İslam Konferansı Teşkilatı eski Genel Sekreteri ve Bilim Tarihçisi, Cumhurbaşkanlığı adaylarından ve eski milletvekili Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu…

Milli şairimiz Mehmed Âkif’in Mısırlı yılları hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.

1925 yılında gittiği Mısır’dan ölümünden kısa bir süre önce Türkiye’ye dönen Âkif, Mısır’da 11 yıl kaldı.

1925 yılından 2025 yılına kadar aradan 100 yıl geçti.

Ekmeleddin İhsanoğlu, Sebilürreşad Dergisi’nin 100 Yıl Özel Sayısı’na konuştu ve dikkat çeken açıklamalarda bulundu.

Yıldız Teknik Üniversitesi Öğretim üyelerinden Prof. Dr. Süleyman Doğan ve dergi yazarlarından Berat Sarıtop, Yusuf Yavuzyılmaz ve Adem Bila’nın sorularını cevaplayan İhsanoğlu, Milli Şairimizin Mısır yılları hakkında bilinmeyenleri şöyle anlattı;

* “Mehmet Âkif ile Muhammed İkbal Mısır’ın başkenti Kahire’de bir sohbet sırasında görüştüler. Ben bunu o sohbette bulunan bir Hintli Müslüman’dan duymuştum. 1931 yılında İkbal ile Âkif Kahire’de görüştüler.”

* “Mehmed Âkif, Mısır’a birkaç defa gitmiştir. Bunların birincisi 1328 [1913-14] yılındadır ve Birinci Dünya Savaşı yıllarına rastlar. İkinci defa seyahati Harbiye Nezareti tarafından Necid Reisi İbnürreşid’le görüşmeye gönderildiğinde, İstanbul’a Mısır üzerinden dönüşüdür. 1920’te Millî Mücadele’ye katılmak için gittiği Ankara’dan Mayıs 1923’te İstanbul’a gelmiş olan Mehmed Âkif, birkaç ay sonra Teşrinievvel 1339’da (Ekim 1923) Abbas Halim Paşa ile birlikte üçüncü defa Mısır’a gitti. Bu tarihten sonra kış aylarını orada geçirmiş, yazları ise İstanbul’a gelmiştir. Bu seyahatlerinde kendisi Abbas Halim Paşa’nın misafiriydi.”

* “1925 yılında yazı geçirmek üzere İstanbul’a geldiğinde ise kendisine Diyanet İşleri Reisliği tarafından bir Ku’ran-ı Kerîm meali yazması teklif edilmişti. Önce bu teklifi kati olarak reddetmiş fakat daha sonra arkadaşlarının ve özellikle bu işle yakından ilgilenen Aksekili Ahmed Hamdi Efendi’nin ısrarlarıyla kabul etmişti. Ekim ayının sonunda tekrar Mısır’a doğru yola çıktığında ayın 26’sında imzaladığı Mukavelenâme’ye göre kendisi Kur’an-ı Kerîm’inm mealini yazacak Elmalılı Hamdi Efendi [Yazır] ise tefsirini kaleme alacaktı. Böylece yazılacak olan Kur’an-ı Kerîm meali ve tefsiri, Diyanet İşleri Reisliği tarafından yayımlanacaktı.”

* “Mısır’a bu son gidişinden iki ay kadar sonra meal üzerinde çalışmaya başladığını görüyoruz. Babamdan bana intikal etmiş olan, kendisinin mealini kaydettiği defterin başına yazdığına göre bu tarih 13 Ocak 1926’dır. Âkif Bey, meal çalışmalarına 1931 yılına kadar devam etmiş fakat bazı bölümlerini teslim etmiş olsa da tamamı göndermek istememiş ve mukaveleyi feshetmiştir. Daha sonra eser, meal kısmını da yazmayı kabul eden Elmalılı Hamdi Efendi tarafından tamamlanmış ve Hak Dini Kuran Dili ismiyle yayımlanmıştır.”

* “Bana intikal etmiş olan Âkif’in 1936 yılında Mısır’dan ayrılırken babama emanet ettiği evrak arasında bulduğum defterde Meal’in Fatiha Suresi’nden Ali İmran Suresi’nin sonuna kadar olan kısmı bulunmaktadır. Âkif’ten Emanetler isimli kitabımda, daha önce yayımlanmış olan Âkif Bey’in Diyanet’e ve Hamdi Yazır’a gönderdiği metinler ile bu defterdeki ayetleri yan yana yazarak mukayese ettik. Böylece Mehmed Âkif’in yazmış olduğu Kur’an-ı Kerîm Meali’nin bilinen üç nüshası arasındaki irtibat ortaya konulmuş oldu. Herhangi bir şüpheye mahal vermemek için kitabın sonuna defterin tamamının faksimilesini de ekledik.”

