AKP liler, yönlerini şaşırmış, Doğu daki ışık ve aydınlığı görmüyor, Batı dünyasının karanlıklarında kurtuluş arıyorlar. Mesela, AKP lilerin karasevdalısı oldukları Avrupa bambaşka bir âlem. Her şeyden önce, adamların mahkemelerinin ismi bile sakat: AİHM/ [Avrupa] İnsan Hakları Mahkemesi!

Bu ne demek Dünyada sadece [Avrupa] için yani [Avrupalılar] için insan hakları var! Dünyanın diğer yerlerindeki insanların hakları yok! Deveye, boynun neden eğri diye sormuşlar. Deve de, nerem doğru ki diye cevap vermiş. Aynen deve misali, Avrupa nın yani asırlardır dünyayı sömüren emperyalist Avrupa ülkelerinin neresi doğru ki, mahkemeleri doğru olsun.

Hadi, birleri kırk yıldır, işte bu zalim AB nin peşinde kuyruk olma hevesinde! Peki, daha dün birlikte olduğumuz bizimkilere ne oluyor da, daha önce defalarca pespayeliğini ortaya koyduğumuz zalim AB kapılarında ne arıyorlar !. Tarihteki Osmanlı adaleti veya kırk yıllık Adil Düzen Çalışmaları neyinize yetmedi Demek ki, Millî Görüş ve Adil Düzen gömleği çıkarılınca böyle oluyormuş

*

Prof. Dr. Mümtazer Türköne, 8 Aralık tarihli "Irak seçimleri ve Osmanlı barışı" isimli yorumunun son bölümünde, meseleye "Adil Düzen" açısından bakıldığında, -dikkate alınası ve yapılası- ilginç ve önemli şeyler söylüyor:

"Osmanlı idaresinden manda yönetimlerine, oradan bağımsızlığa ve yaşanan tecrübelerden bugüne Ortadoğu halkları yaşayabilecekleri tarihleri tükettiler. Filistin sorunu 1967 de Arap dünyasını ağır bir hezimete uğratarak, her şeyin sorgulanmasına sebep oldu. Irak ın ABD tarafından işgali, büyük umutlarla yaşanan kısa tarihi, tekrar başladığı yere geri döndürdü. Bu başlangıç noktası, aynı zamanda bizimle Ortadoğu halklarının yollarının ayrıldığı yıllara, I. Dünya Savaşı sonrasına geri dönüşü ifade ediyor. Arap milliyetçiliği, Arap toplumlarını Osmanlı dan kurtulmak adına Batılıların himayesine verdi. Batı ise, teslim aldığı bu coğrafyayı küçük parçalara ayırıp, düşmanlıklar oluşturarak aradaki çatlaklara yerleşmeyi denedi. Osmanlı nın otoritesi, barışı ve huzuru temin etmekteki becerisine dayanıyordu. Batılılar ise, halklar arasındaki düşmanlıkları kışkırtarak zayıf ve kolay boyun eğen yerel iktidarlar oluşturmayı tercih ettiler. Fransız manda yönetiminde altı parçaya bölünen Suriye, hâlâ o dönemde oluşturulmuş dengelerle yaşıyor. Emperyalist güçlerin bölge politikası hiç değişmediği için aynı tarih ABD işgali ile kendini tekrarlıyor... Irak tan en az üç devlet çıkartmak Amerika nın kısa vadede işine gelir; uzun vadeyi hesaplayanlar ise çok farklı bir gelecek görecektir.

*

Osmanlı adaleti ve demokrasi

Bölgede dört asır süren Osmanlı hakimiyetinin sona erişinin üzerinden, henüz bir tam yüzyıl bile geçmedi. Ancak aradaki dönemde bölge halkları, hemen her türlü alternatifin denendiği ve tüketildiği bir tarihi yaşadı. Kevâkîbî nin iddialı Arap milliyetçiliğinden geriye, 1967 rezaleti, Arap dünyasına ihanet eden bir Mısır ve bütün projeleri ile birlikte iflas eden Baas partileri kaldı. Osmanlı ya başkaldıran Araplar, emperyalizmin bütün farklı yüzleri ile tanıştı. Osmanlı himayesini ve barışını kaybetmenin bedelini çok ağır ödediler; daha sonraki nesillere de ödetecekler. Bugün Iraklılar için ABD Hollywood filmlerinden ziyade işkencehaneleri ile tanınan işgalci bir güç olarak görüldüğü gibi, Osmanlı geçmişi Baas ideolojisinin çarpıttığı sahtelikten uzak, sıcak bir geçmiş olarak hatırlanıyor. Bizler de "Araplar bize ihanet ettiler; Mekke Emiri Şerif Hüseyin İngiliz altınları ile bizi arkamızdan bıçakladı " türü önyargıları, işgal altındaki insanlara üzülmekle meşgulüz. Öbür yandan Ortadoğu da olmayan, bulunduğu coğrafyaya müdahale etmeyen bir Türkiye her adımında tehlikelerle karşı karşıya. Emperyalistlerin çizdiği haritalara göre varlıklarını sürdüren parçalı Ortadoğu nun, bir düzenleyici ve uzlaştırıcı güç olmadan yaşayabilmesi, huzur bulması ve çevreye de huzur vermesi imkansız. Doğrudan yerli halkların rızasına dayanan, meşruiyetini adil ve barışçı hegemonyasından alan bir güce ihtiyaç var.

Türkiye nin Osmanlı dan tevarüs edeceği emperyal bir vizyonla bölgeyi derleyip toparlayan, tanzim eden, anlaşmazlıkları çözen ve barışı kurup yaşatan bir güç olarak yerini alması gerekiyor. Çözülemeyen problemler Osmanlı coğrafyasına özgü problemler olarak beliriyor. Yaşanan tarih, Osmanlı dan boşalan yeri ne bölge ülkelerinin ne de dışardan gelen işgalci güçlerin dolduramadığını gösteriyor. Ne ABD nin ne de bölge halklarının, özellikle barış ve huzur arayanların bulabileceği kalıcı bir çözüm yok. Aşikar ki, bölgenin tanzim eden ve uzlaştıran bir güce ihtiyacı var. Türkiye den başka bir güç, sağımızda solumuzda görünmüyor. Kuralları biz koyacağız, adaleti biz dağıtacağız, dengeleri biz kuracağız. Bölge ülkelerinin terör batağında, kurda kuşa yem olmalarını engelleyecek, onurlu ve huzurlu bir gelecek için başka alternatif yok. Türkiye ye düşen, tarihin önüne koyduğu ve kaçamayacağı bu sorumluluğu üstlenmek. İçerideki sorunları aşmanın ve bir bölge gücü haline gelmenin yolu da bundan ibaret. Türkiye büyük ülke gibi davranmaya mahkum."

(Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mümtaz er Türköne, Zaman, 08.12.2005)