Dün, 10 Aralık 2025, Pazartesi idi…

10 Aralık gününün bir özelliği var; Dünya İnsan Hakları Günü!

* Peki, ama bu Dünya İnsan Hakları Günü sadece belli ülkeler için mi geçerli?

* Peki, ama bu Dünya İnsan Hakları Günü sadece belli coğrafya için mi?

* Peki, ama bu Dünya İnsan Hakları Günü sadece belli insanlar için mi geçerli?

* Peki, ama bu Dünya İnsan Hakları Günü sadece belli ırklar için mi geçerli?

* Peki, ama bu Dünya İnsan Hakları Günü sadece tahrif edilmiş dinlere mensup olanlar için mi geçerli?

Neden bu soruları sorduk?

Zira, an itibariyle;

* Kan ve gözyaşı içinde olan çoğunlukla Müslüman ülkeler!

* Mağduriyet içinde olanlar çoğunlukla Müslüman ülkeler!

* Zulüm içinde olan çoğunlukla Müslüman ülkeler!

İyi de bu Dünya İnsan Hakları Günü Müslüman ülkelere hiç uğramıyor mu?

“İNSAN ONURUNU KORUMAYAN DEVLET NE HUZUR SAĞLAYABİLİR NE DE REFAH”

İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu da 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü dolayısıyla hem dünyada hem Türkiye’de yaşanan ağır insan hakları ihlallerine dikkat çekti.

Yeneroğlu açıklamasında, “İnsanlığın bugün karşı karşıya kaldığı krizler, insan haklarının tarihte hiç olmadığı kadar savunulmaya muhtaç olduğunu göstermektedir. İnsan hakları mücadelesi ve ötekinin hakkını savunmak siyasi bir tercih değil, insan olmanın gereğidir” dedi.

10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin kabulünün insanlık tarihinin en büyük yüzleşmelerinden biri olduğunu hatırlatan Yeneroğlu, aradan geçen 77 yıla rağmen dünyanın ağır bir vicdani buhran yaşadığını belirtti. İkinci Dünya Savaşı’nın ardından, bir daha aynı vahşetlerin yaşanmaması için oluşturulan uluslararası düzenin bugün derin bir krizden geçtiğini vurgulayan Yeneroğlu, dünyanın pek çok noktasında insan hayatının değersizleştirildiği bir dönemin yaşandığını kaydetti.

‘GAZZE’DEN SUDAN’A, MYANMAR’DAN UYGURLARA KADAR BİRÇOK BÖLGEDE İNSANLIĞIN SINANDIĞI KARANLIK BİR DÖNEMDEYİZ’

Gazze’de aylarca süren ağır bombardımanlar sonucu yüz bine yakın insanın hayatını kaybettiğini, yüz binlercesinin yaralandığını ve hayatlarının geri dönülmez biçimde parçalandığını hatırlatan Yeneroğlu, “İnsanlığın ‘bir daha asla’ diyerek kurduğu uluslararası düzenin gözleri önünde bir halk yok edildi. Sudan’da 2023’ten bu yana devam eden iç savaşın ise kitlesel tecavüzler, etnik saldırılar, açlık ve salgın hastalıklarla birleşerek tam anlamıyla bir insanlık felaketine dönüştüğü. Myanmar’da Arakanlı Müslümanların ve Çin’de Uygur Türklerinin maruz kaldığı baskı, asimilasyon ve toplama kamplarının ise uluslararası sistemin adalet sağlama kapasitesinin ne kadar kısır olduğunun göstergesidir.” dedi.

‘ULUSLARARASI KURUMLAR ETKİSİZ’

Bu ağır tablo karşısında uluslararası kurumların etkisizliğine de değinen Yeneroğlu, “Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği gibi yapıların, İsrail örneğinde vahşeti meşrulaştıran ya da diğer krizlerde sessiz kalarak etkisizleşen bir görüntü vermesi, uluslararası düzenin temelini oluşturan insan hakları fikrine büyük zarar vermektedir. ABD ve Avrupa’da Filistin yanlısı gösterilerin yasaklanması, gazetecilerin ve insan hakları savunucularının hedef alınması gibi pratiklerin de bu küresel gerilemenin bir parçasıdır.

Ancak tüm bu karanlık tabloya rağmen insan hakları mücadelesi terk edilemez. Zira bu sorumluluk yalnızca büyük devletlerin değil, kendi ülkesinde hukuk düzenini ve insan onurunu korumakla mükellef olan bizlerin de omuzlarındadır.” değerlendirmesinde bulundu.

‘TÜRKİYE’DE İNSAN HAKLARI DÜZENİ FELÇ OLMUŞTUR’

Yeneroğlu Türkiye’ye ilişkin değerlendirmesinde ise, “Ülkemiz uzun yıllardır insan hakları konusunda ciddi sorunlar yaşamış olsa da bugün gelinen nokta tarihteki en ağır dönemlerden biridir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmaması, yargı bağımsızlığının fiilen ortadan kalkması ve hukukun siyasal amaçlarla araçsallaştırılması Türkiye’de insan hakları düzenini felç etmiştir.

Fikir ve basın özgürlüğüne yönelik baskılar, protesto hakkına yönelik sert müdahaleler, KHK dramı ve cezaevlerinden yükselen adil yargılanma talepleri ülke gündeminin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir.” dedi.

Yeneroğlu, “AİHM’de Türkiye aleyhine 21.500’den fazla başvuru bulunuyor, Türkiye açık ara en çok şikâyet edilen ülkedir. Anayasa Mahkemesi’ne son 13 yılda yapılan 686 bin bireysel başvuru ise derece mahkemelerinin hukuka uygun karar vermediğinin en somut göstergesidir. Benzer nüfusa sahip Almanya’da bu sayının Türkiye’nin onda birinin bile altında olması, Türkiye’de yargı sistemindeki yapısal krizin kanıtıdır.” dedi.

Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 159. sırada yer alan Türkiye’nin, Avrupa’da en fazla gazetecinin tutuklu bulunduğu ülkeler arasında olduğunu; Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde ise 143 ülke arasında 118. sıraya gerileyerek birçok Afrika ve Latin Amerika ülkesinin dahi gerisine düştüğünü hatırlattı. Bu verilerin, Türkiye’de hukuk devletinin temel sütunlarının sistematik biçimde aşındırıldığını gösterdiğini ifade etti.

Kaynak: Haber Merkezi