* “Akif, 1936 yılının haziran ayında gelene kadar kendisi hep Kahire’nin banliyösü Hilvan’da yaşamıştır. Önceleri Abbas Halim Paşa’nın evinde misafir edilmiş fakat bir müddet sonra ailesini de yanına aldığı için buradan ayrılmıştır. Bu dönemde bir ev kiraladığını görüyoruz. Yazışmalarında İbrahim Paşa sokağındaki 46 numaralı evin adresini vermiştir. Sadece 1935 yılının yaz aylarında Beyrut ve o zaman Türkiye’ye dâhil olmayan Antakya’ya yaptığı ziyaretler dışında hep Hilvan’da münzevi bir hayat yaşamıştır.”

AKİF, MISIR’DA MADDİ SIKINTILAR ÇEKTİ!

* “Âkif Bey, Mısır’a Abbas Halim Paşa’nın davetiyle gittiği için ilk zamanlar onun himayesindeydi. Giderken orada yazmayı arzu ettiği eserlerini kaleme alacağını düşünüyordu. Bunlar arasında Milli Mücadele’yi anlatan bir eser, çocuk şiirleri ve Hüccetü’l-vedâ ismini vereceği eseri vardı. Fakat 1926 yılı başından itibaren meale başladığından bu çalışmasının çok vaktini aldığını ve bu sebeple uzun şiirler yazmaya vakit bulamadığını söyler. Bu sebeple sadece kıt‘a yazmaya fırsat bulduğunu anlatır. Âkif Bey’in Kahire yıllarında hiçbir zaman maddi bakımdan rahat olmadığını biliyoruz. Bilhassa Abbas Paşa’nın 1934 yılındaki vefatından sonra çok sıkıntı çektiği anlaşılıyor. Bu tarihten sonra hem sıhhati bozulmuş hem de hamisini kaybetmesi sebebiyle maddi sıkıntıları artmıştır. Bu sırada kendisine Paşa’nın kızı Prenses Emin Hanım’ın yardım eli uzattığını, Prenses’e yazdığı mektuplardan öğreniyoruz. Bu mektuplardan Âkif çalışmalarının önemli kaynaklarından olan yakın dostu Midhat Cemal Kuntay’ın yazdığı biyografi sebebiyle haberdar oluyoruz. Akif’ten Emanetler isimli kitabımızda bize intikal eden evrak arasında bulunan Prenses Emine Hanım’ın Âkif’e yazdığı cevabi mektupların metinlerini de yayımlamış bulunuyoruz. Böylece Âkif Bey’in hayatının son yıllarında ne kadar sıkıntı içinde olduğunu da daha tafsilatlı olarak anlamış oluyoruz. Yine Kuşçubaşı Eşref Bey’e yazdığı mektuplarda ondan borç istemesi de bu sıkıntının ne kadar büyük olduğunu ispat eder.”

* “Komşusu Prof. Azzam vasıtasıyla Kahire Üniversitesinde Türkçe dersleri vermiştir. Hilvan’da oturan Mehmed Âkif, otuz kilometrelik mesafeyi trenle kat ediyor ve günde bir ders saati için Kahire Üniversitesine gidiyordu. Bunu haftada bazen üç ya da dört gün tekrar ediyordu. Üniversitedeki vazifesi maaş karşılığında olmayıp ders başına ücret alıyordu. Bu da o zamanki bir asistanın maaşı kadar bir ücret demekti. Üniversitedeki dersleri dışında Abbas Halim Paşa’nın küçük kızı Prenses Zeynep Hanım ile Kavalalı Hanedanı’ndan Prenses Tevhide Hanım’ın kızı Melek’e özel dersler vermiştir.”

