“(Öyle) Adamlar ki, ne ticaret, ne alış-veriş onları Allah›ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekâtı vermekten tutkuya kaptırıp alıkoymaz” (Nur, 24/37) bilinciyle yola çıkan mücahitleri, dünyevileştiren etkenlerin başında, dava adına yapılan mücadelenin, çekilen çilenin, verilen emeğin karşılığını daha dünyadayken elde etme isteği ve hırsı gelir. Bu hırs zamanla mücahitleri Allah’ı zikretmekten alıkoyan bir alış-veriş ve ticaret döngüsüne evrilir. Artık geçmişte yapılan salih amelleri ahirete bırakmadan dünyadayken dolar ve euro, çek ve senet olarak tahsil etme vakti ve eski bir mücahit olarak tüm dünya nimetlerinden faydalanma zamanı gelmiştir. “Çok çileler çektik”, “bizde bu yollardan geçtik”, “herkes cebini doldurdu sıra bizde” gibi şeytani lakırtılar, müteahhitleşen, muhafazakârlaşan, dünyevileşen eski mücahidin başlıca söylemleri haline gelmiştir.

Mücahidi dünyevileştiren etkenlerden birisi de davanın kendisine sunduğu imkânları, kazandırdığı itibarı kullanarak şahsi kazanç sağlama isteğidir. Efendimiz (s.a.s.) Ezd kabîlesinden bir adamı zekât vergilerini toplamakla görevlendirdi. Bu adam, daha sonra, bazı mallarla gelerek Efendimiz’e (s.a.s) şöyle dedi: Şunlar size ait bunlar da bana hediye olarak verildi. Efendimiz (s.a.s.) ayağa kalktı, minbere çıkarak şöyle buyurdu: “Kendisine görev verdiğimiz bir zekât memuru ne cesaretle; şunlar sizin, şunlar da bana hediye verildi, diyebiliyor. O, ana-babasının evinde otursaydı, kendisine hediye verilir miydi? Allah’a yemin ederim ki sizden hiç biriniz kıyamet gününde; sırtında, böğüren bir deve, bağıran bir sığır, meleyen bir koyunla gelmesin.” (Buhârî) Efendimiz’in (s.a.s) bu nebevi uyarısında da görüldüğü gibi mücahidi dünyevileşme riskiyle karşı karşıya bırakacak en büyük tehlikelerden birisi de, mücahidin zaman içerisinde kendisine sunulan imkânların, açılan itibar kredilerinin, gösterilen hürmetin, verilen hediyelerin davasından ve temsil ettiği makamdan kaynaklandığını unutarak şahsından kaynaklandığı yanılgısına düşmesi ve bunu dünyalık imkânlara çevirmek istemesidir.

Mensubu olduğu davası vesilesiyle tanıştığı insanları, girip çıktığı ortamları, zamanla oluşturduğu itibarını kullanarak torpil, iş takibi ve aracılık yaparak dünya malı toplamak, başkalarına haksız işlerinde aracılık yaparak itibar toplamak, bağlantılarını kullanarak komisyonculuk yapmak mücahidi dünyevileştiren etkenlerdendir. Efendimiz (s.a.s)  buyuruyor ki:  “Kim bir din kardeşine şefaatçi (aracı) olur ve bu şefaatine karşı ücret alırsa faiz kapılarından büyük bir kapıya gelmiş olur.” (Ebu Davud)

Mücahidi dünyevileştiren en önemli etkenlerden birisi de hak etmediği bir şekilde ümmetin malını yemeye alışması, midesini ümmetin malıyla doldurmaya elverişli hale gelmesidir. Hayber seferi dönüşü Hz. Peygamber’in (s.a.s) hizmetindeki bir sahabi öldü. Sahabeler, şehitliği mübarek olsun! dediler. Bunu duyan Efendimiz şöyle buyurdu: “Asla şehit olamadı. Allah’a yemin ederim ki, Hayber günü ganimetlerden ayırıp zimmetine geçirdiği kamu malına ait gömlek, ateşten bir çarşaf gibi onu sarmaktadır. Cenaze namazını da siz kılın.” buyurdu. Bunu duyan sahabiler feryat etmeye başladılar (Zehebi). Komutanın Peygamber, askerlerin sahabe, düşmanın Yahudi olduğu bir savaşta bile ölse ümmetin malına el uzatanların şehit sayılmayacağını unutan, ümmetin, vakfın, derneğin, teşkilatın malları, imkânları konusunda gerekli hassasiyeti göstermeyen her mücahid, dünyevileşme ve cehenneme sürüklenme riskiyle karşı karşıyadır.