Bir ülkenin gelişmişlik göstergesi, kişi başına düşen
milli gelir olarak lanse edilse de, aslında bu hesaplamanın mantığındaki esas
derinlikte gizli olan gelir adaleti nden başka bir şey değildir. Kişi başına
düşen milli geliri artırdık 5 bin dolardan 10 bin dolara çıkardık Bu söylem,
global nitelikte yüce devletlülerimizin övünebilecekleri bir rakamsal grafiği
yansıtabilir. Ama esas olan şey, milli gelirden her insanın aynı payı alıp
almadığının sorgulanmasıdır. Mesela, geçtiğimiz günlerde, Türkiye nin en zengin
ailelerinden Ali Koç, Tabi ki bu gidişat da berberinde sosyal sorunlar ve
ciddi gerginlik getiriyor. Bunun her geçen gün arttığına şahit oluyoruz. Ben
şahsen 6 ve 8 yaşında iki çocuk sahibi bir baba olarak çocuklarımızın
geleceğinden, bu gidişata baktığımız zaman, endişe duymamak mümkün değil diye
düşünüyorum gibi bir konuşma yapmıştı. Ali Koç, 10 bin dolar diye övünüp
şişinilen milli gelirden ailesiyle birlikte yüzlerce kat daha fazla pay alan
birisi Ben çocuklarım için endişe duyuyorum derken, aslında çok önemli bir
toplumsal ve sosyal adaletsizliğe işaret etmeye çalışıyor ve demek istiyor ki
Ben zengin olabilirim. Ama toplumun taa derinlerinde, aç, açık, susuz, bir tas
çorba bile bulamayan ya da asgari ücret sınırında yaşamaya çalışan milyonlarca
insan var. Gelir adaletsizliği giderek derinleştikçe, benim zengin olarak
yaşamamın da hiçbir manası yok. Çünkü bir sosyal patlama, benim de refahımı,
huzurumu kaçırmaya yeter de artar bile. Duble yol yapabilirsiniz Kaldırım
yapabilirsiniz Köprü veya havalimanı da yapabilirsiniz Bunlar elbette
gereklidir, yapılmalıdır. Ama Ali Koç un işaret ettiği sosyal dramı, trajediyi,
toplumsal ve sosyal adaletsizliği ortadan kaldırmak için insanlara iş ve aş
üretecek çalışmalar yapmalısınız. Kamuya, 5 bin memur almak, ihtiyaç doğduğunda
30 bin öğretmen atamak, karayollarındaki taşeronları kadroya geçirmek çözüm
değildir. Türkiye nin her yerini üretimden gelen gücünü kullanacak insanların
işlerinden, ekmeklerinden endişe duymadan çalışabilecekleri fabrikalar, iş
sahaları, limanlar, orta ve ağır sanayi niteliğindeki iş imkânlarıyla
donatmalısınız.
Türkiye ekonomisi son 4 yıldır patinaj yapıyor
Büyüyemiyoruz Dışarıdaki gelişmeler bizi vuruyor diye bahaneler üretiliyor.
Peki, Türkiye nin en büyük markalarının bile Çin de üretim yapıp, iç pazara
sürdükleri marka çöplüklerine ne diyeceksiniz Teknolojik nitelikte ne
üretiyoruz Katma değeri yüksek hangi ürünleri üretebiliyoruz Yüce
devletlülerimizin bile ellerinde taşıdıkları cep telefonlarının, kullandıkları
laptoplarının, bilgisayarlarının markası nedir Lütfen birbirimizi
kandırmayalım 500 milyar dolar ihracat hedefi diye kamuoyunun avutulduğu
rakamlara ulaşabilmemiz için bizim teknolojik ve katma değerli ürünler ortaya
koyma bağlamında kırk fırın ekmek yememiz gerekiyor. Patinaj yapıyoruz, çünkü
sınıra geldik Deniz bitti, kara göründü Sürekli tüketiyoruz Üstelik krediyle
tüketiyoruz Kredi kartıyla, ihtiyaç kredileriyle, Mortgage lerle tüketiyoruz.
Kredi çektikçe, borçlandıkça, geleceğimizi ipotek altına aldıkça, büyümeye
yansıyan bu rakamlar, birilerini iktidar sarhoşu yapıyor. Mesele, kredi
kartlarının ve kredilerin borç faizlerini silmek değil, krediye ve faiz
belasına bulaştırmadan, insanlara tüketim kültürünü aşılayabilecek bir
medeniyet tasavvurunu sunabilmek. Borcu silinen, iki gün sonra yeniden borç
yapmayacak mı Türkiye, 7 Haziran seçimlerinde gerçekten çok önemli bir yol
ayrımına ulaşacak. Ya üretmeden, sadece göz boyama ve cilalanmaya müsait
işleri medya aracılığıyla pazarlayanlara gerekli ders verilecek, ya da Ali
Koç u bile korkutan bu sosyal adaletsizlik, savurganlık, israf, nutuk ve
belagat ekonomisi başımıza çorap örmeye devam edecek.
Size gösterilene değil, perdenin arkasındaki asıl
gerçeklere bakın ve karar verin.