* “Âkif Bey, ders için Hilvan’dan otuz kilometrelik yolu kat edip Kahire’ye geldiğinde Ezher’de tahsil gören Türk talebelerini mutlaka ziyaret ederdi. Bunlar Türk Revakı ve Ebuzzeheb talebe yurdunda ikamet ediyorlardı. Babam Yozgatlı İhsan Efendi de bu sıralarda Ezher’de ihtisasını yapıyordu. Hatta kendisi 1924 yılında İstanbul’dan Kahire’ye giderken Âkif Bey ile aynı gemide seyahat etmiştir. İstanbul’dan İskenderiye’ye muhtemelen Kahire’ye de birlikte gitmişlerdi. Babam İhsan Efendi ile Âkif Bey’in İstanbul’daki Kelâmî Dergâhı’nda tanışmış olmaları da muhtemeldir fakat bu konuda elimizde kati delil yoktur. Kahire’ye doğru başlayan seyahatlerinden sonra ikisi arasında çok samimi bir dostluk başlamış ve merhum Âkif’in vefatına kadar devam etmiştir. Âkif Bey, İhsan Efendi’ye o kadar güveniyordu ki Kahire’den ayrılırken tamamladığı fakat Diyanet İşleri Başkanlığına göndermediği Kur’an Meali’ni kendisine teslim etmiştir. Âkif Bey, İhsan Efendi’yi odasında ziyaret ettiğinde kendisiyle uzun uzun sohbet ederdi. Bu sohbetin konusunu çoğunlukla klasik Türk edebiyatı teşkil ederdi. İhsan Efendi ile Mehmed Âkif’in dostluklarını babamın biyografisini yazdığım Yozgatlı İhsan Efendi kitabımda misalleriyle yazdım. Bu gurbet diyarda en büyük destekçisi ve yakın arkadaşı olan merhum babam İhsan Efendi için şu sözü söylediği rivayet edilir: Bazen kendimi sudan çıkmış balık gibi hissederim. Böyle sıkıntılı anlarımda İhsan Efendi ile buluşursam, denize kavuşmanın ferahlığını duyarım.”

* “Mesela bayram geldiğinde Âkif Bey, Hilvan’dan Kahire’nin merkezine gider ve Sait Halim Paşa’nın oğlu Prens Halim’i ziyaret ederdi. Prens Halim kendisine çok hürmet edermiş. Hatta İstanbul’a döndükten sonra, hasta iken bir müddet istirahat ettiği Alemdağ’daki Baltacı Çiftliği de kendisine aitti. Daha sonra Opera Meydanı yakınındaki Hacı Bekir şekerci dükkânına uğrayan Âkif, Atebe Meydanı’ndan tramvaya binerek Ezher Camii civarında bulunan Ebu’z-Zeheb Yurdu’ndaki talebelerle bayramlaşmaya giderdi. İhsan Efendi ve diğer Türkler kendisini karşılayıp ikramda bulunurlar ve sohbetler edilirdi. Bu talebeler arasında İhsan Efendi ile Mehmed Âkif dostluğunu kayda geçiren, “İki Sadık Dost” isimli makalelerin yazarı İsmail Ezherli’yi rahmetle yad etmek isterim. Bu kısa makaleler bu dostluğun en veciz hatıralarını ihtiva etmektedir.”

* “Mithat Cemal’in Âkif kitabında Kahire’deki Hacı Bekir dükkânı bir vesileyle daha zikredilir. Hastalığının arttığı günlerden birinde Âkif’in vatan hasretini bir nebze olsun azaltmak için şekerci dükkânına uğradıktan sonra çıkıp caddede yürürken Hüseyin Suad Yalçın’a rastlamıştır. Burada sohbette Akif Bey belki de ilk defa Mısır’ın sıcağından şikâyet etmiştir. Bunun üzerine Hüseyin Suad “Niçin İstanbul’a kalkıp gelmiyorsun?” diye sormuş. Mithat Cemal’e göre Âkif İstanbul’a dönmeye o zaman karar vermiştir.”

* “Kahire’de görüştüğü şahıslardan birisi bilhassa maddi meselelerle ilgili olarak Abbas Halim Paşa’nın Kahire’deki vekili İmadeddin Bey’dir. Âkif Bey’in Kahire hayatı ile ilgili olarak onun bedenen Mısır’da ve ruhen İstanbul’da yaşadığını söyleyebiliriz. Çünkü Hilvan ve Kahire’de çok az şahısla irtibatı vardı fakat mektuplar vasıtasıyla İstanbul’la muhaberesi hiç kesilmemişti. Bu sebeple Sebilürreşad’ı birlikte çıkardıkları Eşref Edib Bey, Abbas Halim Paşa’nın İstanbul’daki vekili Fuad Şemsi Bey ve Asım Şakir ile aralarında mektupların gidip geldiğini takip edebiliyoruz. Fuad Şemsi Bey ve Eşref Edib Bey mesela onun her türlü meselesini hâllediyorlardı. Kuran-ı Kerîm mealinin mukavelesi feshedilmesi işini onlar çözmüştür. Zaten Mithat Cemal Bey, noter olduğundan mukavele onun vasıtasıyla hayata geçirilmişti. Kahire’ye Âkif’i ziyarete gelenler de olmuştur. Bunların başında Eşref Edib Bey gelir. Âkif Bey’in Hilvan’daki evinde bir müddet misafir olan Neyzen Tevfik var. Onun ağabeyi Şefik Kolaylı, Mehmed Âkif’in Halkalı Baytar Mektebinden arkadaşıdır. Hatta Kahire Üniversitesi resmî muamele için Âkif Bey’in diplomasını istediğinde bunu mektepten temin edip gönderen de Şefik Bey olmuştur.”

