Her giden dost, bir parçamı alıp götürüyor. Geriye doğru bakınca ölümlerle hatıraların yan yana olduğunu görüyorum. Ölümler ölümlerle taze... Geride, yaşanmışlıkların verdiği derin kederler kalıyor. Vefat eden arkadaşlarımı düşününce dehrin bir kesitindeki çizgiler kalbin kıyısında toplanıyor. Ölümlerle hayatlar daima yan yana. Her an bir kopuş gerçekleşecek sanki. Ölüm hep yanı başımda bütün canlılığıyla ‘hayat buluyor’. İşte bu hayatlardan çocukluğumdan beri var olan sonsuzluklardan bir deveran. Her insan hayata pamuk ipliğiyle bağlı; ölüm nerede ne zaman kaç yaşında gerçekleşecek bilemeyiz... İnsan bu bilinmezliğin eseri olarak varlığını devam ettirirken sonucu da sürekli merak ediyor. Hepimiz ölümün birer alacaklısıyız… Çocukluğumdan beri kaç arkadaşım ölümlerde birikti, hepsinden tek tek bende kalanlar canlılığını koruyor…

Bir yaz günü; mezarlığın yanındaki evin arkasındaki yolda. Beş altı yaşlarındayım. Dört beş arkadaşımla oyun oynuyoruz. Fatih birden göğsünü tutarak yere yığıldı; hepimiz bağrışmaya başladık. Annesi geldiğinde hepimiz bir ağızdan biz bir şey yapmadık diye ağlaştık. Annesi tamam yavrularım tamam diyerek Fatih’i kucağına aldı götürdü. Fatih, sevdiğim çocukluk arkadaşlarımdan biriydi. Kalbi delik denirdi Fatih için. O zaman bunun ne anlama geldiğini bilmesek de her an ölecekmiş hissi vardı biz çocuklarda. Bir araba bulundu hemen şehre götürüldü. Aynı gün akşam üstü rahmetli annem ve oradaki diğer kadınların ağladığını görmüştüm; ne olduğunu anlatmasalar da kötü bir şey olduğu belliydi. Sonra annem benim elimden tuttu eve gittik, evde yarın Fatih’le yine oyun oynayacağımızı söyledim. O gün bir şey demeyen annem sonraki gün Fatih gelmiş midir diye sorunca o uzaklara gitmiş bugün gelmez demişti. Üçüncü gün sorunca artık Fatih’in bir daha gelmeyeceğini söylemişti; ben ısrarla sorunca ağlamaya başlamış ve ben de ölüm kelimesi kullanılmadan öldüğünü anlayarak sessizce eşlik etmiştim. İlk vefat eden arkadaşımdı Fatih. Nasıl da güzel oyunlar oynamıştık. Bu nedenle hem Fatih ismini hem de ismi Fatih olanları hep severim. Hayatımda tanıdığım Fatih’lerde hep o Fatih’i gördüm; ama gerçek ama hayal…

Lise zamanlarımızda öğrenci evinde kalırken hep mutfak tüpünü tüpçü Mesut’un dükkânından değiştirirdik. Tüpçü Mesut, bize para sormazdı, ne zaman paramız olursa o zaman öderdik tüp parasını. İdris, tüpçü Mesut’un kardeşiydi ve benim sevdiğim arkadaşlarımdan biriydi. Bir yaz günü, İdris ölmüş dediler, nasıl olur daha dün görüşmüştük demiştim. İdris’in de doğuştan kalbi delikti, pil takılıydı galiba. Yirmili yaşlarımızdaydık. İdris’le Andırın Garajı’nda ne güzel şakalaşır sohbet ederdik. Okul çıkışlarından sonra mutlaka uğradığım garaj, hayatımın yirmili yaşlarına kadar en önemli mekânlarından biriydi; nasıl da hüzünlü güzel günler yaşamıştık orada…

Ömer yazları Kadirli’den gelirdi dedesinin evine, dedesi davarıyla ailecek yaylada olduğu için çoğunlukla bizim evde kalırdı. Aslında kalacak amcası vardı ama benim için bizim evde kalırdı. Ömer’le yazları şu havuz senin bu dere benim yüzmeye giderdik. Büyük ablamın kaynının oğluydu ama biz daha önceden arkadaştık Ömer’le. O beni çok severdi ben de onu. Yirmili yaşlarında, nişanlıydı, çalıştığı inşattan düşerek vefat etmiş, çok üzülmüştüm o zaman. Ömer ismini ve tanıdığım Ömer’leri sevmemin bir nedeni de bu rahmetli dostumdur.  

Çocukluk ve gençlik arkadaşlarımdan iki İsmail, sanırım üç yıl arayla vefat etti. İlk vefat eden İsmail, eşimin teyzesinin oğlu, benim çocukluk ve gençlik arkadaşlarımdan. Otuzlu yaşların sonundaydı. Bel fıtığı için iğne yapılmış hastanede, doktor bir saat bir şey yememesi gerekli olduğunu söylememiş, bir saat içinde yemek yiyince şiddetli ağrılarla acil bir şekilde hastaneye yetiştirilmiş ama hastaneden cenazesi çıkmış. İsmail’le çok anımız vardı. Diğer İsmail de, fabrikaya giderken servisten inmiş yolun karşısına geçerken hızla gelen bir otomobil çarpmış ve hastanede vefat etmiş. Çocukluk ve gençlik arkadaşımdı. Yazları memlekete gidince hep görüşürdük ikisiyle de.

İlkokul ve ortaokuldan sınıf arkadaşım, çocukluk ve gençlik arkadaşım Durdu Mehmet, bir yıl önce vefat etti. Evinde durup dururken aniden vefat etmiş. Çocukken bizim eve yanıma gelirdi, okul tatil olduğu günlerde akşama kadar oyun oynardık. Birlikte ilkokula ve ortaokula gittik. Lise yıllarımızda okullar farklıydı ama öğrenci evlerinde görüşürdük. Çok anımız var Durdu Mehmet’le. Futbol oynamayı çok severdik, birlikte futbol oynardık, misket ve çelik oynardık. Gençlik yıllarımızda neredeyse siyasi parti kuracaktık bir ara. Ölüm tek tek aldı hatıralardan. Çok üzüldüm hepsine. (Bu arkadaşlarım ‘yazmayan’ dostlarımdır, daha var.)

“Ölümler / ölümlere ulanmakta ustadır” (İsmet Özel).