldu. Elbette bir iş adamı özelleştirmeden bir fabrika ya da tesisi satın alırken, bulabiliyorsa bankalardan kredi alabilir. Ancak, kendi patronları istediği zaman bankalardan kredi alıp özelleştirmeden pay sahibi olabilirken, bunun ötesinde medya dahil hemen her sektörde kendi patronları yabancılarla birlikte iş yapabilirken sesleri çıkmayanların bugün Çalık Grubu bankalardan kredi aldı ve yabancı ortak buldu diye yerin dibine batırmaya çalışmalarının kendi fikirleri mi yoksa patronlarına sözcülük mü yaptıkları hususunda insanı tereddüde düşürüyor. Bu kampanyayı ne ya da kim adına yürütüyor olurlarsa olsunlar medyada  kendin çal kendin dinle dönemi isteseler de istemeseler de sona erecektir. Bundan kurtuluş yoktur. Kendilerini buna alıştırsalar iyi olur.