* “Âkif’in aileden de ziyaretçileri vardı. Kızı Suad Hanım ve torunu Ferda bir yazı Âkif’in evinde geçirmişlerdir. Böylece Mehmed Âkif, kendisin için şiir yazdığı ve ancak beş yaşında görebildiği torunuyla hasret gidermiştir. Âkif’in siyasi mesele ve teşkilatlardan uzak kaldığını görüyoruz. Mesela Kuşçubaşı Eşref Bey’e yazdığı bir mektupta Mısır’da bulunan Vehip Paşa’dan bahseder. Şehzade Şevket Efendi’nin kendisini davet ettiğini de söyler fakat bu daveti kabul etmediğini de açıklar. Âkif hakkındaki neşriyat konusunda daha objektif bir yaklaşıma muhtaç olduğumuzu düşünüyorum. Onu ideolojik ve siyasi tavırların ve tasarrufların kurbanı görmemek lazım. Bu, her zaman müstakil şahsiyeti, vakarı ve nüfuzu neticesinde ortaya çıkan portresinin daha gerçekçi bir üslup içinde çizilmesini sağlayacaktır. Burada en önemli faktör teati edilen mektupların künhüne vâkıf olmaktır. Dostlarıyla teati ettiği mektuplar bizim yavaş yavaş “insan Âkif” ve “aile reisi Âkif”i tanımamıza daha fazla yardımcı olacaktır. Mektuplar toplu hâlde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yayımlandı. Ayrıca Firaklınâmeler isimli kitapta ailesine yazdığı mektuplar toplandı. Son olarak Âkif’ten Emanetler’de Âkif’e gönderilen mektupları yayımladık.”

AKİF, MUHAMMED İKBAL İLE GÖRÜŞTÜ MÜ?

SORU: İkbal’in Mehmed Âkif oradayken Mısır’ı ziyaret ettiğini biliyoruz. Âkif ile İkbal görüştü mü?

Cevap: Bu soru çok önemli bir sorudur. Birçok Türk aydınının kafasını meşgul etmiştir. Hatta ben 1964 senesinde Kahire’de Arapça yayınladığım İslam Şairi Mehmed Akif adlı makalemde iki “İslam Şairi”nin Âkif ile İkbal’in mukayesesini yapmıştım. Fakat Âkif ve İkbal’in görüştükleri hakkında herhangi bir bilgiyi kaynaklarda bulamamıştım. Malum İkbal’in Mısır’a ziyareti 1931 sonbaharına rastlar. 5 Aralık’ta Kudüs’e gitmek üzere Kahire’den ayrılmıştır. Kahire’de Şubâb el-Müslimîn’in (İslam Gençliği Teşkilatı) misafiri olarak bulunmuş ve bilhassa Hintli öğrencilerle görüşmüştü. Bu teşkilatın hamisi Abbas Halim Paşa, ilk başkanı Muhammed Ferîd Vecdî idi ve Nahas Paşa’nın da önemli yeri bulunuyordu. Âkif ile ilgili makalemi yayımladıktan sonra bu meseleyi bir vesile icad ederek Sultan Mahmud Medresesinde yaşayan ve ileri yaşında orada son kalan kişi olan Ebunnasr Ahmed el-Hüseynî’ye sormuştum. Kendisi kimseyle fazla konuşmayan ve açılmayan Hintli kıdemli bir Ezher müntesibiydi. Kendisine İkbal ile Âkif’in bu ziyaret esnasında buluşup buluşmadıklarını sordum. Ebunnasr dedi ki: İkbal, Şübâb-ı Müslimîn’in konferans salonunda bir konferans verdi. Ben oradaydım ve Âkif Bey de oradaydı ve Âkif Bey’in oturduğu yerden kalkıp başıyla İkbal’i selamladığını gördüm. Bu tek şahitli bir hadisedir. Fazla yorum yapılamaz ancak şunu da unutmamak lazım. Âkif Bey İkbal’e hayrandı ve Dr. Abdülvahap Azzam’la beraber onun evinde Mısır’a ilk geldiği zamanlar İkbal’in Farsça şiirlerini okuyorlardı. Bu sebeple İkbal’in Kahire’de verdiği konferansa Âkif Bey’in iştirak etmesi son derece anlaşılır ve beklenir. Daha başka bir irtibat ile ilgili bir bilgimiz bulunmamaktadır.”

Kaynak: Haber Merkezi