Bismillahirrahmanirrahim

Âlemlerin Rabbi, Rahman ve Rahim, hesap gününün hâkimi,

kullarına İslam ı bir nizam olarak gönderen Allah (c.c) a hamd ederim. Salât ve

selâm, peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) ya, âline ve sahabelerine,

O na uyanlara, O nun yolundan giden müminlere olsun.

Bir kez daha belirtelim ki Hz. Adem (a.s) dan günümüze

yeryüzünde insanlar, tek hak yol İslam ile hükümsüz, dayanaksız batıl arasında

gelgitler yaşamıştır. İslam a bağlananlar ile batıla saplananlar arasında ciddi

mücadeleler olmuştur. Yaratılmış insana, emretme ve yasaklama yetkisi, yaratan,

yaşatan, yöneten Allah a aittir. Bu yetkiyi O nun dışında hiçbir kimse kullanma

hakkına sahip değildir. Düzenine karşı düzen, dinine karşı din kuranlar,

mülkünde O na baş kaldırıp ilahlık iddiasında bulunanlar, Allah ile savaş

halinde olan zalimler ve gafillerdir. Bu yola sapan topluluk ve önderlerini her

zaman Allah helak etmiştir. Kur an, azgınlıkları sebebiyle helak olmuş toplum

ve önderlerinin feci akıbetlerini aktarmaktadır. Ki bizler bunlardan ibret

alalım ve İslam dan ayrılmayalım. Ali İmran 137: Sizden önce nice (milletler

hakkında) ilahi kanunlar gelip geçmiştir. Onun için, yeryüzünde gezin dolaşın

da (Allah ın ayetlerini) yalan sayanların akıbeti ne olmuş, görün!

Mısır Hak-Batıl mücadelelerinin yoğun olarak yaşandığı

yerlerden birisidir. Burada cereyan eden Hak-Batıl mücadelelerinden birisi de

Musa(a.s) ile Firavunun mücadelesidir. Yusuf (a.s) ile birlikte İsrailoğulları

Mısır a yerleştiler. Yusuf (a.s) döneminde hüküm süren firavun Reyyan b. Velid,

Yusuf (a.s) tarafından Allah a imana davet edilmiş ve o iman ettirmişti.

İsrailoğulları O nun zamanında Mısır da rahat bir hayat sürdüler. Reyyan ın

ölümünden sonra firavun olan Kabus b. Mus ab, iman etmemiş, kâfir ve zorba

birisi olmuştur. Asiye ile evli idi. Onun ölümünden sonra yerine kardeşi Velid

b. Mus ab geçti ve kardeşinin eşi hayırlı kadınlardan Asiye ile de evlendi.

Velid b. Mus ab kardeşi Kabus dan daha zorba, daha kâfir, daha azgındı. Mısır

Firavunları arasında, ondan daha uzun ömürlüsü, daha kabası, katı kalplisi,

İsrail oğullarına, ondan daha kötü ve ağır işkence yapanı, gö¬rülmemişti.

Firavun Velid; İsrail oğullarını, köle ve hizmetçi olarak

çalıştırırdı. Onları, sınıflara ayırıp bir sınıfını, yapı işlerinde, bir

sınıfını, çift sürme ve ekin ekme işlerinde, bir sınıfını da, pislik temizleme

işlerinde kullanırdı. Onlardan sanatı olmayanları, cizye ve vergi ile mükellef

kı¬lar, işkencenin en ağırını yapardı.

Firavun, kavmini elli yıl, putlara tapmağa davet edip

kendisine muha¬lefet edilmediğini, emrinin, yerine getirildiğini görünce,

onları, bir araya toplamış: Ben, sizin en yüksek rabbinizim diyerek

ilahlığını ilan etmiştir. Artık insanlar kendisine kulluk etmeye başlamışlardır.

İsrailoğulları, Firavunun ilahlığını reddetmiş, atalarının şeriatı olan

İslam dan dönmemişlerdir.

Firavun un Rüyası

Musa (a.s) nın doğumu yaklaştığında Firavun rüyasında,

Beytülmakdis tarafından gelen bir ateşin, Mısır evlerini sardığını, Kıpti ev¬lerini

yakıp harap ettiğini, İsrailoğullarının evlerini ise yakmadığını görmüştür. Bu

rüyayı ona gösteren Allah tır. Firavun, sihirbaz, kahin, falcı ve izcileri

çağırarak rüyasını onlara anlattı. Onlar da: Her halde İsrailoğullarının

geldikleri şu Beytülmakdis den bir adam çıkacak, saltanatını yıkmaya yönelecek

dediler.

