Kedisever misiniz Kedi sevginiz var mı
Bazen sokakta rastlıyorum onlara, bazen de evlerde.
Apartmanın dış kapısının ağzına oturmuş iki kedi; gelen geçeni izliyorlar sabah
sabah. Oturuşları öyle nizami ki, disiplin esasına göre özellikle öyle
durmalarını sağlamaya çalışsak sanırım öyle intizamlı bir duruş elde edemeyiz.
Ben sokağın onlara göre sağ başından göründüğümde onlar karşıya bakıyorlardı;
beni görünce bana (sağa) bakmaya başladılar, yanlarına yaklaştıkça başları sola
doğru düzeldi; ben yanlarından geçip gittim başları sol tarafa dönmeye başladı;
bu arada ben arkaya bakarak yürüyorum; adeta bir sabah selamlaşması yaptık.
Biraz merasim gibi oldu ama olsun. İki kişilik merasim mangası mübarekler!
Sanki sabah kahvaltılarını yapmışlar, çaylarını içmişler, üstüne şöyle bir de
sigara yakmışlar, sokak ahalisiyle yarenlik ediyorlar. Hayır bunlar sokak
kedisi değil. Hem olsa ne olur ki. Kedi her yerde kedidir. Sevimlidir.
Rivayet edildiğine göre, Hazreti Ali Efendimiz bir gün
namaz kılarken, secde edeceği yere bir yılan gelir. Köşede kendi halince
oturmuş bekleyen kedi hemen atlar yılanı oradan alır götürür, uzaklaştırır.
Hazreti Ali Efendimiz namazı bitirdikten sonra kedinin sırtını sıvazlar ve
şöyle dua eder; Allah, hiçbir zaman senin sırtını yere getirmesin. Rivayete
göre o andan itibaren kedilerin sırtı yere gelmemiş. Kedilerin sırtının yere
gelmemesinin sebebi bu olaya dayandırılır. Gerçekten de kediler, örneğin yüksek
bir yerden sırtı alta gelecek şekilde bırakılsa bile hep dört ayak üstüne
düşerler. Kedilerin sırtı yere gelmez. Kedi sever misiniz bilmem; ama ben bir
kediseverim.
Sanıyorum mesdilinin ne olduğu ve ne anlama geldiği
anlaşılmıştır. Mesdili, bizim biricik sevgili kedimizdi. Aslında mesdili,
kediler için genel bir kullanımdır ama biz onu özelleştirerek isimleştirmiştik.
Mesdili, ben çocukken bizim evin biricik sevgili kedisiydi. Siyah beyazdı
(kesin Beşiktaşlıdır!). Gözleri iki çift siyah zeytin gibiydi. Daha yavruyken
biz çocuklar onunla oynardık. Elimize bir ip alır onu hareket ettirir,
Mesdili nin ipi dikkatle izlemesine, ipi hangi yöne sallasak başını o yöne
çevirmesine, ipi hızlandırdıkça onun başının da sağa sola hızlanmasına
kahkahalarımız eşlik ederdi. Mesdili de adeta bizimle beraber büyüdü. Her
öğünde mutlaka beslerdik. Biz ne yiyorsak Mesdili de onu yerdi. Açıkta
ulaşabileceği bir yemek olsa bile biz vermedikçe kendisi o yemeğe dokunmazdı.
İyi bir fare avcısıydı Mesdili. Avını ustalıkla yakalar ve bizim görmediğimiz
yerde halleder yerdi. Acıktığında eğer yemek verilmemişse ağlıyor gibi
miyavlardı. Özellikle yavruyken adeta bir bebeğin acıktığında ağlaması gibi
acıktığı zaman öyle bir miyavlardı ki
Mesdili bizimle beraber bahçeye giderdi. Biz bahçeye
giderken o da arkamız sıra gelirdi. Hangi ağaçta bir kıpırtı olsa Mesdili
anında ağacın başında. Yakaladığı kuşun haddi hesabı yoktu. Bazen kuşu canlı
bir şekilde bize getirirdi. Tabi biz kuşları da severdik. Mesdili nin kuş
yakalamaması için ağaca tırmanacağı zaman onu engellediğimiz de olurdu. Ama
Mesdili kaşla göz arasında ağacın başına çıktığında yapacak bir şey kalmazdı.
Bu yüzden bazen Mesdili nin eve doğru gitmesini sağlardık. Mesdili işi anlar ve
gönülsüz gönülsüz kuyruğunu kısarak eve doğru kös kös yürür giderdi. Aynen,
oyun oynadığı arkadaşlarıyla arasında bir tatsızlık olmuş da oyundan çıkarılmış
çocuk gibi.
Çok kedimiz oldu ama Mesdili gibi meşhuru olmadı galiba.
Mesdili yaşlanmıştı. Bir gün eve geldiğimde ortalarda göremedim onu. Sebebini
anlamaya çalışırken baktım ki dip odada uzanmış yatıyor. Sevmek için
eğildiğimde olayı anladım. Adeta çocukluk günlerim elimden kayıp gitmişti. Oyun
için tuttuğumuz ip ebediyen kopmuştu; dönülmez bir kopuş
Bazen bir kedi dağıtırbütün kederlerimizi. Kediler sevimli dostlarımızdır.