Bugün Türkiye-NATO ilişkilerinin geleceğini yazacaktık. Yazacağız da... Ama bu yazıyı kaleme almadan önce Asya-Pasifik’e doğru uzanmak bir farz olmuş vaziyette. Özellikle de, bundan yaklaşık bir hafta kadar önce ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin Asya turu bağlamında ilk adres olarak ön plana çıkan Çin ziyaretinde verilen mesajlara bir bakmak gerekiyor.

Öncelikle, ziyaretin zamanlaması çok önemli. Güney Çin Denizi’nde krizin tırmanmaya başladığı bir dönemde gerçekleşen ziyaret, her iki aktörün dişlerini göstermeye başladığı bir döneme denk gelmesi itibarıyla önemli.

En azından Çin ejderhası artık dişini göstermeye başlamış durumda ve önü alınamadığı takdirde tüm dünyayı yakabilecek ateşi salabileceği mesajını artık “çekinmeden” verebiliyor ki, bu gelişme düne kadar Çin’in “soğukkanlılık”/”temkinlilik” politikasının sona erdiğiyle eşdeğer.

Çin, yeni bir paylaşım istiyor!

Yakın çevresini daha önceleri iktisadi-ticari işbirlikleri ve entegrasyon hareketleriyle kontrol altına almaya çalışan Çin, buraya yönelik bölge dışı müdahalelere sıcak bakmadığı mesajını vermekten artık çekinmiyor. Ne de olsa askeri kapasitesi-yeteneği bunu fazlasıyla gerçekleştirebilecek güçte.

Dolayısıyla, uyandı-uyanıyor denilen dev, bizzat Batı’nın katkılarıyla uyanmış vaziyette ve ona meydan okuyor.

19. yüzyılın sonlarına doğru dünya siyasetinde sahne almaya başlayan Almanya ve İtalya gibi, Çin de geç kaldığı sömürge yarışında ben de varım diyor ve yeni bir paylaşım istiyor. Bu paylaşımı da ABD’nin istediği şekilde değil, kendi çizdiği sınırlar çerçevesinde gerçekleştirmek istiyor.  Bu kapsamda izlediği strateji oldukça akıllıca. Önce dünyayı “çok kutupluluk” adı altında bölmek, böylece Amerikan gücüne/hegemonyasına meydan okumada kendisine müttefikler oluşturmak, akabinde ise bu ortaklar ile ABD’yi zayıflatmak. Sonrasında ise hepsinin arasından sıyrılarak tek güç olmak.

Doksanlı yılların ikinci yarısından itibaren izlediği bu strateji, bugün Çin’i bu noktaya taşımış vaziyette. ABD ile ötekiler arasındaki güç mücadelesini/savaşını dünyanın her bir yerinde destekleyen Çin’in bu konudaki en büyük müttefiki ise hiç kuşkusuz Rusya. Bu strateji ile hem Rusya’yı kendisine daha bağımlı hale getiriyor hem de Rusya üzerinden ulaşamadığı bölgelere el atmaya çalışıyor. ŞİÖ coğrafyası ve BRICS hamleleri bu bağlamda oldukça başarılı iki örnek olarak karşımıza çıkıyorlar.

Çin, bu stratejisiyle aynı zamanda hem müttefiki konumunda olan Rusya’yı hem de ABD/Batı’yı zayıflatıyor. Hedef, bu mücadelenin sonunda ikisinin arasından sıyrılıp, tek güç olmak.

Çin’den ABD’ye: “Dünyayı bırak, önce Pasifik’i paylaşalım!” ABD bu oyunun farkında. Nitekim buna yönelik ön alıcı hamleleri Obama’nın başkan olduğu ilk günlerden bu yana ısrarla gündeme getiriyor ve Çin’e teklif üstüne teklif götürüyor. Kerry’nin bu son ziyaretinde de bu tekliflere yönelik ince hatırlatmalar var. Hatırlanacağı üzere, Obama Çin Devlet Başkanı ile yaptığı görüşmede dünyayı birlikte yönetelim teklifinde bulunmuştu. Bir önceki teklifi ise Rusya’yı balkanlaştırmak şeklinde idi. Bunun öz Türkçesi, “gel Rusya’yı kardeş kardeş paylaşalım” demekle eş değerdi.

Peki, Çin birbirini tamamlayıcı bu iki teklife nasıl bir cevap verdi 2009’un başında gündeme getirilen Rusya’yı balkanlaştırma teklifini elinin tersiyle itti ve bunu Rusya ile ilişkilerinde önemli bir koz olarak kullandı. Nitekim şu an Rusya ile birlikte Karadeniz-Akdeniz hattında ortak askeri tatbikatlar gerçekleştiriyor ve Rus gazını çok daha düşük bir fiyata satın alıyor. Orta Asya’da ise düne göre daha rahat hamleler gerçekleştirebiliyor.

Obama’nın Çin ziyaretinde iki ülke arasında “yeni tür bir ilişki kurma” konusunda gündeme getirdiği öneriye “tamam” diyen Çin, “o zaman gerçek bir ortak gibi davranalım” diyor ve “Pasifik Okyanusu Çin ve ABD’yi tatmin edecek kadar büyük” mesajıyla önce ortaklığa buradan başlayalım diyor. ABD açısından tam bir “buyurun cenaze namazına” durumu... Türkiye açısından ise, yüzyılda bir ayağına gelebilecek büyük bir fırsat. Eğer değerlendirilebilirse...