Musa (a.s) nın doğma zamanı yaklaştığında, müneccimler,

kâ¬hinler, Firavuna gelerek: İsrail oğullarından bir erkek çocuk do¬ğacağını,

doğum zamanının yaklaştığını, mülkü ve saltanatı, ondan çekip alacağını, onu

yeneceğini, ülkeden çıkaracağını, dinini değiştireceğini haber verdiler.

Firavun ile adamları toplandılar ve Allah ın, İbrahim (a.s) in neslinden

Peygam¬ber ve hükümdarlar göndermeyi vaat etmiş olduğu konusunu konuştular.

Firavun ve adamları İsrailoğullarından doğacak her erkek

çocuğun öldü¬rülmesi ve kız çocuklarının sağ bırakılması kararını aldılar.

Ebeleri topladılar, İsrailoğullarından doğacak erkek çocukları, öldürmelerini

emrettiler. Ebeler aldıkları emri yerine getirmeye başladılar.

Doğan bütün erkek çocuklar yok ediliyordu.

Mısır toplumunun önde gelenleri, doğan erkek çocukların

yok edildiğini, ihti¬yarların da, ecelleriyle ölüp gittiklerini görünce,

birbirlerine: Onlar böyle yok olup gidice, ağır işlerimizi kim görecek,

çocuklar bir yıl öldürülsün, bir yıl da sağ bırakılsın, böylelikle ağır işleri

görecek insan sıkıntısı çekmeyiz dediler. Öyle de yaptılar.

Harun (a.s), erkek çocukların öldürülmediği yılda

doğmuştu. Musa (a.s) ise, annesi O na erkek çocukların öldürülmesi emredilen

yılda hamile kalmıştı.  Annesi, O nu,

doğuracağı zaman, başına geleceklerden endişelenince, Allah, O na: Onu emzir,

kendisine zarar geleceğinden endişelendiğinde onu denize (Nil nehrine)

bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu sana geri vereceğiz ve onu

peygamberlerden biri yapacağız diye vahyetti. (Kasas: 7)

Musa (A.S) Firavun un Sarayında   

Allah ın dediği olur. Annesi, Musa (a.s) yı doğurdu ve

emzirdi. Sonra bir marangoza bir tabut yaptırdı. Musa (a.s) yı tabutun içine

yerleştirdikten sonra Nil neh¬rine bıraktı. Nehir onu taşıdı ve Firavunun

konağı yanındaki ağaçlığa götürüp bıraktı. Nil nehrinde yıkanmakta olan

ca¬riyeler, tabutu bulup Asiye hatunun önüne koydular. Asiye hatun, tabutun

içindeki çocuğu görünce, kalbinde, ona karşı bir şefkat ve sevgi duydu.

Firavun a haber verdiği zaman onu öldürmek istedi ise de, Asiye hatun, onu

öldürmekten caydırdı. Musa (a.s) ilahi takdirin bir sonucu olarak artık

Firavun un sarayında idi. Sütannesi aramağa başladılar. Musa (a.s) bulunan

kadınlardan hiç birinin sütünü emmiyordu. Musa (a.s) nın kız kardeşi onlara:

Ben, size bu çocuğa iyi bakıp emzirecek ve terbiyesi hususunda kusur

gös¬termeyecek bir aile göstereyim mi dedi. Allah Musa yı annesiyle

buluşturdu ve onun sütünü em¬meye başladı.

Ağaçlar içinde ve suda bulunmasın¬dan dolayı adını Musa

koydular.  Musa (a.s), Firavunun

sarayında büyüdü ve yetişkin bir delikanlı oldu. Musa (a.s) bir gün çarşıya

çıkmıştı. Biri İsrailloğullarından diğeri Firavun yandaşlarından iki kişinin

kavga etmekte olduklarını gördü. Kavminden olan adam, Musa (a.s) dan yardım

isteyince Kıbtinin göğsüne bir yumruk vurdu ve adam öldü. Musa (a.s): Bu

Şeytanın işidir. Şeytan, insanı, açıkça azdıran bir düşmandır. Ey Rabbim! Bu

adamı, öldürmekle, kendime yazık ettim. Suçumu bağışla. dedi. Allah, onu,

affetti. Musa (a.s): Ey Rabbim! Hakkımda gösterdiğin bu lutuf ve ihsana

karşılık, günahkârlara arka çıkmayacağıma ve onlara yardım etmeyeceğime söz

veriyorum! dedi.

Olay duyulmuştu. Şehirden bir adam gelerek: Ey Musa

Mısır eşrafı, seni öldürmek üzere toplandılar, hemen buradan çık git. Ben senin

iyiliğini dileyenlerdenim dedi. Musa (a.s), korku içinde, işin sonucunu bekler

bir halde şehirden çıktı.  Bir melek yardımıyla

Medyen e gitti. Mısır la Medyen arası sekiz gecelikti. Medyen de Şuayb (a.s)

ile tanıştı. Şuayb (a.s) a başından geçenleri anlattı. Şuayb (a.s): Korkma! O

zalimler topluluğundan kurtuldun! dedi.

Musa (a.s), Şuayb (a.s) ın kızlarından birisiyle evlendi

ve yanında on yıl kaldı ve çobanlık yaptı. Şuayp (a.s) ona bir asa hediye etti.

Musa (a.s) ın asası işte bu asadır.

Mısıra Geri Dönüş

Musa (a.s), Şuayb (a.s) in kızı olan eşi Safura hanımı

yanına alarak Medyen den ayrıldığı zaman kış mevsimi idi. Gittikleri yol

kendilerini, soğuk bir kış akşamında Tür dağının sağına düşen batı tarafına

kadar götürmüştü. Gecenin bütün karanlığı, üzerlerine çökmüş, gök gürlemeğe,

şimşek çak¬mağa, yağmur dökülmeğe başlamıştı. Hanımını da doğum sancısı

tutmuştu. Musa (a.s), ateş yakıp çevresinde ailesini ısıtmak, geceletmek için,

çakmağını çıkardı. Yoruluncaya kadar onu, çaktı durdu. Çakmak taşından, ateş

çıkaramadı. Çaresiz kaldığı bir anda bir ateş görmüştü. Ailesine: Siz burada

durunuz. Ben bir ateş gördüm. Belki, ondan, size bir kor getirir yahut ateşin

yanında bir yol gösterici bulurum. dedi.

Musa (a.s), yerle gök arasında yükselen güneş şuası gibi

göz kamaştı¬ran Nur direğiyle karşılaşınca onu, önce, bir ateş alevi sanmıştı.

Gördüğü ateş değil Allah ın Nurundan bir şeydi. Musa (a.s), ona yaklaşınca, ağaç

ve Nur, geriye çekildi. Onun gerilediğini görünce, korkup geri dönmek istedi.

Ateş alevi, yine kendisine yaklaştı. Korkusu arttı. Gözlerini eliyle kapadı,

yere yattı, yapıştı. Kulağına, kulakların bir benzerini daha işitmediği sesler

geliyordu. Kendisine; feyizli, mümtaz yerdeki vadinin sağ kıyısındaki ağaçtan:

Ey Musa! diye seslenildiği zaman Musa (a.s): Lebbeyk! Lebbeyk! -Buyur!

Buyur- Emrine amadeyim! diyor, kendisini ça¬ğıranın kim olduğunu bilmiyordu.

O nunla konuşan Allah idi. Onu peygamber olarak seçmişti. Uyarmak üzere O nu

Firavuna gönderecekti. Firavuna git. Çünkü o, pek azdı diyordu. Harun (a.s) u

ona yardımcı yapmıştı. Allah: Siz ve size tabi olanlar mutlaka galip

geleceksiniz buyurdu. Allah, Musa (a.s) yı Mısıra gönderdi. Nihayet, Mısıra

ulaştı. Geceleyin, annesinin evine vardı. Ne kendisi, evin halkını tanıyabildi,

ne de onlar, Musa (a.s) yı tanıya¬bildiler. Evin bir tarafına oturdu. Harun

(a.s) onu görünce, annesine kim olduğunu sordu. Annesi, bir konuk olduğunu

söyledi. Yemeğe oturduklarında konuşmağa başladılar. Harun (a.s): Sen,

kimsin diye sordu. Musa (a.s): Ben, Musa yım! deyince ayağa kalktılar,

kucaklaştılar. Musa (a.s), Harun (a.s) a: Ey Harun! Birlikte Firavun a

gideceğiz. Allah, bizi ona, Peygamber olarak gönderdi. dedi. Harun (a.s):

İşittim ve itaat ettim! dedi. Böylelikle Mısır yeni bir döneme girdi. Bir kez

daha Hak hâkim Batıl zail olacak vesselam.